29 Haziran 2007

Yasam denen bilinmez kutu

Umutsuz yahut sevincsiz degilim. Sadece basligi yazarken bakiyorum sayfaya ve ne gelirse onu yaziyorum. Bu sefer de bu geldi. Biliyorum bu ara pek guncelleyemiyorum. Elbette gerekcelerim var ama simdilik bende sakli bunlar. Iyi miyim? Ah elbette iyiyim. Ay ve gunes koruyor beni buralarda. Oyle demistim, koruyun beni. Dolunay var hem dunden beri, gordunuz mu? Bir suru sey goruyorum, bir suru sey yaziyorum, bir suru yerdeyim ve yine her zaman oldugu gibi, hic bir yerdeyim. Bu yazi resimsiz, affola. Resim yukleyebildigim an soz, hemen. Ancak simdilik sizi Akdeniz'in serin esintileriyle basbasa birakiyorum. Burada.

25 Haziran 2007

Çiftlikte akşam


Çiftlikte akşam sessizliği. Kuşlar yuvalarına çekilmiş. Güneş dünyanın başka yörelerini ısıtmak için iznini istemiş, öyle bir durgunluk çökmüş çiftliğin üzerine. Ne köpek havlıyor, ne tavukla gıdaklıyor, ne kuşlar cıvıldıyor. Sonsuz bir sessizlik hakim doğaya. Göldeki balıklar bile kendi köşelerine çekilmiş gibiler. Suyun üzeri kıpırtısız. Ağaçların kimi yeşil, kimi değil. Hepsi kendi dünyasında. Ya insanlar? Galiba onlar da. İçe bakmak zamanı sanki. Bakıyor muyuz acaba içimize? Düşünmeden edemiyor insan. Neredeyim ben? Kimim sahi? Nereden geldim buraya? Buradan nereye gidiyorum?

16 Haziran 2007

Herkesin Ayvalık'ı başka


Öyle değil mi? Hepimiz farklı şeyler görüyoruz Ayvalık'ta. Başka başka manzaralara bakıyoruz. Başka yerlerde yemek yiyoruz. Benim için Ayvalık dostlarım, lor tatlısı, Ayvalık tostu (bir daha kesinlikle mandıraya gidip güzel bir sepet peyniri alıp onunla yaptıracağım, son yiyişimde peynirden çok patates püresine benzer bir şey vardı tostun içinde)...


İlk duraklarımdan biri Güler Pastanesi'dir. Bilenler bilir. Sakızlı kurabiyeler ille de sardırılır, eve getirilir. Çayın yanında yenir sonra. Lor tatlısı ise sakızlı dondurmayla pek güzel gider. Günlerden perşembe ise, pazara denk getirdiysem gidişimi, o zaman köylü pazarı mutlaka ziyaret edilir, miniminnacık, üzerinde çiçekleri duran kabaklardan alınır, etraf mutlaka kolaçan edilir, yıllar önceden tanıdığım güzel gözlü çingen kızlar orada mı diye bakılır..
.

Geylan Kitabevi'ne de mutlaka gidilir. Özellikle sohbet etmek için. Mübadele raflarına bakılır, yeni kitap var mı diye. Hele de Ahmet Yorulmaz'ın yeni bir kitabı çıkmışsa, üstüne üstlük Ahmet bey de oradaysa ve tatlı sohbetinden sebepleniyorsanız, pek çok daha güzel olur orada olmak. Bu sefer de yeni bir Ahmet Yorulmaz kitabı çıktı karşıma. Remzi Kitabevi'nden çıkan bu yeni kitabın adı Ayvalık'tan Cunda'dan. O güzel, o hoş sohbet haliyle ilmek ilmek dokuduğu kitapta öyle çok, öyle çok bilgi var ki, satırlar arasında yeni yolculuklara çıkmamak mümkün değil. Geylan Kitabevi'nden sonra ise mutlaka, ama mutlaka Kürşat'a uğranır, zeytinler tadılır, sohbet edilir, o ipek gibi zeytin ağaçlarının odunundan yapılmış ekmek tahtaları, peynir tahtaları, salata kaşıkları, ceviz kıracakları... Seçmek ne zor! Benim Ayvalık'ımın başka güzel köşeleri daha var elbet, aynı -eminim- sizin Ayvalık'ınızınkiler gibi. Ama bu seferlik, tatlı yiyelim, tatlı tatlı veda edelim diyorum. Mutfakta Zen biraz tatile girsin, derin nefesler alıp versin, yaşamın güzelliklerinin tadını çıkarsın, sessizliğin erdemiyle büyülensin. Zaman dediğiniz nedir ki? Geçiverir. Sonra bir bakarsınız cee demişiz buradan yine. Ağız tadınız eksik olmasın. Sağlıcakla kalın. (Ayvalık yazısıyla veda edince Ayvalık'a gidiyorum zannetti dostlar. Yok Ayvalık'a geçen perşembe, dostlarımı görmeye gitmiştim, günübirlik.)
*
Ben yokken gülümsemeniz eksik olmasın diye sizi gülümse klibiyle baş başa bırakıyorum yine. Ne zaman huzura, sevince ihtiyacım olsa izliyorum. Belki size de iyi gelir:
http://www.youtube.com/watch?v=T9a3laPU0Oc

