28 Eylül 2008

Günün fotoğrafı-XIV

Masallar farklı şekillerde biter. Kimi sevinçlidir, kimi hüzünlü. Bu hikayede prens yanında bir de yüzük getirmiş olabilir. Sevdiği kıza evlenme teklifi eder, kız kabul eder ve prens onu saraya götürür. Tabii zengin aile fakir kızı kabul etmek istemeyecektir. Prensi oturacağı koltuktan edebilir bu aşk. Belki kaçmak zorunda kalabilirler, kralın zulmünden kurtulabilmek için. Olur ya, kötü kalplidir kral ve oğluna komşu ülkenin kralının kızını layık görmektedir. Gücünü artırmak için bu evliliğin zorunlu olduğunu düşünüyor olabilir. Hadi bakalım biraz da siz düşünün. Bu masalın sonu nasıl bitsin? Fotoğraftaki gibi sevinç içinde dans ederek evlenebilecekler mi dersiniz?

27 Eylül 2008

Günün fotoğrafı-XIII

Masallarda mantık aranmaz değil mi? O zaman dilediğim şeyleri söyleyebilirim. Prens hızla çıkmış çıkmasına ya sarayından, yol üzerinde kentin ünlü pastanesine uğrayıp (mevsimiymiş tam) ahududulu makaronlar seçmiş sevdiği kıza. Güzelce paketlettikten sonra atının terkisine (böyle mi denirdi?) atmış pastaları. Kızın köyünün suyu güzel olurmuş. Bir güzel çay demlese sevgilisi... (Hazır bayram da geliyor, herkese iyi bayramlar dilemiş olayım böylece)

26 Eylül 2008

Gunun fotografi-XII

Prensin geleceginden habersiz, her zaman oldugu gibi erkenden kalkmis, pazara giden annesini gecirmis ve evi supurmus genc kiz. Onceki gun arpa unundan ekmek pisirdigi icin o gun sadece guzel bir corba yapmaya karar vermis. Corba piserken atesin kozunde de patates pisirmeyi dusunuyormus. Ekmeklerimizi de ateste kizartir, sicacik corbamizi yudumlariz demis kendi kendine. Bahceye cikip bir ufak lahana kesmis, bir kac havuc cikarmis topragin derinliklerinden, bir de salgam. Hepsini guzelce dogramis ve fotograftaki tencereye koyup atesi yakmis.

25 Eylül 2008

Gunun fotografi-XI

Butun masallar oyledir ya. Zenginler gider ille de fakirlere asik olur. Bizim prens de gelenegi bozmamis ve fakir bir kiza asik olmus. Kizcagiz yasmi mi yasli annesiyle bir koyde yasiyormus. Sadece iki koyunlari varmis. Annecigi koyunlara bakar, sutlerini sagar, peynir yapip sehire goturur, kazandigi parayla da evin ihtiyaclarini alirmis. Kiz da evde kalir, ortaligi temizler, yemek yaparmis annesinin yoklugunda.

24 Eylül 2008

Gunun fotografi-X

Insanin bilmedigi bir dilde bilgisayar kullanmasi ne zor. Su fotografi yukleyene kadar akla karayi sectim!
*
Evet, hikayemize donelim. Cadilar aralarindan birinin yasli ve fakir bir kadina
donusmesine karar vermisler. Mevsim mantar mevsimi. Orman pek cok yabani mantarla dolu. Bir sepet dolusu mantar toplamislar ve yasli kadinin eline vermisler.
Yasli kadin prensle karsilasinca ona, "evladim, ben fakir ve yasli bir kadinim. Emekli maasim gecinmeme yetmiyor. Ben de ormana gelip mantar topluyor, pazara goturup satiyorum. Su mantarlari satin al da sevdigine gotur, hep birlikte yersiniz," demis. Yufka yurekli prens, "elbette anacigim, yeter ki sen iste," deyip mantarlarin parasini fazlasiyla odemis ve sevdigi kiza guzel bir hediye goturuyor olmanin sevinciyle yola koyulmus, arkasinda kis kis gulen bir cadi biraktigini farketmeden...

22 Eylül 2008

Günün fotoğrafı-IX

Cadılar ormandan geçen
herkese büyü yapıyor,
büyüleri tuttuğunda da
ormanın girişindeki köprüye
bir kilit daha asıyorlarmış.
Prensin büyüsü hazırmış elbet,
yaratıcı cadılarmış bunlar.
Ellerini ovuşturmuşlar sevinçle.
İş sevimli birer ihtiyara dönüşüp
prensle konuşmaya kalmış...

19 Eylül 2008

Günün fotoğrafı-VIII

Prens atını dört nala sürerek sevdiği kıza kavuşmaya gidiyormuş. Gidiyormuş gitmesine ya, orman öyle tekin bir yer değilmiş. Ormanda üç cadı varmış. Gün boyu ormandan birilerinin geçmesini bekler, ağlarına düşürdükleri herkese büyü yaparlarmış.

17 Eylül 2008

Günün fotoğrafı-VII

Bulundugum yerde internet baglantisi sorunlu oldugu icin bir kac gun ara vermek zorunda kaldim gunun fotografina ama yarindan itibaren devam edebilmeyi umit ediyorum!
*
Ve prens şatosundan çıkar.
Atına atladığı gibi
ormana dalar ve
sevdiği kızı kurtarmaya gider.
Sonrası mı? Sonrası yarın...

16 Eylül 2008

Günün fotoğrafı-VI

Bu fotoğrafa
ne yazmalı,
bilemedim.
Masalları anımsatıyor sanki.
Masallardaki şatoları.
Aydınlık bir günde,
daha önce hiç ayak basmadığınız
bir yerde...
(Herkese teker teker yanıt
yazamadığım için kusura bakmayın,
internete girdiğim zaman kısıtlı,
dönüşte acısını çıkarmak üzere...)

