
28 Aralık 2009
Ferah bir yıl olsun istiyorum

22 Aralık 2009
Her gün bir elma

18 Aralık 2009
Kartal %100 Ekolojik Pazarı 20 Aralık'ta açılıyor
Bir kez daha hatırlatmak istedim. Şenlikle başlıyor pazar. Dilerim hep şenlikli olur, alıcısıyla, satıcısıyla zenginliği, bereketiyle sürer:
http://www.bugday.org/article.php?ID=3617
Açılış günü programı için:
http://www.bugday.org/article.php?ID=3650
SORANLAR İÇİN: Evet, Kartal'daki organik pazar her hafta pazar günü alıcısıyla buluşacak. Türkiye'nin pek çok yerinden gelen satıcılar sizleri bekliyor olacak. Sebzeler, meyveler, otlar, yeşillikler, baklagiller, temizlik ve bakım ürünleri, organik pamuk ürünleri, çaylar, kahveler, çiçekler. Onu hiç ihmal etmeyin olur mu Anadolu yakalılar!
http://www.bugday.org/article.php?ID=3617
Açılış günü programı için:
http://www.bugday.org/article.php?ID=3650
SORANLAR İÇİN: Evet, Kartal'daki organik pazar her hafta pazar günü alıcısıyla buluşacak. Türkiye'nin pek çok yerinden gelen satıcılar sizleri bekliyor olacak. Sebzeler, meyveler, otlar, yeşillikler, baklagiller, temizlik ve bakım ürünleri, organik pamuk ürünleri, çaylar, kahveler, çiçekler. Onu hiç ihmal etmeyin olur mu Anadolu yakalılar!
14 Aralık 2009
Doğaya dönüş
Ben pek sevdim. Belki siz de seversiniz. Konu doğaya dönüş. Fotoğraflı, el yazılı bir makale:
http://kalman.blogs.nytimes.com/2009/11/26/back-to-the-land/?scp=2&sq=maira%20kalman&st=cse
http://kalman.blogs.nytimes.com/2009/11/26/back-to-the-land/?scp=2&sq=maira%20kalman&st=cse
11 Aralık 2009
Görmek, dokunmak ve hissetmek üzerine
Lütfen siz de duyurur musunuz:
Kartal %100 Ekolojik Pazar'ı 20 Aralık 2009 günü açılıyor. Ayrıntılı bilgi için:
http://www.bugday.org/article.php?ID=3617
*
Bu hafta fotoğrafsız haberler sardı burayı değil mi? Şöyle iç açıcı bir fotoğraf olsa diyen olmuştur. (Olmuş mudur?) Bu fotoğrafı bayramda çekmiştim. Komşumuz Melahat hanım Finike'deki bahçelerinden meyve getirmişti bize. Bir greyfurt, bir kaç portakal, bir kaç mandalina ve limon. Greyfurtun pembesini severim. Görünce çok sevindim ve ilk onu yedim. Ucu keskin bir bıçak aldım elime, kabuğunu soyup ortadan ikiye böldükten sonra ilk dilimin zar kısmına soktum bıçağın ucunu, zarı açtım, soydum sabırla. Tüm çıplaklığıyla karşıma çıktı meyvenin etli kısmı. Dokusu öyle güzeldi ki, bakmalara doyamadım. Rengi de bir başka güzeldi. Işık da vardı evin içinde, bir dilimi o şekilde soydum ve tezgaha koydum. Başladım fotoğrafını çekmeye. Öyle koydum, yan çevirdim, bir parçayı diğerine dayadım... Ne keyif aldım anlatamam. Sonra her bir dilimi teker teker, aynı şekilde zarından ayırıp o muhteşem dokuyla sıkı fıkı oldum, ağzıma attığım her dilimde bir kez daha bağlandım ona. Bitmesin istedim bu keyif. Hiç bitmesin ve ben durmadan, daima pembe greyfurt yiyeyim. Ne yazık ki devamı yoktu. Aslında devamının nerede olduğunu biliyorum. Gisela'ya gidebilsem, o cennet bahçedeki ağaçlardan kendi ellerimle toplayabilirim bol bol pembe greyfurt ya bu ara gidemem. Şimdilik bayramda yediğim greyfurtun görüntüsüyle yetineyim. Oysa greyfurta dair ne hayallerim vardı...
Kartal %100 Ekolojik Pazar'ı 20 Aralık 2009 günü açılıyor. Ayrıntılı bilgi için:
http://www.bugday.org/article.php?ID=3617
*