13 Haziran 2007

Bir güzel dipsiz kuyu

Sevgili Binnur'un, geçtiğimiz günlerde burada tanıttığım tazecik kitabı Taze Ekmekler Sıcak Öyküler için Radikal kitap ekine yazdığım tanıtım yazısı bugün yayımlanmış. Okumak isteyenler burayı tıklayabilirler. Tekrar ellerine sağlık Binnur'cuğum! (Kitaptan bir de ekmek tarifi var yazının altında, bilesiniz.)


Bir güzel dipsiz kuyu. Kullanılmasa da kuyu işte. Üzerinde çiçekler. İnsana köyü anımsatıyor. Arkada zeytin ağaçları. Ağaçların üzerinde minik zeytinler. Büyüyor.

11 Haziran 2007

Balık


Rakı şişesinde balık olmaya ne gerek var, gün batımında pırpır tekne, yahut fışfış dalga olabilse insan.
*
Geçtiğimiz günlerde bu sayfada yer verdiğim, Sevim Gökyıldız'ın hazırladığı İstanbul'da 40 Yıllık 40 Lezzet Durağı adlı kitabı İstanbul Ticaret Odası'nın 3. katındaki Yayın Dağıtım Şubesi'nden (ilgili kişi Jale Uslu tel. 212-455-6329) 50 YTL karşılığında almak mümkünmüş. İlgilenen dostlarımıza duyurulur.
*
Şimdi Muzi'nin sitesine baktım da, şaraplar, çikolatalar, pasta malzemeleri, japon yemeği malzemeleri, makarnalar, peynirler, soslar... Oturup bir sürü yemek yapasım geldi. Yanına da bir şişe şarap açasım. Siz ziyaret ettiniz mi? Fiyatlara şaşırmadınız mı? (Zeynep Seda söyleyince bir açıklama yapma gereği hissettim. Gurmenet sevgili arkadaşım Muzaffer'in kurduğu bir internet satış sitesi. Ortaköy'de küçücük bir dükkanları da var, ürünlerin hepsinin bulunabildiği. Ne yazık ki biz malum siteyle sorunlar yaşarken o çoktan almıştı bu site ve şirket adını. Yani sadece isim benzerliği. Bu ayın ürünlerine baktım da bilmem risotto meraklıları varsa aranızda, arborio pirincini 3 liraya aldınız mı hiç? Ya da gerçek parmesan peynirinin 200 gramlık paketinin 6 liraya satıldığını gördünüz mü Türkiye'de? İşte Muzi olmazı başarıyor ve kar marjını çok düşük tutarak ürünlerini market zincirlerinin dahi altında fiyatlarla satıyor. Hatta ürün aldığı firmaların katalog fiyatlarının altına bile sattığı ürünler olduğunu söylesem herhalde hepiniz şaşıracaksınız. Muzi bu, yapar!)

