Bugün Buğday dergisinin son sayısına yazdığım yazının giriş bölümünü paylaşmak geldi içimden. Bütün gece yağan yağmurdan sonra günlük güneşlik bir güne uyandık. İçimden çiçeklerden başka sözcük çıkmıyor bu sabah. Bu fotoğrafı da geçen baharda Berlin'de çekmiştim. Can kız Mine'yle gezdiğimiz pazaryerinde:
"Bastığımız yerlerde güller bitseydi keşke. Yahut kır çiçekleri. Papatyalar, gelincikler, anemonlar bitseydi. Her adımda bir çiçek. Biz yolda yürürken arkamızda oluşuveren bir çiçek tarlası. Düşüncesi bile ne güzel. Oysa biz her adımda arkamızda pis kokulu çöpler, toprak ananın bir türlü yutamadığı poşetler, metal kutular, alüminyum folyolar, streç tabakalar, plastik tabaklar, çatallar, kahve bardakları… of ne çok şey bırakıyoruz arkamızda. Geriye dönüp bakmıyoruz bile. Hızla uzaklaşıyoruz suç mahalinden. Sonra birileri gelip topluyor arkamızdan, annemizin biz çocukken arkamızdan odamızı temizlediği gibi. İçinde sevgi yok bu eylemin. Annelerimizin bize duyduğu aşkı ne çöplerimizi toplayanlar duyuyor, ne de geri dönüştürücüler. Toprak ana yutmakta zorlanıyor ona verdiklerimizi. Çöple dolu tarlalar geliyor gözümün önüne, plastik poşetlerle dolu. Oysa ben o tarlalarda lahanalar görmek istiyorum. Devasa çiçekler gibi göğe bakan tombul lahanalar. Ayçiçekleri görmek istiyorum, güneşi takip eden utangaç bakışlarıyla. Dağlara çıkıp yabani otlar, mantarlar toplamak istiyorum. Gördüğüm salep orkidelerini kökleyip yok etmek yerine oldukları yerde sevmek istiyorum. Tarlalarda mis kokulu domatesler yetişsin istiyorum, çıtır çıtır kabaklar, biberler, mevsimi gelince karnabaharlar, kerevizler… Yanlarındaki semizotları, sirkenler, kazayakları nefretle yok edilmesin istiyorum. Otlar olmasın istiyoruz tarlalarımızda. Sadece ne yetiştiriyorsak o. Basıyoruz zehiri. Sonra her yıl, ama her yıl aynı sebzeyi ekiyoruz. Böylece toprakta her yıl, ama her yıl aynı mineraller eksiliyor. Biz kör gözlerimizle bakıyoruz toprağa. Bize hep versin, daha çok versin istiyoruz ama onun sessiz çığlıklarını bir türlü duymuyoruz. Biz ona hep yutamayacağı şeyler veriyoruz. Boğazından geçmiyor o kimyasallar. Bir türlü hazmedemiyor o ilaçları; böcekleri, otları, mantarları öldüren o ilaçları. Bedeninden atmak istiyor. Çırpınıyor durmadan. Ama biz öyle körüz, öyle bir mil çekilmiş ki gözlerimize bir türlü göremiyoruz. O hep veriyor. Yine de veriyor. Çünkü doyurması gerek bizi. Bu onun görevi. Biz hep çoğalıyoruz. O hep azalıyor. Biz hep alıyoruz. O hep vermeye çabalıyor. Daha hızlı gitsin diye kırbaçladığımız atlar gibi canını yakıyoruz onun. Ağlıyor sessizce. Gözyaşlarını görmüyoruz. Görsek de farketmiyoruz. Çiğ damlası zannediyoruz. Ya da öyle bir şey. Biz sadece yemyeşil dolarları görüyoruz. Euroları görüyoruz, çil çil altınları. Daha çok doldurmak istiyoruz kesemizi. Ağırlaşsın iyice. Saçılsın etrafa. Ama insanlar görmesin. Hep benim olsun. Hepsi benim. Ben harcayayım. Çılgınca. Toprak hep versin. Ben hep alayım, yutayım, semireyim. Toprak hep zayıflasın. Olsun, ben onu gübreymiş gibi yapan şeylerle beslerim. Bu yıl versin, sonraki yıl versin. Benden sonra tufan nasılsa. Bana ne. Bu bir kabus. Uyanmak istiyorum. İçinden çıkmak istiyorum bu hikâyenin. Bu masalı anlatmak istemiyorum kimseye. Terliyorum. Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte insan yiyor, yiyor, yiyor. Salyaları akıyor yeşil, para renginde. Cebinden paralar saçılıyor. O hep kahkahalarla gülüyor. Çınlıyor sesi etrafta. Bu masalın içinde duramayacağım. Uyanmak istiyorum. Uyanmak ve yeşil, kırmızı, sarı, pembe izler bırakmak yürüdüğüm toprakta. Hoş kokulu izler."