09 Aralık 2009
Tohumdan Sofraya: Mevsiminde Meyve-Sebze Tüketimi eğitimi
Arkadaşım Ayfer muhteşem bir etkinlik düzenledi, Slow Food Yağmur Böreği birimi gönüllüleriyle birlikte. İlkokullarda ÇEKÜL'ün desteğiyle yaptıkları bu etkinlik çocuklarımıza sebze ve meyvelerimizin hangi mevsimlerde yenmesi gerektiğini öğretmeyi amaçlıyor. Bence artık yetişkinlere de hatırlatmak gerekiyor, çoğu kişi hangi sebzenin hangi mevsimde yetiştiğini unuttu gitti. Ellerinize sağlık sevgili Yağmur Böreği gönüllüleri:
http://www.haberhurriyeti.com/HaberDetay/12185-tohumdan-sofraya.aspx
http://www.haberhurriyeti.com/HaberDetay/12185-tohumdan-sofraya.aspx
TRT FM
Birazdan (10:30) TRT FM'de olacağım. Bayramdan önce neden haber vermedin diyen dostlar için söylüyorum. "Ne Yapmalı" köşesinde kış mevsiminde neler yemeli konusunda konuşacağız. Herhalde 10 dakika kadar sürer, bilginize. (Dinleyenlere teşekkürler. Şansıma çok sevdiğim bir spiker çıktı, Ebru hanım. Onunla konuşmak her zaman güzeldir. Süremizi aşmışız, o yüzden biraz hızla kapattık kusura bakmayın dediler sonradan. Bir daha olursa önceden haber vermeye çalışacağım. Kusura bakmayın ne olur, sabah pazara gidip geldim, ancak çayımı demleyip bir iki lokma yedim ki telefon çaldı.)
(Bir not daha. Hülya organik çaya ilişkin güzel bir yazı yazmış sitesinde. Onu da ziyaret edin lütfen. Hem tozlu çay daha iyiymiş, bunu hiç bilmiyordum, sayesinde yeni bir şey öğrendim. Sağolasın Hülya!)
(Bir not daha. Hülya organik çaya ilişkin güzel bir yazı yazmış sitesinde. Onu da ziyaret edin lütfen. Hem tozlu çay daha iyiymiş, bunu hiç bilmiyordum, sayesinde yeni bir şey öğrendim. Sağolasın Hülya!)
08 Aralık 2009
Kahvaltı sen nasıl bir mutluluksun
Yazının sonunda organik çayla ilgili bir gözlemim var, okuyan arkadaşlar zaten görmüştür. Satın aldığım organik çayın (merak edenler için markası Özçay) daha az dem verdiğini söylemiştim. Gerçi bu beni rahatsız etmiyor çünkü zaten çok çok açık içerim çayı. Ayrıca bu çay yumuşacık içimli, bana kalırsa çok da güzel bir çay. Tek sorunu tozluca olması. Daha iri taneli olmasını tercih ederdim doğrusu. Bir çay firmasında çalıştığını söyleyen blog okurlarından Hülya da organik çayın demlendiğinde neden daha açık renkte olduğuna dair bildiklerini yazmış. Konu ilginizi çekti ise lütfen okuyun. Çok teşekkürler Hülya, en azından benim kafamdaki soru işaretlerini giderdi bu. Bir gün gelip sizin oralardaki çay bahçelerini ziyaret etmeyi çok isterim. Ben hiç çay çiçeği görmedim. Güzel kokar mı, neye benzer çok merak ediyorum. Ellemek, koklamak isterim.
*
Rahmetli anneannem, hastalığı başlayıp yatağa mahkum olduğu dönemde hep şöyle derdi, "Sabah olsa da kahvaltı etsek. Ama kızarmış ekmek istiyorum, kaymak var mı? Reçel, bal..." Sonra kaybettik onu. Son zamanlarda annem neredeyse her sabah, "eskiden kahvaltıyı hiç sevmezdim ama artık en sevdiğim öğün," diyor. (Allah uzun ömür versin tabii, ölüme, yaşın ilerlemesine bağlamıyorum bunu.) E tabii kahvaltıyı ben hazırlıyorum da onun için demiyorum. Yani şimdi mesela Aralık ayına gelmişiz, artık seralarda yetişen tatsız tuzsuz şeyler var pazarlarda ama ben ne yapıp edip tarla biberi ve domatesi buluyorum. Güzel peynirler bulunduruyorum evde, zeytini zaten ben kurdum, alıştığım, sevdiğim tat. Avokadomuz da var, hatta bir vazoda nergislerimiz. Ekmeğimi daha dün mayalamışım, organik, karışık unumla (Müzeyyen'ciğim karıştırdı, buğday, çavdar, arpa, soya, mısır unları var içinde), içine de Meltem'ciğimin kendi elleriyle ayıkladığı kişniş tohumundan, Rize'nin fındığından, yine Müzeyyen'den aldığım ayçekirdeğinden koymuşum. Dün Handan'la pazara gitmişiz, o da ne, Diyarbakırlı bir amca (iki gözü de kataraktlıymış, ne güzel gözlerin senin amca dediğimde ah kızım ikisinden de ameliyat oldum dedi) o pütürüklü, turşuluk salatalıklardan getirmiş, o miniminilerden değil ama. Bir tanesini oracıkta kırıp tatmasak inanmayacağız tarla ürünü olduğuna. Bir güzel ki. E rengarenk tabağıma salatalık da eklemişim, çayım bu ara zencefil, tane karabiber, tarçın kabuğu, kakule ve karanfilli (organik çay aldım geçenlerde, diğeri kadar renk vermiyor ya tadı öyle güzel ki. Bu renk meselesi de beni düşündürdü doğrusu, diğerlerinden bunun yarısı kadar koyduğunda iki katı koyulaşıyor demlendiğinde. Bu ne iştir acaba?) Yani uzun lafın kısası, kahvaltı sen ne güzel şeysin. Seni seviyorum!
*