08 Haziran 2007

Basit bir bahçe salatası


Fotoğraf güzel değil(di), farkınday(d)ım ancak fotoğraflara bakmadan yediğim için (dünkü) salatayı, daha iyi bir ışık kollama şansım olma(mıştı). İçime sinmeyince o fotoğraflar, bugün benzer şekilde hazırladığım salatayı birazcık süsledim. Hafiften allık sürdüm yanaklarına, renk geldi. Takılar taktım, göze hoş görünsün deyi. Sosunu da koymadım ki, ışıkta parlamayı. Böyle daha güzel oldu sanki... Söyleyeceğim şey oldukça kısa aslında. Bizim nefis kayısılar olgunlaştı, altın altın bakınıyorlar. Kimileri dala ağır geliyor, pat, düşüyor domateslerin arasına. Gidip alıyorum onu. Ballarını akıtarak yiyorum. Sonra çok kayısı yemekten karnım ağrıyor. Bazıları ise olgunlaşmadan düşüyor, belki geldiğimiz günden beri yağmur ve rüzgarın (bugün hariç) varlığından. Olgunlaşmadan düşen kayısıları ziyan edecek halim yok. Onları salataya koyuyorum. Rokalarla maydanozlar da bahçeden. Dereotu pek az çıkmış henüz, onlara kıyamıyorum. Ama roka öyle bol ki, salata malzemesinin yarısı roka oluyor. Göbek marul da ekledik mi, sonra bir de son Suriye gezisinden aldığım Zeynep'ciğim kulakların çınlasın, kıvrık badem (yani cashew nut) de ekledim mi alın size bir güzel salata. Zeytinyağı geçen yıl gitmeden alıp bir kısmını burada bıraktığımız Laleli zeytinyağı, tuz Ayvalık tuzlasından, deniz tuzu, limonları ise Antalya'dan getirmiştik. Ne garip şu yolculuklar. Sadece insanlar değil, yiyecekler de sürekli oradan oraya gezinip duruyorlar günümüz dünyasında.
*
Geçtiğimiz günlerde burada tanıttığım İstanbul'da 40 Yıllık Kırk Lezzet Durağı adlı kitap için Radikal kitaba yazdığım yazıyı okumak için burayı tıklayabilirsiniz.

06 Haziran 2007

Dil etkinliği

Bugün dil etkinliğimizin yeni bir halkasında sıra. Sevgili Rabia sayıların kullanılışı konusunda bilgilendiriyor bizleri. Rabia'nın yazısını buradan (veya yandaki kırmızı DDD simgesine tıklayarak) okuyabilirsiniz. Ellerine sağlık sevgili Rabia, bizleri ne güzel bilgilendirdin, unuttuklarımızı hatırlattın, bilmediklerimizi öğrettin.

02 Haziran 2007

Dostlardan lezzetli eserler

İnsanın kendi kitabını imzalayıp bir dostuna hediye etmesi kadar, bir dosttan gelen imzalı kitaba sahip olmak da güzeldir. Onun sevincine, heyecanına ortak oluverirsiniz. Bilirsiniz ki o da en az sizin kadar (hatta belki çok daha fazla) emek vermiş, nice sancılı gün, gece geçirmiş, yazdıkları, araşdıkları toparlandıkça sevinçle karışık heyecan duymuş ve günü gelip yeni doğmuş bir bebek gibi kucağına aldığında, kim bilir nasıl gururlanmıştır. Kim bilir diyorum ya ben biliyorum o duyguyu. Çevirdiğim kitaplarla birlikte on bir kere yaşadım bu mutluluğu. Şöyle bir rahatlamayla birlikte artık onun sizin çocuğunuz olmadığını, nice yuvaya dağılacağını bilir, onu azad eder, kim bilir nerelerde geçecek bundan sonra yaşamı düşüncesiyle heyecanlanırsınız. Hele de hiç tanımadığınız, yüzünü görmediğiniz insanlar o kitaplardan birine sahip olup severek okuduysa, yararlanıp size teşekkür etmek için aradı veya yazdıysa, dünyalar sizin olur. Çok mutlu olursunuz, çok!