29 Ocak 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
27 yorum:
Dünya ekonomisi tüketim (ve dolayısıyla üretim) üzerine kurulmuş durumda. Yani okonomi her yıl mutlaka büyümeli, yoksa böyle ekonomik krizler çıkıyor işte. Büyüme olmazsa durgunluk var, bir adım ötesi de resesyon. Böyle bir ortamda tasarruf kaçınılmaz ama, aksine insanlara ne deniliyor, "tüketin, harcayın, harcayın ki ekonomi durmasın". Hatta ABD o kadar ileri gitti ki, harcasınlar diye vatandaşlarının cebine para koydu. Velhasılı kendi kendini hızla tüketen bir dünya. İşte tam da bu sebeplerden dolayı çocukların vay haline diyorum...
Fotoğraftakiler sanıyorum çiçek ve onları bizim buralarda dağlarda, kırlarda yetişen ve çok güzel kokan "müşkürüm" dediğimiz çiçeklere benzettim.
Tijenciğim gerçekten keşke arkamızda çiçek tarlaları bırakabilsek ama ne yazık ki olamıyor. Daha geçen gün buradaki en büyük alışveriş merkezi 5M Migros'a gitmiştik annemle ve bir şeyler yedikten sonra sigara içmek istedi balkona çıktık, o balkon iğrençti hele bir bahçeye eğildim ki sigra izmaritleri ve plastik bardaklarla doluydu ve orada sesimi bayağı yükselterek söylendim durdum. Herkes garip garip bana baktı ama ben yine de eylemimden çok memnunum zira tekrar çıktığımızda nispeten temizlenmişti ve bahçede de adamlar vardı izmaritleri toplayan. Tabi bu sadece oradakilerin görevi değil bunu yapanların da görevi, ama maalesef hala bir çevre bilinci edinemedik. Bu arada elmalı tarif süper oldu :)))
Demek çiçeklerin ismi "müşkürüm" öğrenmiş olduk Mehmet beyden..
ben bu yıl Bodrum ve gökovada çıldırdım kendi kendien söylene bir tip dim.
oaraları yakşaşık 35 yıldır bilirm giderim fakat bu yıl kadar kirlenmiş bulmadım hiç pet şişelerden nefret ediyorum diye bağırdım Bodrumda evin orad sokakta topladım pet şişerleri siyah poşetlerde hatta poşetlerden nefret eder durumdayım
insanların hiçç umurlarında değil vaalla acayip kirlemiş her yer..
Ferhan'cığım,
Mehmet beye ayrıca yazdım ama bunlar müşkürüm değil. Müşkürüm ufak tefek, çok güzel kokan yabani bir çiçek. Bu sanırım hibrit bir tür, kocaman çiçekler, yani fotoğraftakiler en az 25-30 cm uzunluğundadır. Keşke adını bilseydim, çok güzel bir çiçekti çünkü!
Olmamız çok zor bu şartlarda..
Vallahi tijencim adı neyse farketmez bence harika bir çiçek ya ben ona bakarım canım.
Vallahi bu dünyanın nereye doğru gittiğini bende anlayamıyorum bizim çocuklar ne görecekler diye merak etmekteyim inşallah korktuğum başımıza gelmez herkesi duyarlı olmaya doğayı korumaya ve sevmeyi çağırıyorum.
Sevgiler...
Ne olduklarını anlayamadığım için ben de "benzettiğimi" söylemiştim. Tijen hanım da bilmiyormuş ama tahminine katılıyorum. Yine aynı familyadan ama "hibrit" bir çeşit olmaları ihtimali büyük.
