27 Haziran 2006

Ada ve şarap


Bu kadehler Talay’larin nefis fabrikasindaki Mozart konserinden. 250 yili onlar da kutlamak istemisler ve dört yayli çalgidan olusan (iki keman, çello ve viola) ekibe bir de soprano Elif Özel’in güzel sesi eklenmis. Bu fabrikayi, orada müzik dinlemeyi seviyorum. Talay’larin bu yilki en basarili sarabi galiba cabernet-merlot kupaji. Geçen yillardan sevdigim Tenedos kirmizi bu yil gözüme çarpmadi. Çamlıbağ’in magazasinin önü ise Gilda Assa Çigan Orkestrası ile senlenmis. Oradaki degismez favorim cabernet-kuntra. Bir de mistel’i koydum çantama dönüste. O da kurumaya yüz tutmus üzümlerden alkol eklenerek yapilan likör-sarabi Yunatçılar ailesinin. Haşim bey her zamanki kibarligiyla ortalikta. Ünal Çiftliği’nin nefis peynirlerini tattirmakta bir yandan da. Ada gezisi en temel hatlariyla böyle. Üç gün üç gece. Bol dost, bol sohbet, kakuleli kahve ve visne likörü keyfi, çinaraltinda dedikodu, müzik, sarap...

18 Haziran 2006

Bana ne yediğini söyle

%100 Ekolojik Pazaryeri açildi! Açilistan sonra Buğday Bülteni'nde yer alan makale için surayi tiklayin:
http://www.bugday.org/article.php?ID=1419


You Are What You Eat adi. Yazari Dr. Gillian McKeith. Ingiltere’de satis rekorlari kiran, televizyon programi da olan bir kitapti bu. Dr. McKeith bir beslenme uzmani. Bu kitap ise onun diyet degil yasami degistirme kitabi. En kisa haliyle. Adi üzerinde, You Are What You Eat. Yani ne yerseniz o’sunuz.

Iyi oldu kitabi kabul ettigim. Pek çok sey ögrendim. Bilgilerimi de elimden geldigimce kattim kitaba. Pek çok dipnot ekledim çünkü önerilen yiyeceklerin bir kismi Türkiye’de bulunmuyordu, bir kisminin benzerleri vardi, bir kismi evde de hazirlanabilirdi, bir kisminin Latince ismini vermeliyim diye düsünüyordum, ki merakli okurlar arayip o bitkilerle ilgili bilgi bulabilsinler. Sonra tarifler vardi, hepsi en düzgün haliyle çevrildi. Yogun bir çalisma döneminden sonra çeviri bitti. Peki adi ne olacakti? Ne Yerseniz O’sunuz içimize sinmedi. Kulaga hos gelmiyordu, söylemesi zordu. Biz de ortak bir kararla Bana Ne Yediğini Söyle olsun dedik. Alt basligi da orjinalinde de oldugu gibi, Hayatınızı Değiştirecek Beslenme Programı. Kitap geçen hafta sonuna dogru matbaadan geldi, sagolsunlar hemen gönderdiler, ben de gördüm, sevdim, içime sindirdim. Kitapçi raflarindaki yerini almis olmali. Internet ortaminda da arastirirsaniz eminim karsiniza bilgiler çikacaktir. Ancak en genis bilgiyi sanirim www.iletisim.com.tr adresinden alirsiniz. Bakin bakalim sevecek misiniz? Bu kitap ilginç çünkü pek çok hastaliga karsi korunma önerileri içerdigi gibi saç ve cilt sagligindan pek çok rahatsizliga beslenme ve bitkisel takviye önerilerinde bulunuyor. Sonra diyor ki, kilo vermek, saglikli olmak için daha az degil daha çok yiyin! Yanlis duymadiniz, daha çok yiyin diyor ve genis bir liste veriyor. Iste bu listeden istediginizi seçin, yemekleri daha saglikli olarak hazirlayin ve yasaminiz boyunca saglikli kalin diyor. Benden söylemesi, sizden incelemesi. Bilgi için http://www.iletisim.com.tr/iletisim/book.aspx?bid=1237

15 Haziran 2006

Sonunda Burhaniye halleri

Iste Buğday’ın davetiyesi: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği'nin, Pınar Organik Süt ile Milupa Organik'in ana sponsorlugunda ve Şişli Belediyesi ortakliginda hayata geçirdigi Ekolojik Halk Pazarı'nın açilisinda sizi aramizda görmekten mutluluk duyacagiz.