06 Aralık 2009
Buğday Ekolojik Yaşam Rehberi

Yanda sevimli mi sevimli, ufacık tefecik ama içi dopdolu bir bültenin, dışı siyah beyaz ancak içi yer yer renkli bir rehberin kapak sayfasını görüyorsunuz. Kapak yazısı Gizem Altın Nance'den: "Ekmek Bulamıyorlarsa Simit Yesinler" diyor Gizem ve ekonomiyi canlandırmak için medyada sürdürülen alışveriş kampanyasını büyüteç altına alıyor.
Victor Ananias, "Yeniden..." başlıklı yazısında 12 yıl önce 8 sayfalık (Victor'la ilk sayıyı hazırlayışımız dün gibi aklımda, 1997 yılındaki sayım gününü hatırlıyor musunuz? İşte tam da o gün!) bir bülten olarak filizlenen, sonra büyüyerek dergiye dönüşen ve binlerce insana ulaşan yayının bundan sonra "Buğday Ekolojik Yaşam Rehberi" adıyla, 3 ayda bir, mevsim dönümlerinde yayımlanacağını ve şimdilik Buğday Derneği'ne üye olanlara dağıtılacağını anlatıyor. Yazısını şöyle bitiriyor Victor:
"Ama okur olmanın dışında sizden bir ricamız daha var. Sürdürülebilir bir yaşam için harekete geçin ve ekolojik yaşam ağına siz de katılın. Umarım bu bülten hepimize bereket dağıtan tohum keselerimiz olmaya devam eder uzun süre..."
Ben de dergide mevsimlik beslenme önerileriyle yar alacağım. İlk sayıda tarhana yapımına dair bir yazım ve izniyle sevgili Münevver'in (Şen) annesinden kalan tarhana tarifi yer alıyor. Bakalım ikinci sayıda neler olacak?
Buğday Derneği'ne destek olmak için:
http://www.bugday.org/
04 Aralık 2009
Japon tatlıları