Tijen keşke bu hayal olmaktan çıkabilse,bastığımız her yer çiçek açsa ne güzel olurdu...Çocukları korkusuzca bahçeye çıkartırdım ..Her meyveyi dalından yiyebilirlerdi..İncir ağacına yada dut ağacına tırmanmanın nasıl bir keyif olduğunu hiç zaman bilemeyecekler çünkü..Ben dut ağacından düşüp kolumu kırmıştım acısından çok ,eğlencesi kalmış aklımda :)
Fotoğraftaki çiçekler çok güzel,renklerine bayıldım bende...
Sevgiler..
Sen söyleyecek herşeyi söylemişsin, bize birşey kalmamış söylenecek. Ama bizede düşen, ya evet çok doğru demek yerine kendimizce ufacık kararlarlada olsa bu gidişata dur demek sadece...
Sevgiler
Ne güzel başlamıştın söze bir rüya gibi...bastığın yerler çiçek...böyle bir rüya görmeyi bile isterim(artık rüya) sonra gerçeğe döndürdün bizi...kabus değil ki bu gerçek...
Bekir COŞKUN da pazar günü benzer şeyler yazmıştı.
Benim oğlum,torunlarım bir kabusta mı yaşayacak ?
CANIM BNİMM.
HAYALLERİ BİRAZDA BİZLER GERÇEĞE ÇEVİRSEK ,ASLINDA İŞLER DAHA KOLAYLAŞACAK, GERÇEĞE DAHA ÇOK YAKLAŞACAĞIZ..
AMA ÖYLESİNE AZINLIĞIZKİİ.
ŞU ÇEVRE BİLİNCİNİ BİR TÜRLÜ BENİMSEYEMEDİ BİZİM TOPLUMM.
OYSA EKRANDAN GÖZLERİMİ KAMAŞTIRAN HARKULADE OLAN ŞU CAĞNIMM MOR ÇİÇEKLER NELER FISILDIYOR BİZLERE..
TABİ DUYABİLENE NE MUTU :((
ÇOK SEVGİLER TİJENCİĞİM..
İYİKİ VARSIN.. ŞU TABİAT ANA SENDEN NE KADAR MUTU BİLİYORSUN DİMİ :)
Bu güzellikleri benimle paylaştığınız için çok teşekkürler dostlar!
cok etkilendim yazinizdan da resimden de..
Sanirim bu salkimgillerden grape hyacinth. Bizde de benzerleri var ama bu tur cok ozel benim de sevdigim bir cicek,.
Ulkemizi "çöp ulke"olmaktan kurtarabilmek icin yapilacak cok sey var ..ama yazinizda da belirttiginiz gibi bence birey olarak en basidi cocuklarimizi egiterek baslamaliyiz..hele de kendi ailem dahil 15 yasina gelmis kocaman cocuklarin arkasi hala toplaniyorsa bu durumu zorlastirabilir:)
Sevgiler..
Müskürüm cicegi mor rengiyle cok zarif görünüyor.
Burda tam olmasada temizligi cicek bahcelerini görebiliyoruz,darisi Türkiyemizin basina.
Ne güzel ifade etmişsin, dalıp dalıp düşlere okudum ben de..Okul bahçesindeki çocuklara bakıyorum da yerdeki herhangi bir çöpün yanından "ben atmadım ki" deyip geçiveriyorlar..servislerde camdan dışarıya çöp atıyorlar..Biz değilmiyiz her gün bu konularda onlara öğütler veren, boğaz patlatan..ama yok.. tık yok..duyarsızlık almış başını gidiyor. Bi yerlerde bir yanlışlık var ama nerde..
Sevgiler
Minik bir eleştiri. Yazı uzun olunca ve hiç satır başı ya da ara başlık olmayınca okuma güçlüğü çekiyor insan. En azından yazıları sonuna kadar okuma alışkanlığı olan biri olarak zorluk çektiğimi belirtmek istedim o kadar.
Haklısınız Akın abi,
Zor okunuyor. Düzelteyim diye girdim siteye ama ben bu metni bir rüya gibi, birbirine bağlı cümleler şeklinde yazmıştım. Onu bozmak gelmedi içimden. Yoksa biliyorsunuz kısa yazılar yazıyorum genelde, bundan sonrakilerde dikkat ederim eleştirinize.
Ne güzel çiçekler.Kokusu burnuma geldi.Sevgilerimle...