Bugün size iki kitap tanıtacağım. Birincisi çok değer verdiğim -meslektaşım demekte tereddüt ettim, kendimi yanına koyamadığım için- bir ablamın, Sevim Gökyıldız'ın İstanbul'un lezzet duraklarına dair çok kıymetli bir çalışması. İstanbul Ticaret Odası tarafından yayımlanan bu kitap, İstanbul'da her biri en az kırk yıldır varlığını sürdüren 40 tane lezzet durağını anlatıyor. Söyleşiler, anılar, eski ve yeni fotoğraflar eşliğinde. Ben isimleri saymaya başlamadan, siz kimi durakların adını sıralamaya başlayacaksınız. Gelin ben de alfabetik olarak dizeyim ardı ardına: Ali Muhittin Hacı Bekir, Asırlık Kanlıca Yoğurdu, Asri Turşucu, Bahar Pastanesi, Baylan Pastanesi, Bebek Balıkçısı, Beyti Et Lokantası, Boğaziçi Borsa, Cemilzade, Develi, Divan Lokantası ve Pastanesi, Hacı Abdullah, Hacıbozanoğulları, Hamdi Et Lokantası, Hünkar, İsmet Baba Balıkçısı, Kanaat, Karaköy Güllüoğlu, Kıyı Restoran, Koço, Konyalı, Koska, Krepenli İmroz Lokantası, Kurukahveci Mehmet Efendi, Lale İşkembecisi, Malatya Pazarı, Markiz (ne yazık ki bu kitap yayımlandıktan sonra kapandı), Bebek Badem Ezmesi, Namlı, Pandeli, Refik, Rejans, Saray, Ali Baba Lokantası, Çınaraltı Çay Bahçesi, Sarıyer Börekçisi, Sultanahmet Köftecisi, Vefa Bozacısı, Yanyalı Fehmi, Yedi-Sekiz Hasan Paşa Fırını. Bu hikayeye başka ne eklenebilir ki? Bu bir İstanbul lezzet tarihçesi. Adı İstanbul'da Kırk Yıllık 40 Lezzet Durağı olan bu kitaba ilişkin Hürriyet gazetesinde veya Zaman gazetesinde yayınlanan yazılar için gazete adlarını tıklayabilirsiniz.

İkinci kitap da yine bir dosttan, bir site komşusundan. Galiba yemek sitesi sahibi dostlarımız arasında ilk kitap yayınlayan Binnur oldu. Kendimi saymıyorum çünkü ben önce yazar, sonra site sahibi oldum. Binnur Akhun Önen'i Mis Kokulu Ekmekler'den tanıyorsunuz. İşte sitesindeki mis kokulu ekmekleri (elbette yeni tarif ve öyküler eşliğinde) öyküleriyle birlikte bir kitapta topladı Binnur. Bu güzel kitabı ilk tanıtanlardan biri olmak benim için bir gurur kaynağı. Ellerine sağlık Binnur'cuğum! Biliyorum ki başka kitaplar da hazırlanıyor, hazırlanacak becerikli site komşularımız tarafından. Hepsinin yolu açık olsun. Binnur'un kitabı İnkılap Yayınevi tarafından basıldı. Kitabının da sitesi kadar sıcacık ve sevgi dolu olduğunu, pek çok yararlı bilgi içerdiğini, içinde hepimizin kendinden bir şeyler bulacağı hikayeler barındırdığını göreceksiniz.

En başta iki kitap dedim ama son dönemde elime geçen (değer verip gönderdikleri için Alfa Yayınları Halkla İlişkiler ekibine teşekkür ederim) iki kitaptan daha bahsetmeden bu notu bitiremem. Bana en sevdiğim sözlüğümü anımsatan bir formatı var bu kitapların. Her ikisi de ciltli, her ikisi de renkli fotoğraflarla süslenmiş 600 civarında tarif içeriyor. Biri Mini Dev Vejetaryen Yemek Kitabı, diğeri ise Mini Dev Yemek Kitabı. Eh etyemezliğim malum, vejetaryen tarifler içereni beni çok daha fazla cezbetti ancak her ikisinde de yer alan tariflerin kolay uygulanabilir ve farklı kültürlerden derlenmiş olduğunu söyleyebilirim. Kitabın orjinali bir İtalyan yayınevi tarafından hazırlanmış ancak Türkçe'ye İngilizce'den çevrilmiş. Her iki kitabın da Alfa Yayınları sitesine bağlantısı var, kitap adına tıklarsanız yayınevi sitesine ulaşacaksınız.