02 Aralık 2009
Tuzunu ve biberini eklemek

*
Bu fotoğraftaki salatayı (yemek niyetine de yenebilir tabii) kışla bahar arası bir zamanda yapmış olmalıyım. O dönemde elimde Aksaray'daki bir dükkandan aldığım tütsülü İran pirinci vardı ve onu değişik şekillerde değerlendirmek istiyordum. Tütsülü olduğu için çok yoğun bir aroması vardı. Sebzelerle buluşturmanın güzel olacağına kanaat getirmiştim. Öyle de olmuştu. Çıtırık Sultani bezelyeler, tazecik brokoliler, hatta belki çoğunuzun tatlı dışında hiç kullanmadığı balkabağı... Fotoğrafı çektiğim günü dün anımsıyorum. Zaman ne garip şey. Bir dahaki İstanbul ziyaretinde vakit yaratabilirsem yine uğramalıyım oraya. Belki yine bulurum tütsülü pirinç ve yepyeni lezzetlerle buluştururum!
01 Aralık 2009
İşte kolay bir bayram sonrası tarifi

25 Kasım 2009
Bir sanatçıyla tanışın

(Bu vesileyle sizlere iyi bayramlar dilemiş olayım. Dayanamıyor ve çok yemeyin, tatlıyı abartmayın ama sevgiyi gani gani tadın, paylaşın diyorum. Geçen sefer radyo programı konukluğunu neden duyurmadın, hiç değilse sesini duymuş olurduk diyen dostlara duyuru: Cumartesi sabahı 9:30-9:40 civarında TRT FM'de olacağım.)
23 Kasım 2009
Yeni haftaya turuncu başlangıç
Bir not: Dünyanın çeşitli yerlerine kartpostal yollayıp sürpriz kartlar almak ister misiniz? Biraz İngilizce istiyor, sistemi anlamak için. Özellikle çocuklar için harika bir etkinlik olduğunu düşünüyorum, hem İngilizcelerini geliştirmeleri hem de postayla olan ilişkilerini kaybetmemeleri, sadece internetin kölesi olmamaları için. İçinde bir çocuk olan, posta kutusunda faturalardan başka şeyler bulmak isteyenler için de çok güzel olduğunu düşünüyorum. İlgileniriz diyenler bana yorumla e-posta adreslerini gönderebilirler mi, onlara bir davetiye yollayacağım. (E-postalarınızı yayınlamam merak etmeyin.)
*
Günler nasıl kayıp akıyor ellerimden. Zamanın mantığını çözemedim. Çözsem içine girip ayarlarıyla oynayacağım. Yavaşlatacağım (gerçi bazen hızlı geçmesini istediğim de oluyor, mesela Maya'nın geleceği zamanlarda günler göz açıp kapayıncaya kadar aksın, kuzuma bir an önce kavuşayım istiyorum) ki yapmam gereken işlerin hepsini yapabileyim. (Ayşen görse şimdi bu yazıyı, "zamanı esnet" der. Dersin değil mi Ayşen'ciğim?) İşte benim blog yazıları da zamanın bu dört nala akışının kurbanı oluveriyor bazen. Neyse ama, bugün için capcanlı bir fotoğrafım var. Dün çektim. Tazecik daha. Kesme tahtasının pisliğine bakmayın, salatamın yeşilliklerini henüz kıymıştım üzerinde. Geçen hafta aldığım ama ekşi diye yenmeyen (ekşi meyvelerle aram yoktur pek) mandalinaların suyunu salataya koyuyorum. Yani kendilerine limon muamelesi yapıyorum. Eh ziyan olmasınlar değil mi? Ama pek turuncuydular kesme tahtasının üzerinde. Onları öyle parıl parıl bakarken görünce fotoğraflamadan edemedim ve öylece (temizlemeden, duruşlarını değiştirmeden) basıverdim deklanşöre. İyi etmişim değil mi? İyice bakın onlara ve şifa olmalarını dileyin. Bazen bakmak da yemek kadar etkili olabilir -diye düşünmekteyim.
*

