18 Nisan 2007

Edamame


Edamame de ne diyeceksiniz kiminiz. Kiminiz de ah bayılırım diye atılacaksınız. Bazılarınız, bir Japon lokantasının mönüsünde görmüş, hiç denememiştim diyerek itirafta bulunacaksınız. Ben de hiç tatmamıştım, ta ki sevgili Muzi beni İstanbul'daki Wagamama'ya davet edene kadar. Muzi'nin çocukluk arkadaşı Alp'le de bu şekilde tanıştım. Alp restoran sahibesinin eşi. İsimlere, soyadlarına gerek var mı bilmiyorum, önemli olan mekan değil mi? Az bilen olarak, atıştırmalıkların seçimini Muzi ve Alp'e bırakmak kolayıma geldi. Güzel görünüşlü mantılar ve edamame tabağı geldi. Haşlanıp tuzlanmış bir tabak taze soya fasulyesi. Evet, Türkiye'de de yetişiyordu soya ancak bu şekilde yendiğini duymamıştım. Biz taze nohut yeriz ya, işte hemen hemen onun gibi bir şey bu. Tam olgunlaşmadan önce toplanıp hafifçe haşlanıp donduruluyormuş (bu bilgileri aldığım internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz). İşte sevgili restoranım Oshima'ya son gidişimde yukarıda resmini gördüğünüz edamame'yi sipariş ettim. O ılık kabukları dişlerinizle hafifçe açıp içindeki leziz soya fasulyesini çekiyor ve çiğniyorsunuz. Kabuktaki tuz soyaya gerekli olan dokunuşu sağlıyor. Başka bir şey yemeden sadece onu 'çitleyebilirsiniz', deyim yerindeyse. Kendimden geçmiş bir şekilde gelen boş tabağı soya kabuklarıyla doldururken omzuma sertçe dokunulmuşcasına uyandım. Daha gelecek ana yemeğim vardı, acılı bir suşi. Onu beklemek daha akıllıca olacaktı. Sevimli garson kıza, şunu lütfen benim için paketler misiniz demeyi düşünebildim ve güzelim yemeğime yer bıraktım midemde.


Bunlar o gün yediğimiz mantılar. İki türlüsü gelmişti, ördekli ve vejetaryen. Biri haşlanmış, öteki kızartılmış. Tahmin edersiniz ki etsiz olan benim için sipariş edildi. Gayet güzeldi. Afiyetle yedim desem pek şaşırtıcı olmaz sanırım. (İştah ancak kaybedildiğinde değeri anlaşılan şeylerden galiba. Şişmanlayınca farkına varılıp dizginlenmeye çalışılan bir şey aynı zamanda. Ne onunla ne onsuz olunuyor ah!)


New York'tayken, burada bir sürü şey tadıyorken aylar önce İstanbul'da yediğim yemeği anlatmanın ne alemi var değil mi? Diyeceğim o ki, bazı şeyleri İstanbul'da bulmak mümkün. Bu kadar çeşitlilikte, bu kadar elinizin altında, bu kadar makul fiyata olmasa da bütçeden belli bir miktar ayırmaya hazırsanız farklı kültürlerden yemeklere ulaşmak hiç imkansız değil İstanbul'da. Tazesi yerine konservesi kullanılıyor belki ananasın, gerçeği, muhteşemi yerine, ticari ve ucuz olanı oluyor sofrada belki soya sosunun. Yine de var ya. Yukarıdaki de bir Japon eriştesi tabağı. Kimin yemeğiydi emin değilim. Sanırım Alp sipariş etmişti. Ben büyük bir hata yapıp en kalın erişteyi sipariş etmiştim. Çorba içinde gayet güzel olan bu erişte kavrulmuş halde gelince çubuklarla yemek dünyanın en zor işlerinden birine dönüşüyor. Tavsiyem daha ince (resimdeki gibi) bir erişte sipariş etmeniz. (Geçen gün gittiğim Çin mahallesinde 1-2 dolara binbir çeşit Japon eriştesi görüp acaba hangisinden alsam diyen biri konuşuyor.)