Tarih: 17 Haziran 2006, Cumartesi
Saat: 10:00
Yer: Feriköy Sabit Pazarı
Adres: Bomonti Cad. Lala Şahin Sok.
(Tekel'in eski bira fabrikasının bir alt sokagi, otoparkin alti)
Kroki: http://www.bugday.org/epazaryeri/harita.html
http://www.epazaryeri.org
info@epazaryeri.org

13 Haziran 2006

Geleneksel Lezzetler Senligi

Buğday Derneği’nin Şişli Belediyesi ortakligi ile organik bebek mamasi üreticisi MİLUPA Organik ve Türkiye’nin ilk organik sütünü piyasaya sunan PINAR’ın ana sponsorlugunda kurulacak Türkiye’nin ilk % 100 Ekolojik Halk Pazarı, 17 Haziran 2006 tarihinde Şişli Feriköy’de açiliyor. Cumartesi günleri kurulacak olan pazar, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen ekolojik (organik) ürün üreticilerinin kimyasal girdiler olmadan, tamamen ekolojik yöntemlerle yetistirdigi taze ekolojik sebze ve meyveyi ve diger ekolojik ürünleri her hafta tüketiciye sunacak. Pazarin kurulacagi adres Feriköy’deki eski Tekel Bira Fabrikası’nin alt sokagi. Tam adres Bomonti Cad. Lala Şahin Sok. Tüm Bugday ekibine, sponsorlara, katilimcilara ve ürünlerini getirecek üreticilere buradan tesekkür ediyorum. Ellerinize saglik. Haydi arkadaslar, aracisiz ekolojik sebze, meyve, bakliyat, tahil ve daha nice sertifikali ürünü dogrudan üreticisinden almak için harika bir firsat bu. Cumartesi günleri hiç degilse bir kaç saatinizi ayirip Ekolojik Halk Pazari’ni gezin. Vallahi aklim pazarda kaldi. Istanbul’a ilk gelisimde mutlaka ugrayacagim.
*
Sevgili Fatma Peksen’i (mutfak solisti) yarin (15 Haziran 2006) TRT1’de yayinlanan Erguvan programinin konugu olacak. Yarin Divrigi günüymüs. Fatma Divrigi yemeklerini tanitacak. Program ögleden sonra ama tam saatini bilmiyorum. Sanirim 13:00-13:30 civari basliyordur. Vakti olanlar, gündüz saatinde televizyon izleyebilenler kaçirmasinlar derim.
*
Bilgi: 24-26 Haziran tarihleri arasinda Bozcaada'da 2. Sarap Tadim Günleri gerçeklesecekmis. Büyük gezimden sonraki ilk gezim olacak (daha önce Ayvalik'a küçk bir çikartma düzenlemis olmazsam eger.) Ada ile ilgili bilgi için: www.bozcaada.info
*
Sira geldi Tokat izlenimlerini yazmaya. Gittik, geldik, aradan hafta geçti (neredeyse 2 hafta oldu, yoksa bitti mi bile?) ben ancak yazabiliyorum. Hep söylenmeyeyim istiyorum. Söylenmenin de sonu yok ya olmadi iste. Aklim sitedeydi, verdigim sözlerdeydi ama dergilere verdigim sözler de vardi ve öncelikle onlari tutmak zorundaydim. Çünkü hepsinin bir teslim tarihi var. Bu ay seyahat ve ev yerlestirme isi biraraya gelince, iki aylik dergilerin yayin tarihi bu ay olunca, bir de ekstra yazi isi çikinca is yükü artti. Asagida Tokat’ta yapilan yöresel lezzetler senliginden özet izlenimler var. Daha detayli ve bol fotograflisini Lezzet dergisinin temmuz 2006 yazisinda okuyabilirsiniz.

Kalabalik bir basin ve yazar grubunun davetli oldugu üç günlük etkinligin adi “Geleneksel Lezzetler Senligi” idi. Bu yil ilki düzenlenen senligin amaci öncelikli olarak Anadolu’nun lezzet açisindan öne çikmis yörelerinin mutfaklarini bir araya getirmek, kaybolmus ya da kaybolmaya yüz tutmus lezzetleri aslina uygun tekniklerle pisirip sunmak idi. Senlik 26 Mayis sabahi kortej ile basladi.