16 Kasım 2009
Haftaya sağlıklı başlangıç

13 Kasım 2009
ACİL BİR RİCA: Bildiğiniz çok iyi bir turşucu var mı?
**** Yardımcı olan herkese teşekkürler. Evde yapamayacak olup da güzel turşu yemek isteyenler sanırım yorumlarda verilen adreslere uğrayabilirler. Ben de bugünlerde salatalık turşumun tadına bakarım artık. ****
Yarın sabaha kadar yanıtını bulmam gereken bir soru. Şehri önemli değil, var mı bildiğiniz çok iyi bir turşucu? Varsa İli, telefonu ve en büyük özelliği nedir söyler misiniz? Yardımcı olan arkadaşlarımıza şimdiden teşekkürler. (Not: Vallahi hamile falan yok etrafımda. Benden ise çoktan geçti. Canım turşu çekiyor diye de değil -çünkü kendi turşumu kurdum- bu bir "ennn" listesi için. Acil turşu yardımı yapılır diyen biricik Işıl ve Hadiye'ye çooook çok teşekkürler!)
Yarın sabaha kadar yanıtını bulmam gereken bir soru. Şehri önemli değil, var mı bildiğiniz çok iyi bir turşucu? Varsa İli, telefonu ve en büyük özelliği nedir söyler misiniz? Yardımcı olan arkadaşlarımıza şimdiden teşekkürler. (Not: Vallahi hamile falan yok etrafımda. Benden ise çoktan geçti. Canım turşu çekiyor diye de değil -çünkü kendi turşumu kurdum- bu bir "ennn" listesi için. Acil turşu yardımı yapılır diyen biricik Işıl ve Hadiye'ye çooook çok teşekkürler!)
12 Kasım 2009
Ekmek yoğuran eller