15 Eylül 2008

Günün fotoğrafı-V

Gizemli bir meyve.
Kırmızı.
Kıpkırmızı.
Ekşi.
Acımsı ekşi.
Ama şifalı.
(Soruları yanıtlamak adına:
Latincesi: Vaccinium vitis-idaea,
Ingilizcesi: Lingonberry)

11 Eylül 2008

Günün fotoğrafı-I

Arada, fırsat buldukça, "günün fotoğrafı" başlıklı
bir fotoğraf yayınlamaya çalışacağım.
Yorumsuz, olabildiğince sözsüz.
İçimden geldiğince.

04 Eylül 2008

Dondurma uygun bir veda armağanı mıdır?

Güzel dileklerini ileten, iletmese de düşünen herkese, tüm komşulara, okuyanlara teşekkürler. Çok incesiniz. Dilerim çok güzel bir ay olur herkes için. Eylül güzel bir ay. Pazara çıktığınızda, o bolluğu gördüğünüzde (kızılcıkları, taze ceviz, taze fındık, üzümler, armutlar, biberler...) beni de anın olur mu?
*
Dondurma günün anlam ve önemine uyar mı bilmem.
Uymaz muhtemelen.
Uyacakmış gibi durmuyor.
Havalar serinledi,
ramazan geldi,
okullar açılıyor,
telaşlar farklılaştı.
Tatiller yapıldı,
yazlıklar kapandı,
kışlıklar açıldı.
Sıra yazlık kıyafetleri
naftalinleyip yavaştan
kışlıkları çıkarmaya geldi.
Olsun. Dondurma bu. Her yere yakışır.
Buraya da yakıştı sanki.
Dondurma uygun bir veda armağanı mıdır?
Belki değildir.
Ne farkeder?
Kısa bir süre burada olmayacağım.
Çok çalıştım, çok yoruldum, sizleri de ihmal ettim.
Şimdi benim tatil vaktim.
Deniz zamanları geçti belki.
Belki sereserpe uzanılmayacak şezlonglara.
Olsun, deniz karşıdan bakıldığında da güzel.
Baktıktan, gördükten, hissettikten sonra.
Yakında görüşmek dileğiyle, yorum yazan, sevgisini, bilgisini paylaşan herkese teşekkürlerimle...

01 Eylül 2008

Her zevke göre sepet bulunur!

Yanlış anlama olmasın dostlar, bu sepetlerin hepsi benim değil. Pelitköy'e, Ali dedelerin evine gitmiştik, o zaman çekmiştim fotoğraflarını. Üç sene mi, dört sene mi önce. Hepsi benim olsa zaten annem beni evden kovar, sevmez öyle ortada pılı pırtı! Ah güzelim sepetlerim, neler çekiyor annemin elinde...
*
Food & Travel dergisi aldınız mı? Türkiye'de ilk defa seyahat ve yemeğin birlikte ön plana çıkarıldığı bir dergi yayınlanıyor. (Yani benzerleri var elbet, Metro-Gastro'yu da bu kategoriye sokabiliriz ancak onda yemek ve yöresellik -bana göre en azından- ön plandadır.) Eylül sayısının söyleşi konuğu tanıdığınız biri, benden söylemesi! (Derginin internet sitesini çok canlı tutmak istediklerini söyledi Emel hanım. Sitede "gurme seyahat" kısmına girerseniz geçtiğimiz yıl Metro-Gastro'da yayınlanan Brezilya yazımı üç bölüm halinde, fotoğraflar eşliğinde okuyabilirsiniz. Bu sayfada da New York'un en sevdiğim yeri olan çiftçi pazarını anlatan yazım var, yine Metro-Gastro'da yayınlandığı haliyle.)
*
Buyrun alın. Hangisini isterseniz. Ne güzeller değil mi? Bunlar Pelitköy'de yapıldı. Burhaniye-Ayvalık arasında bir belde Pelitköy. Ali dede yaptı, hanımı da pazarda sattı. Alıp alıp hediye ettim bir ara. İçinde neler taşımadım ki! Bir tanesi hala bende, boncuklu. Aslında bazen emin olamıyorum. Başka yerden mi almıştım boncuklu sepetimi? Yaşlılık işte.
*
Bugün 1 Eylül. Hava birden dönüverdi. Yaz bitti de sonbahar geldi sanki. Gece bir yağmur, bir fırtına. Ama şimdi de bir o kadar güzel. Aklıma Bodrum günleri geliyor. Güneşin yüzümü yaladığı sonbahar ve kış günleri. Heyhat, keyif edecek vakit yok. İş bitirilecek, yollara düşülecek. Oysa bir an için dahi olsa işi gücü derdi tasayı unutup o anın tadını çıkarabilmek gerek. İnsan o minik anların tadını çıkaramıyorsa yaşamın ne anlamı kalır ki?
*
Bugün sadece eylülün değil, sonbaharın değil, ramazanın da ilk günü. Bizim evde annem oruç tutar. Ben iradesine sahip olan bir insan olamadım hiç, keşke olabilseydim. Ama oruç tutanlara, tutabilenlere de saygım sonsuz. Ramazan dilekleri gelmeye başladı. Herkesi teker teker ziyaret edemeyeceğim için toptan iyi ramazanlar dileyeyim istedim, İkbal Gürpınar'la Ramazan Sofrası ile. Alfa'nın bana ramazan armağanı. Tabii ramazanda ne pişirelim diyen herkese armağanı. 30 menü, 100 tarifle...