Yazınızı paylaştığınız için teşekkür ederim. Bütün duygularınıza katılıyorum. Bu durumu, yani sürekli çevremizi kirletmemizi, nasıl önleyebileceğimiz düşüncesi sürekli aklımı kurcalıyor benim de uzun zamandır. Vardığım sonuçlardan biri, ailelere ve okullara çok iş düştüğü. Bunun dışında basın yayın organlarıda bu konu üzerinde durmalı ve halkımızı bilinçlendirmeye yardımcı olmalı. Bence bu konuda çalışmalar yapan stk lara da biz bilinçli kesimin destek vermesi çok önemli.
çünkü biz hep herşeyin çoğalmasını istiyoruz neleri eksilttiğimiz bilmeden yada farkında olmadan...
toprak halbuki vermek zorunda değil biz bu kadar bencilken onun hakkı var buna ama..
bizler birşey elimize geçtiğinde onun nasıl o hale geldiğini sonrasını ve olabilecekleri düşünmediğimiz tartmadığımız müddetçe yaşadıklarımızı iyi veya kötü çekmek zorundayız ne yazık ki.
biliyorum herkesin deruni bilgilere sahib olması gerekmez ama akıl gibi bir nimet vermiş Allah bunu bile bilmek demek zaten senin farkını gösterir affa sığınarak diyorum bir hayvan bile pisliğini toprakla kapatırsa biz insan nasıl yaptığına bakmaz tartmaz bunu hafsalam almıyor.
halbuki ne güzel ifade etmişsin olması gerekenleri ah!
En büyük korkum tabiat ananın bunun hesabını bizden çok acı bir şeklide sorması Tijen'cim..Ama daha önce çocuklarımıza, torunlarımıza hesap vereceğiz sanırım..Nasıl yapacağız bilmiyorum ama birimizin ikimizin değil tüm insanlığın bu konuda acil birşeyler yapması lazım..
Sevgiler...
Tijen küçükken evimizin karşısı ormanlıktı.Biz neler neler yapmazdık ki akşama kadar koşar oynardık yeşilliklerin arasında.Şimdi binalarla dolu.
O kadar güzel ifade etmişsin ki günümüzdeki kirlenmeyi,insanların duyarsızlaşmasını.
Umarım bir gün uyuyup kalkarız ve o güzel hayaller gerçek olur.
Sevgilerimle
Sayin arkadaslar,
ben almanya´nin büyük bir sehrinde belediyenin cöpbölümünde, ofisde calisiyorum. Bu yüzden olsa gerek, neyi nereye attigimi biraz daha dikkat ediyorum. Sigara ictigim zaman (biraktim artik-cok sükür) cebimde ufak bir cep küllügm vardi, oraya izmaritimi birakiyordum.
Fakat iyi yapiyorsun diyen yoktu, aksine arkadaslar bile alay ediyorlardi. Böyle tavirlari da herkesin temizlige hasret kaldigi bir zamanda yasiyoruz.
Saygilarimla
Çiçeklere de onları bizimle paylaşan
güzel yüreğe da bayıldım!
Teşekkürler Tijenciğim!
ne kadar zarif bir çiçek,yazınıza da tamaman katılıyorum.hepimizin düşüncelerini dile getirmişsin.çok doğru ço.sevgilerimle
"Eger maksut eserse, misra-i berceste kafidir" sozune mukabil, yazininizin mu paragrafi, berceste-i berceste olmus demek istiyorum!
Sevgiler
www.kralcipplak.blogspot.com
"Bastığımız yerlerde güller bitseydi keşke. Yahut kır çiçekleri. Papatyalar, gelincikler, anemonlar bitseydi. Her adımda bir çiçek. Biz yolda yürürken arkamızda oluşuveren bir çiçek tarlası..."
Biliyor musun Tijen'ciğim, aynı dileklere ben de sahibim. Bunu gerçekleştirmek için işten eve giderken, yada bir görüşme için metrobüse giderken yürüdüğüm yollardaki ağaçların dibine bahçemdeki mor borazan çiçeklerin tohumlarından serpiyorum. Baharda,tohumların filizlenip ağaçlara sarılmasını,yazın çiçeğe dönmesini dört gözle bekliyorum. Mor borazanları gördüğümde, evet bu yoldan ben geçmiştim diyebileceğim. Belki o ağacın yanından geçen çok stresli biri çiçeği görünce içindeki stres bir miktar azalacak. sevgiler, Cemile
Yorum Gönder