09 Kasım 2009
Kek ye ama sağlıklısını ye!

06 Kasım 2009
Mutfakta geçen günler

02 Kasım 2009
Ohhh iyi ki!

30 Ekim 2009
İç açıcı bir kartpostal

* Çocuğunuz var mı? Şöyle ilkokul çağında? Okumayı seviyor mu? Öyleyse tam ona göre bir kitap var elimde: Karganin Rengi. Yazarı daha önce de Limon Ağacının Şarkısı adlı kitabını tanıttığım Arslan Sayman. Çizen de çizgilerine hayran olduğum, bir kitabımı resimlemesini arzu ettiğim Deniz Üçbaşaran. Malum kitap fuarı başlıyor, belki bir çocuğu bu kitaplarla mutlu etmek istersiniz diye düşündüm. Ben bu yıl yine kaçırıyorum fuarı. Olur da yolunuz düşerse benim için de dokunun kitaplara.
*
Kış havasına girdik ya, ben yine incirli-elmalı, yağsız-şekersiz kekime dadandım. Elma miktarını biraz artırdım bu ara. Pazardan alıp da meyve bolluğunda yiyemediğim bol elmam vardı. İçine Finlandiya'dan hediye gelen müsliden de ekliyorum. (Süt pek içemediğim, yoğurtla da sevmediğim için müsli tüketimim çok düşük.)
*
Domuz gribi haberlerinden de gelen uyarı e-postalarından da usanmış haldeyim. Korku cumhuriyetleri yaratmakta insanoğlunun üzerine canlı yok. Hangi hayvan domuz gribi endişesiyle yaşıyor allahaşkına? İki sene önce de kuş gribi vardı. Seneye ne gribi çıkacak acaba? Hayatımızı endişeyle geçirelim istiyor birileri. Ama bir tanesi -nasıl olduysa okudum- çok basit bir uyarı içeriyordu: Ağız ve burnu günde en az bir kere tuzlu suyla temizlemek. Hintli bir doktordan bu öneri. Ben bugün başladım. Tüm gripler, mikrop ve virüsler için faydası olur belki. Hiç bir şey olmasa denize girmiş hissi veriyor sudaki tuz. İnsana -dolaylı da olsa- bir nebze huzur veriyor.
*
Televizyondaki bazı reklamlara fena halde sinir oluyorum. Hele bir de insanların sağlığını (tek başına değil tabii ya) bozan ürünlerden birini üreten bir firmanın (pek çok uzmanın o boyalı gazozlardan kaçınmamız gerektiğini söylediğini sadece ben duymuş olamam) doğa ve insansever kesilip vakıf kurmasına ve reklamlarla projeleri insanın gözüne sokmasına ne kadar kızdığımı anlatamam. Günah mı çıkarıyorlar diyesim geliyor ya değil tabii. Bu da reklam yapmanın bir yolu. İnsaların duygularıyla oynayarak daha çok kazanmak. İyi ki reklamcı olmamışım. Nasıl huzurla uyurdum bilemiyorum. Ha bir de neden kalbimin sağlıklı olması için margarin yiyecekmişim? Bir allahın kulu çıkıp bana anlatırsa çok sevaba girecek.
*
Vişneli turtalı sabunu duydunuz mu? Nedir bu "her yere bir gurmelik" sokuşturma merakı? Bakın bunu da anlayamıyorum. Gurme sözcüğü zaten tüylerim diken diken ediyordu şimdi saçlarım da dimdik!
*
Biliyorum huysuz bir yazı oldu bu ama bugünlerde paylaşmak istediğim çok huysuzluk birikmişti. İyisi mi bir kaç tane de güzel şeyden bahsedeyim:
Trt2'de pazartesi, çarşamba ve cuma günleri, 18:45-19:00 arası yayınlanan iyi yürekli bir program var: Bir Şey Yapmalı. Danışmanları üç sevdiğim insan: Oya Ayman, Uygar Özesmi ve Gizem Altın Nance. Daha "sürdürülebilir" bir yaşam için yapılabilecek ne varsa hepsi bu programda.
*
Ve bu da son:
Okumanızı çok, ama çok istediğim bir yazı. Prof. Dr. İlhan Başgöz'den. Gözleriniz yaşarmadan okuyabilirseniz helal olsun size:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=961778&Date=30.10.2009&CategoryID=99
27 Ekim 2009
GDO’LAR BEBEKLERE YASAK, ANNE BABAYA SERBEST!
*** Yorumlarınızı yayınlayabilmem için lütfen adınızı belirtin! ***
Cartegena Biyogüvenlik Protokolü’ne taraf olan ve Meclisinde kabul eden Türkiye, son derece yaşamsal öneme sahip bir konuda gerekli yasal düzenlemeyi yaparak Ulusal Biyogüvenlik Yasası’nı çıkarmak yerine bir yönetmelikle GDO’ların ve ürünlerinin ülkemize girmesini meşru kılmıştır.