İşte böyle. New York derken İstanbul'a selam etmek de mümkün oluyormuş. Burada hava hala soğuk, hala kapalı. Yarın güneşli olacak diyor uzmanlar. Umarım öyle olur ve patlamaya başladıktan sonra ara veren ağaçlar birer birer renge bürünürler. Gitmeden yeşerdiklerini göremezsem üzüleceğim doğrusu! Ben de güneşli bir havada devam ederim günlük turlarıma. Yakında New York'ta yeme-içme turları düzenlemeye başlarsam şaşırmayın (yok şaka! haddime mi düşmüş?)

11 Nisan 2007

Kahvaltı notları

Hani size Muzi'nin sitesinden bahsetmiştim ya önceki yazıda, Gurmenet'ten, işte siteye Levent'teki bir Japon lokantasıyla yaptıkları işbirliği neticesinde aldıkları menüleri eklemiş Muzi. Doğrudan sipariş üzerine yapılacak olan suşiler kurye ile anında (yani bir kaç saat içinde) kapınızda olacakmış. Suşi severlere duyurulur. Bu tabii sadece İstanbul için geçerli bir teklif ancak sitedeki diğer ürünleri Türkiye'nin neresinde olursanız olun sipariş edebiliyorsunuz ve bu ürünler Yurtiçi Kargo ile evinize getiriliyor. Şu linkte:
http://www.gurmenet.com/tr/urunler.asp?id=50&label=Sushi

08 Nisan 2007

Muzaffer'in hayali

SONUNDA! Sevgili dostum Muzaffer'in bir hayali gerçek oldu. Yemek yapmaya meraklı olan, farklı kültürlerin yiyeceklerini hazırlayarak, tadarak damak tadını sürekli geliştiren ve tariflerini sitesinde paylaşan arkadaşım Muzi, Ortaköy'de bir ufak 'gurme' ürünler dükkanı açtı. Proje öncelikli olarak internet üzerinden satıştı. Öyle olacaktı ki, insanlar bütçeleri sarsılmadan, günlerce arayıp taramadan farklı ürünleri satın alabileceklerdi, bu ürünler kapılarına kadar gelecekti. Gerçekten fiyatlarına baktığımda inanamıyorum. Bu fiyata satılabiliyormuş demek pek çok şey. Muzaffer minimum kar oranıyla satış yapmaya kararlı. İlk sipariş verenlerden biri olmak isterdim ama buralardan veremem, gelince artık. Siz ilklerden biri olmak isterseniz www.gurmenet.com.tr adresini ziyaret edip kendi gözlerinizle görün ürün listesini, fiyatları. Çok sevdiğim markalar da var, dost insanların güzel ürünleri. Sevincim katlandı anlayacağınız. Sevgili Muzi, yeni işinde çok çok başarılı olmanı, yeni ve güzel dostlarla tanışmanı diliyorum.

03 Nisan 2007

Peynir-Ekmek

Peynir ekmek, hazır yemek deriz ya hep, hakikaten de öyle. Hele de ekmeğiniz odun ateşinde pişmiş zeytinli, ekşi mayalı bir koca somundan dilimlenmiş, peyniriniz en az 6 ay bekletilmiş ve sadece ot yiyerek beslenen ineklerin sütüyle yapılmışsa peynir ekmek keyfiniz de daha damardan olur. Diyeceksiniz ki inek dediğin zaten ot yemez mi? Yer de burası Amerika, zannediyor musunuz inekler otlaklara yayılıp yayım yayım geviş getiriyorlar? Antibiyotikli hazır mamalarını yiyip minicik odalarında yaşayıp gidiyorlar işte. Öyle olunca kırlara yayılan ineğin sütü de, peyniri de kıymetli oluyor. Öyle kıymetli oluyor ki, kilosunu 40 dolara satabiliyorlar. Yaaa. Ben de ala ala bir sandviçlik kestirdiğim resimde görülen peynir ve o iki dilim ekmeği aldım ve sandviç yapıp pazar manzaralarını seyrederek afiyetle yedim. Ne kadar mı verdim? 2.75. İki dilim ekmek ve bir dilim peynir için çok değil mi? Herhangi bir restoranda yenilecek öğle yemeğinden az olduğunu düşünerek teselli ediyorum kendimi. Bir de tadını gerçekten beğendiğim ve onu yerken kendimi mutlu hissettiğim için.