*
Ayağımın tozuyla yazayım istedim. Yazayım ki 28 Mayıs günü yazdığım hatırlatma yazısının hükmünün kalmadığını da ilan edeyim. Çünkü gidip geldim İzmir'e. Ne güzel dostlarım varmış benim, bir kez daha gördüm. Beni evinde ağırlayan Yeşim'ciğim ve tatlı çocukları, yeğenlerim kadar sevdiğim Sude ve Batu, güzel yemeklerini yediğim Neşe ve Bora, Figen'ciğimin organizasyonuyla isimleri cisimleriyle buluşan güzel blog komşularım (Zehra, Mübeccel, Özay, Hülya, Umut, Selda, Neslihan, Ülgün, Çiğdem, Sibel), imza gününü organize eden Yapı Kredi Yayıncılık İzmir mağazasının çok zarif elemanları, güzel blog komşularımın dışında da imza gününe gelen harika insanlar (Elvan'cığım, Neşe ve oğulcuğu Can, Kedila'nın Evi'nin zarif sahibesi, Şen'ciğimin arkadaşı Gülfidan ve nice güzel yürek), güzel yemeklerle yolculuk günümü renklendiren Şükran'cığım ve göremediğim halde varlıklarıyla İzmir'i güzelleştiren dostlarım... İzmir'de geçirdiğim her anın kendine göre unutulmaz bir yanı var. Öğlen sıcağında, kalabalıkta Kemeraltı'na gidişimin bile. Alıştığım, sevdiğim lezzetlerle buluşma (Konak Pier'deki Ta-Ze mağazasından aldıklarım, yine Tariş'in incir lokumu, Havra sokaktan peksimet, Değirmen'den deniz tuzu gibi), Konak-Karşıyaka vapuru, Pasaport'ta Nalan'la öğle yemeği, yine Pasaport'da denize nazır bir bardak çay, Küçükyalı'dan Pasaport'a yürümek, deniz kenarına sıralanmış balıkçılar, gevrekçiler, İzmirlilerin deyimiyle darıcılar, çiğdemciler... Bu fotoğraf da necefli maşrapa gibi görüntünün kaybolduğu bir anda durumu kurtarmak için konmuş gibi duruyor farkındayım. Yoksa Figen'ciğim buluşmamızdan ve imza gününden harika fotoğraflar yolladı ama hepsinin özel hayatına saygımdan burada yayınlamıyorum. Bu fotoğraf bir önceki İzmir seyahatinde, yine Kemeraltı'nda çekilmişti. Bu sefer koca makinemi taşıdım ama bir kare bile çekmedim iyi mi?