O gün ögle yemegi için muhtesem bir sölen hazirlanmisti. Iskilip dolmasi saatler süren hazirliktan sonra pismis, sunulmak üzere bizleri bekliyordu. Iskilip’te dügün ve özel günlerde hazirlanan yemegin (resimde gördügünüz kazanda pisiyor) yaninda çorba, sirke salatasi ve sütle kavrulan un helvasi hazirlaniyor. Uzun uzun pisirilen yemegin kapagini açmadan önce ustasi adet üzerine bahsis istiyor. İlk ögle yemeginin diger özel yiyecekleri ise Susehri’nin bileki ekmegi ve kebabi ile Kelkit usulü etli kuru fasulye. Bileki ekmegi ve kebabinin özelligi açik ates üzerine konan toprak kaplarda pisirilmesi. Altta ve üstte toprak kapla kapanan tepsinin üzerine de kor halinde odunlar konuyor ve böylece her iki taraftan da pisme saglaniyor. Ilk günün aksami yorulmus bedenleri dinlendirmek hamama gidecegiz. Yemekler Honça’dan. Bbat, bakla dolmasi, etli yaprak sarma, alaca patlican ve reyhanli dügü pilavi bayanlar tarafinda servis edilen yiyecekler.

Geldik gezinin ikinci gününe. Kahvalti Kazova Vasfi Diren Tarim İsletmesi’nde yapilacak. Çiftlik, Türkiye’nin ilk meyve suyu üreticisi Dimes firmasina ait. Kahvalti çok zengin. Sacda henüz pisirilmis bazlamalardan tutun da kusburnu marmelatina, kaymaktan çökelege yok yok. Ögle yemeginde yine zengin bir mönü var. Niksar’in “cistil” veya “tas ekmegi” de denen “leylek giligi” (yukaridaki resim) adli tatlisi yas maya, süt, seker, un ve yagla hazirlaniyor, dut pekmezi ve cevizle servis ediliyor. Günün basrol oyuncusu Tokat kebabi. Taze kuzu eti, kuyruk yagi, patlican, domates, yesil biber, patates, sogan, sarimsak ve özel pisirilmis kebap pidesi kullanilarak yapilan Tokat kebabi için özel kebap ocagi gerekiyor. Ögle yemeginin son lezzeti ise Erzincan yöresine ait Gelecos. Yemekten sonra Ballica magarasini geziyoruz.

Aksam yemegi yine çok zengin. Bu sefer Muglali ustalarla Antakyali ustalar karsi karsiya. Mugla’dan börülceli Mugla tarhanasi, otlu sac böregi (ince börek), zerde ve sarayli denen serbetli tatli, Antakya’dan ise zahter salatasi, tuzda tavuk ve künefe var yemekte. Künefe resmini Antakya yazisinda vermistim. Sultan Sofrasi’nin ortaklarindan Bülent bey tuzlu tavugu yaparken ustasi da künefeyi hazirliyor.

Son sabah kahvaltisi tam bir Tokat lezzetleri senligi. Tokat pastirmasi, sucugu, resimde gördügünüz çemen, sebzeli ve etli börek, sebzeli pisi, Tokat’ta sabah kahvaltilarinda yenen pastirma çorbasi, yöresel peynirler, kaymak var. Son duragimiz Zile’nin Yapalak köyü ancak Turhal Anadolu Kiz Meslek Lisesi ögrencileri ögretmenleri (ayni zamanda okulun müdür yardimcisi) Jan Arslan ile birlikte Çerkezlere has karmihig çayi ve metekoy peynirinin yaninda kaymakli ekmek kadayifi ikram ediyorlar bize. Ögrencilerin hazirladigi yazmalar, Turhal hatirasi örtüler, keçeden yapilma ürünler alip yola devam ediyoruz. Zile’nin Yapalak köyünde her yil mayisin son pazar günü yapilan yagmur duasi için köyün her hanesi bir kurban kesermis. O gün darginlar barisir, baska yerlere göç eden köylüler gelir senlige katilirmis. Biz sadece ufak bir kismini görüp ayrilmak zorunda kaldik. Sonra da köy yollarindan geçe geçe Istanbul’a vardik. Mor çiçekleri ve mürver agaçlarini unutamiyorum. Hep arabayi durdurun ne olur, sunlarin bir resmini çekeyim demek istedim ama hadi dedim yolumuz uzun. Bir de ben uzatmayayim. On saat kadar sürdü yolculuk. Sag salim vardik ya, bir sürü güzel lezzetle gönendik ya, daha ne isterim? Bir sonraki yazida Burhaniye’ye geldigimden beri yaptigim yiyecekler, bahçede büyüyen güzeller olacak. Simdilik size güzellikler dileyerek bu yaziyi bitireyim. Saglicakla kalin.

