25 Mart 2011

Konuşmamız lazım

Evet konuşmamız lazım. İçimizdeki irini akıtmak, yarayı temizlemek. Tuz basmadan, acıtmadan. Yarayı büyütmeden. Ne yapılması gerekiyorsa öyle. Konuşmamız lazım. Acıyı içimizde tuttukça yara büyüyecek, iyileştirilemez bir hal alacak. Konuşmamız lazım ama kiminle? Kime dökmeli dertleri, kiminle paylaşmalı? Şu anda bilmiyorum çünkü açım. Ben gidip kahvaltıyı hazırlayayım, siz de o sırada şu güzel kız çocuğunun gözlerindeki ifadeyle buluşun. Sonra da biz buluşalım, size o kız çocuğunun bana söylediklerini anlatayım.
Onu gördüğümde gözlerinde korku vardı. Yalnızdı, üşüyordu, açtı. Hepsinden öte korkuyordu. İnsanlardan korkuyordu. Çünkü insanlar ondan korkuyordu. O minicik candan. Küçüktü ama "öteki"ydi. İnsanlar bilmediklerinden korkarlar, bilirsiniz. Onu ötekileştiriverirler. Hepimiz böyleyiz biraz. Bizden olmayandan korkarız. Biz kimsek artık. Bu küçücük can, yuvasından uzaklaştırılmıştı. O küçücük yaşında acıların en büyüğüyle tanışmıştı. Yuvasında kalamamıştı çünkü ailesinin can güvenliği yoktu. Paraları yoktu. En temel ihtiyaçları için dahi. Göçmek zorundaydılar. Daha insancıl bir yaşam için. Binbir zorluğu yenip göçtüler. O rüya gibi şehirde yaşam nasıl olacaktı? Devasa binalar, filmlerden fışkırmış gibi bakımlı, güzel kadınlar, şık erkekler. Hepsi hızla yürüyordu. Kimse görmüyordu onu. Kimsenin vakti yoktu çünkü. Hepsi bir yerlere yetişme derdindeydi. Karınları toktu, güvenceleri vardı belki ya hiç birinin yüzünde yaşam pırıltısını göremedi o minik kız. Sanki yaşamıyorlardı. Köyündeki insanları düşündü. Karnı yarı aç da olsa mutlu insanları, çıplak ayakla tarlalarda koşuşturan arkadaşlarını. Anneleri uyarmak zorunda kalmazdı hiç, bilirlerdi ki çocukları güvende. Peki ya şimdi? Şimdi o bir "öteki". Yaşama yeniden tutunmak zorundalar ve bu kez şartlar çok daha çetin. Çünkü artık onlara benzemeyen, onları sevmeyen, onları istemeyen insanların arasında yaşam savaşı vermek zorundalar. Herkesin birbirinden korktuğu, kimsenin kimseye güvenmediği, kimsenin aslında kendini bile sevmediği bu koca kentte...

6 yorum:

misk dedi ki...

"güvence" kadar nefesimi daraltan bir kelime yok! "güvence"nin olduğu yer, güvenin tükenindiği yerdir bence ve herkes güven değil güvencenin peşinde! neyse.. güzel pazarlar+ haftalar:))

Zeynep dedi ki...

Tijen bazen öylesine yaşıyoruz;yanı başımızda olan, acı çeken insanları özellikle çocuklar bile farkedemiyoruz,kendi hayatımıza öyle kaptırıyoruz ki kendimizi.Ama en dayanılmazı çocukların gözlerindeki ifade.O hüzne katlanmak çok zor.
Sevgilerimle

Oya Kayacan dedi ki...

Artık herkes bir yerlerde öteki beriki olarak yaşam kavgasında. Kökler iyice kazındı topraklarından, gittikleri yerlere de salınamadılar. Ben önce ayaklarına bakarım insanların, ne kadar boşluğa basıyorlar anlarım. Sağlam basanı gördüğümde gözleri de tamamdır benim için.

daimamutfak dedi ki...

yeniden merhaba zor girip zor yazabildim..gidermi bilmem..deniyorum..sevgiler..

Narince dedi ki...

Önce büyük şehirlere göç ettirildiler zoraki. Parçalandılar. Sonra geri dönün çağrısı yaptılar.Çok eskilerden bir şiir vardı, gazeteden kesip saklamıştım.

hey dünya
bazen Zeynep'in gözleri kadar güzelsin
bazen
ne kadar acımasızsın
bazen
ne kadar gözükara


Ve parçalanmış ailelerin masum çocukları, üvey anneannelerinin annelerinin elinde can veriyorlar şimdi. Kaç gündür kalbim parçalanıyor, okumuyorum ayrıntıları.

Bocuruk dedi ki...

İyi gelmedi bu yazı bana... Yani yanlış anlaşılmasın yazı güzel de ben zaten bu konulardaki yetersizlikten dolayı çok üzgünüm ondan. Konuşmayı en küçük birimimiz olan ailede bile başaramıyoruz ki. Hele de zor konularda herkes sus pus:(