07 Haziran 2006

Antakya-Antep-Sivas


Fatma’cigim demis ki vallahi günde iki kere bakiyorum sitene. Neden güncellemiyorsun? Fatma Peksen’den bahsediyorum. Sivas’taki sevgili dostum, ev sahibemden. Hakli tabii de bende siteyi görecek göz kaldi mi bilmiyordu. Söyledim. Bir haftadir ne huzur var bende ne bir heyecan. Bahçemde salataliklarim çiçek açti, ona sevinmiyor muyum, seviniyorum elbet. Çiçekler ektik, maydanozlar, kisnisler, dereotu, roka ve frenk soganlari ekildi. Yakinda mini mini filiz vermeye baslarlar. Arka bahçede kayisilar oldu, patir patir dökülmeye basladilar. Her sokaga çikisimda birkaç tane yemeden geçmiyorum. Dün aksam da sagolsun sevgili Ahmet beycigimin bahçesine gittik, kocaman kara dutlardan yedik. Bir baska sevincim de sitenin ihlamur kokmasi. Ben de o güzelim ihlamurlardan toplayip kurutuyorum ki kisin güzelim çaylarindan içebilelim.

Eveet gelelim gezimize. Hatirlarsaniz evden 17 Mayis’ta ayrilmistim. Bir daha kendisinden haber alinamayanlara dönüsmedim çok sükür de yorucu ve uzun yolculugum o zaman basladiydi. Adana’ya uçtum ve yol komsum, askerden dönen bir delikanli ve ailesiyle birlikte Adana’ya indim kapali bir günde. Beni Antakya arabalarinin geçtigi yere biraktilar. Oraciktan bir simit ve azicik kasarla bir ayran aldim yolluk. Üç saatten biraz fazla sürdü sanki Antakya. Vardigimda hemen Sultan Sofrası’na gittim. Antakya’da kime sorsaniz size gösterirler. Yöresel yemekleri en güzel haliyle yapip sunan iki idealist ve çaliskan insanin, Metin ve Bülent beylerin sahibi oldugu restoran lezzetçilerce mutlaka ziyaret edilmeli. Bana harika yemekler sundular. Tabii et yemedigim için etsizlerinden yedim ama etli olanlari da fotografladim Flyer dergisine yazacagim yazi için. Sonra gece kalacagim Mozaik otele geçtim. Açildigi alti ay olmus ve Sultan Sofrasi’nin hemen üzerinde. Otelin sahibi Özkan ailesi. Dursun ve oglu otelin basinda. Antakya’nin tam göbeginde, Uzun Çarşı’nin hemen yanibasinda. Bilgi için www.mozaikotel.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Ben gayet rahat bir gece geçirdim, rahatlikla önerebilirim.

Aksamüzeri hemen Uzun çarsiya gittim. Söyle bir koklamak için. Kapanmaktaydi dükkanlar. Olsun. Uzun, upuzun, kimi yerleri açik, kimi yerleri kapali bir çarsi bu. Beni en çok ilgilendiren yani haliyle gidacilarin bulundugu yerdi ki onu da ertesi sabah gezdim.

Tel kadayifçilarin resimlerini çektim, agizli tas kadayif yedim, tırnaklı pide, yağlı ve antakya simidi tattim, yörenin meshur tatlisi kerebiçin köpügünü yapan beyle tanistim. (Bu arada Antakya’da en iyi kerebiçi Petek Pastanesi yapiyormus ama benim ona vaktim olmadi) Aksam yemegimi Sultan Sofrasi’nda yedim, ertesi öglen de fotograflarimi çekip yine hafif bir yemek yiyip üzerine künefemi yiyip yollara döküldüm yine. Yani 24 saat kadar kalabildim Antakya’da.

Ama Halepli İbrahim Usta’nin baklasini yedim sabah. Bir de humusunu. Humus fazla geldi, onca lezzetine ragmen bitiremeyince ekmek arasina koydu, yolluk verdi Ibrahim usta. Sultan Sofrasi ve mönüsü için www.sultansofrasi.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Yöresel kahvaltidan boranilere, oruktan kagit veya tepsi kebabina, künefe, ceviz reçeli ve kabak tatlisina pek çok yöresel yiyecegi en aslina uygun ve leziz haliyle orada yiyebilirsiniz. Uzun Çarsi’da peynirci Mehmet Bilgin’in dükkanina da gittim. Antakya’nin yöresel yiyeceklerini otobüsle büyük kentlere gönderiyorlar. Telefonlari (326) 215 73 865. Nar ekşisi, toz biber, tuzlu yoğurt, sünme peynir, yaprak (ezme) peynir, biber salçası, garlı sabun, kalıp çökelek siparis edilebilir. Sevgili Fatoş arkadasim ve ailesi onlardan her zaman siparis veriyorlarmis, bilesiniz.

Kostur kostur Antakya’dan ayrilip (yetmedi tabii) Antep otobüsüne bindim. Aksam Gonca’daydim. Ertesi sabah da zaten erkenden kalkip yola düstük, Suriye için. Suriye dönüsü Antep’te 3 gün daha kaldim. Malum mideyi bozduk, yattik ilk gün. Sali günü sokaklara çikabildik. Burhan Çağdaş’ta Ali nazik yedik, üzerine de birer bol fistikli baklava. Pek nefisti vallahi. Tamamen iyilesmis olsam daha yerdim. Biz yemegimizi yerken koliler dolusu baklava kargoya verilmek üzere paketlendi. Hani aklinizda olsun! Biraz çarsilarda dolastik, Elmacı Pazarı’na gittik. Azar azar da olsa taze firik (bugday tarlada yesilken yakiliyor ve tütsülü bir nevi bulgur (bulgur yapim islemlerinden geçmiyor) haline geliyor. Öyle yogun ki kokusu, bulgurla karistirip pisirilmesinde fayda var. Ben genelde 2-3 ölçü bulgura bir ölçü hesabiyla pisiriyorum), mas fasulyesi ve kara mercimek aldim (kabuklu kirmizi mercimek). Mevsimi olmadigindan cevizli sucuk ve benzeri ürünlerden almadim.

Aksamüzeri de Anadolu Evleri’ne gittik. Tim ve esi Dila’yla oturduk, sohbete durduk. Nefis bir yer olmus. Hani bütçeniz müsade ediyorsa gidin, konaklayin ve rüya gibi günler yasayin derim. Bir haftasonu için bile düsünülebilir çünkü artik Antep’e günde 3-4 uçus var.

Çarsamba yine yollara düstüm. Bu sefer Sivas’a. Fatma arkadasim beni bekliyordu. Antep-Sivas 8 saat ama nasil? Yola çikali 2 saat olmadan yarim saat mola verdik, sonra benzin molasi, birileri yoldan kiraz alsin molasi (ben geç farkettigim için inemedim), namaz molasi, Malatya otogarinda yarim saat molasi ile. Arabayla 5 saatte rahat gidilecek bir yok. Malatya’yi hiç görmemistim. Etrafindaki kayisi bahçeleriyle yemyesil bir cennet görünümündeydi. Içine girmedim, herhalde çogu kent gibi o da betona teslim olup çirkinlesmistir diyorum. Varsa bir Malatyali fikrini soralim buradan. Bir de eskiden çok moderndi ama çok tutucu bir yer haline geldi demisti bir Malatyali dostum. Sivas’a aksamin bir saati vardim. Fatma’cigim bana nefis eski asindan ikram etti. Kisacik yazmistim zaten. Sabah da güzel mi güzel bir kahvalti yaptik. Akrabalara iç yemeye gittik, bir sürü ikramlarla karsilandik. Ben hala tam dinlenmis degildim. Arada arka odada biraz uzandim.

Sokaklarda dolasirken de bu resmi çektim. Haslanmis ve közlenmis misircilar çarsiyi sarmis. Böyle de güzel bir halde sunuyorlar. Ertesi gün Tokat’a vardik. Neyse ki o 2 saatlik yol. Tokat bir baska alem. Ama onu da bir sonraki yaziya birakiyorum izninizle çünkü hala dergi yazilariyla ve evin isi gücüyle basim dertte!

02 Haziran 2006

Halep-Şam gezisi

Sözümü ancak tutabiliyorum, affedin. Zannettim ki Burhaniye’ye vardiktan sonra biraz evin derlenip toparlanmasina yardimci olup sonra da bilgisayarin basina oturabilecegim. Evdeki hesap çarsiya uymadi, güvendigim daglara karlar yagdi, hiç beklemedigim ve canimi çok acitan (simdi ne yazik ki paylasamam) bir durumla karsilastim. Neyse, Allah’a havale ettim, rahatlamaya çalisiyorum. Bir yandan da evdeki isler devam ediyor. Eksikler aliniyor, düzen kurulmaya çalisiliyor, tamiratlar yapiliyor, vergiler, paralar ödeniyor falan da falan. Sizi bu ayrintilarla yormadan (gecikmenin sebebini de böylece açiklayarak) gelelim en merak edilene, Suriye gezisine.

Gonca Tokuz arkadasim Gaziantep Üniversitesi’nin genel sekreteridir. Çok can bir dosttur. Ilgilendigimi bildigi için 19 Mayis’ta kapali bir grup için yapilacak olan Halep-Sam turuna katilmak isteyip istemeyecegimi sordu, ben de sevinçle kabul ettim. Antep’teki Ansan Seyahat Acentesi’nin basindaki sevgili Ayşe Nur Arun’un organize ettigi 2 günlük (üç gün gibi görünmekle birlikte 2 tam günden birazcik fazla sürdü) gezi için 19 Mayis sabahi çesitli yerlerden gelen arkadaslarimizla bulustuk ve yola koyulduk. Gümrükten geçtikten sonra ilk duragimiz Halep oldu. Önce harika bir restoranda (eski bir konagi restore edip restorana çevirmisler) zengin mezeli, kebapli ögle yemegimizi yedik. Sonraki günler de benzer yemekler çikacakti karsimiza. Meze olarak humus, babagannus, Suriye’nin meshur kizarmis ekmekli salatasi fattus, muhammara gibi soguk mezelerden sonra karabiber ve nane ile yogurulduktan sonra incecik iri bir köfte halinde kizartilip sarimsakli sosla zenginlestirilmis köfte, yufkaya sarilip dilimlendikten sonra kizartilmis sucuk harci, bol nar eksili zeytinyagli patlican dolmasi, peynirli börekçikler yendi. Son olarak da karisik kebaplar.

Yemek üstüne o sicakta kostur kostur Halep kalesini gezdik. Kale, su anki haline Emeviler döneminde ulasmis. Çok görkemli bir kale oldugunu söyleyebilirim. Harika rehberimiz Hutun’un (annesi Türk, babasi Halepli çok tatli bir bayandi. Bir gün Suriye gezisine çikmak isterseniz onunla iletisim kurmanizi öneririm. Küçük gruplara da gezi organize ediyormus. Yaninizda o olduktan sonra kendinizi güvende hissedebilirsiniz. Gerçi ben kendimi gezinin hiç bir aninda güvensiz bir ortamda hissetmedim ya.) bilgileri esliginde kale gezisini tamamladiktan sonra ufak bir kahve molasi verip orta kahvelerimizi içip paralarimizi bozdurduk ve Şam’a dogru yola çiktik. Geceyi Sam’in biraz disinda, kentin yaylasi gibi bir tepede kurulmus gayet lüks ve güzel Sheraton Oteli’nde geçirdik. Sabah erkenden zengin büfede kahvaltimizi edip Siddi Zeynep camisini gezmeye gittik. Cami bugün Şiilerin kabesi durumunda. Son on yilda büyük yatirimlar yapilmis, kubbesi som altin, minareleri ve duvarlari nefis çinilerle kapli camiye her yil binlerce Iranli hacca geliyormus. Biz de zaten pek çogunu gördük orada.

Camiden çiktiktan sonra yanibasindaki tatliciya dalip bir kaç sey tattiktan sonra (ne kadar zengin degil mi?) Sam’in el sanatlari çarsisina, ardindan da kapali çarsiya gittik. Girisi nefis bir dondurmayla yaptik.

Bizim Maraş dondurmasi kivaminda oldukça yogun bir dondurmalari var. Yufka gibi açiyor, rulo yapip fistiga batiriyor ve kagitlara sarip buzluga koyuyorlar. Sonra da dilimlenip (resimde görüldügü gibi) tabaklara konup servis ediliyor. Herkes alisveris için dagildi tabii. Söylemeyi unuttum, aksam grubu bir dansözlü, sarkicili eglence yerine götürdü rehberimiz ancak ben hem çok yorgun oldugum, hem öyle eglencelere bayilmadigim hem de hayatta gece 10:30’tan sonra yemek yemedigim için otelde kalmayi tercih ettim. Grup da bir sey kaçirmadigimi söyledi zaten.

Sam’in hizla gezdikten sonra yeniden yola koyulduk ve Humus kentinde ögle yemegimizi yedik. Resimde gördügünüz eski konaktaydi bu sefer yemek ve diger ögle yemeginden asagi kalmayacak hosluktaydi.

Lübnan saraplari esliginde yemegimizi yedikten sonra hizla yola koyulduk. Bir durak da Hama kentinde yaptik. Oranin su degirmenleri meshurmus. Asagidaki resimde görüyorsunuz. Eskiden 100 civarinda olan su degirmenleri çok eski. Simdilerde on civarinda kalmislar. Hama süt ürünleriyle ünlü bir kent. Yolda bir peynirciden çesitli peynirler alip kostur kostur Halep’e geldik. Aksam olmus, hava kararmisti. Otele inmeden çarsilara döküldük. Müslümanlar dükkanlarini Cuma günleri, Hristiyanlar ise Pazar günleri kapattigindan ve bizim Nisantasi’na benzer çarsidaki çogu dükkan sahibi Hristiyan oldugu için oradaki dükkanlarda isi olanlar dagildilar. Biz de Frank, Yelda ve rehberimiz Hutun’la birlikte Halep’in nefis sokaklarinda gezindik. Halep’te hemen tüm binalar Halep tasi denen tasla yapilmis. Çogu da oldukça görkemli. Bir çok din birarada yasiyor. Yanyana birer cami, sinagog, ermeni kilisesi bulunabiliyor. Daracik eski sokaklar, yüzlerce yildir ayni yerde duran kapilar, çarsilar... Hepsi de bir baska güzel. Halep’e yeniden gidip uzun uzun gezmek isterim dogrusu. Hele de Kapali çarsida aklim kaldi. Öyle az zamanimiz kaldi ki oraya ne gördügümü anlayamadim bile. Yine de sikayetçi degilim. Bu kadarini bile gördügüm için mutluyum dogrusu.

Su gördügünüz dükkan Halep’teki kapali çarsinin baharatçilar bölümünden. Yillar öncesinde yasiyor gibi hissediyor insan kendini. Çarsi öyle hareketli ki. Felafelli dürümler, baklacilar, kelleciler, tel kadayif dökenler, börekçiler, cigerciler... Daha nice esnafi ve ürünleriyle tam bir güne yayilabilecek zenginlikte. Iste son duragimiz da bu çarsiydi. Sonra otobüsümüze yerlestik ve sinira dogru yola çiktik. Sansimiza sinir bombostu, valizlerimiz de aranmadi ve hizla geçtik Antep’e. Grubun bir kismi erken ayriliyordu, bir kismimiz ise midelerimizi bozmustuk. Dolayisiyla son ikram olan Burhan Çagdas’taki kebaplari fazla kisi yiyemedi. Ben zaten kebapçiya gitmeyip evde dinlenmeyi seçtim. İki gün sonra Gonca’cigimla gittik ve etsiz birer Alinazik (ya da Alanazik) yedik. Dilerseniz Antakya, Antep, Sivas ve Tokat baska yazilara kalsin. Simdilik Suriye gezisinden enstantanelerle basbasa birakayim sizi.