26 Ekim 2009 tarih, 27388 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliğin insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunması amacıyla hazırlandığı belirtilmesine karşın, getirilen düzenleme bunları sağlamaktan çok uzaktır.
GDO’ların insan sağlığı üzerine etkileri konusunda bugüne kadar yeterli araştırmalar yapılmamışken, hayvanlar üzerindeki olumsuz etkileri üniversite raporları ile ortaya konurken, biyoçeşitliliği yok edici etkileri pek çok araştırma ile ispatlanmışken yasa yerine bir yönetmelik çıkarılarak bu olumsuzlukları n giderilebilmesinin sağlanması mümkün değildir! Bu bağlamda tüketici sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak görevi ve söz konusu gıda ve yemi piyasadan geri çekme zorunluluğunun “işletmeciye” bırakılması bu endişemizi haklı çıkarmaktadır!
GDO’lu ürünlerin bebekler için yasak, ancak anne ve babalar için serbest bırakılması toplum sağlığını ciddi tehlikeye atmaktadır. GDO’lar zararlı ve bu nedenle bebeklere yedirilmeyecek ise onu emziren ya da hamileliği esnasında karnında taşıyan annesine neden yedirilmektedir? Şayet GDO’ların hiçbir sağlık riski yok ise bebekler için neden yasaklanmıştır? GDO’ların hayvan denekler üzerinde yapılan denemelerde kan yapısını bozduğu, bağışıklık sistemini çökerttiği, sinir sistemini tahrip ettiği, organlarda küçülme meydana getirdiği ve sonraki nesillerde üreme yeteneğini bitirdiği bilimsel raporlarla kanıtlanmış durumdadır.
GDO’lu ürünlerde antibiyotik direnç geni kullanıldığı ve bunun da insan ve hayvan sağlığı açısından son derece zararlı olduğunu ülkemizde GDO’ya Hayır Platformu olarak yıllardır ifade ederken, biyoteknoloji lobileri ve onların temsilcileri bu ürünlerin hiçbir riski olmadığını söylemektedirler. Söz konusu yönetmelikte bu tür genleri içeren GDO ve ürünlerinin ülkemize sokulması ve piyasaya sunulmasının yasaklanmış olması platformumuzun bir başarısıdır, bu sonuç konuyla ilgili iddialarımızın ne denli doğru olduğunu göstermektedir.
Getirilen düzenlemeyle “GDO’suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadelerin bulunmayacağını n” belirtilmesi, düzenlemenin son derece taraflı ve yönetmeliğin kapsamı dışında olan bir uygulamadır. Hatırlanacağı gibi, Amerika’da bir biyoteknoloji şirketi, ürünlerine “GDO bulunmamaktadı r” yazan bir firmayı dava ederek kendi satışlarını düşürmekle suçlamış, bu uygulamanın yaygınlaşması için lobi faaliyetleri başlatılmıştır. Bu açıdan çıkarılan yönetmelik, ülkemizde bu uygulamanın doğrudan kabul edilmesi insan, hayvan ve çevre sağlığından çok biyoteknoloji şirketlerinin çıkarlarının kolladığını göstermektedir.
GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların ve ürünlerinin de GDO’lu sayılması ve dolayısıyla etiketlenmesine ilişkin hiçbir maddenin yönetmelikte yer almaması da insan sağlığının hiçe sayıldığının en büyük göstergelerinden biridir!
Türkiye’nin hiçbir GDO’ya ve ürününe gereksinimi yoktur! GDO’lar açlığa çare değildir! Biyolojik çeşitlilik üzerine büyük bir tehdittir! GDO’lar tarım ilacı kullanımını artırarak hem toprağı hem de içme sularımızı zehirlemektedir! Ayrıca daha fazla kullanılan bu tarım ilaçlarını insan ve hayvan organizmaları na girmektedir! Çiftçileri dev biyoteknoloji şirketlerine bağımlı kılmaktadır!
GDO’ya Hayır Platformu insan, hayvan ve çevre sağlığını tehdit eden, kapitalist sömürü düzeninin gıda egemenliği üzerine kurgulanmış biçimi olan, sadece birkaç şirketin para kazanması için tüm bir insanlığın ve doğanın gözden çıkarıldığı GDO’lara karşı vereceği mücadelesini bundan sonra sokaklara, evlere, okullara, işyerlerine taşıyarak devam ettirecektir! Mücadelemiz başarıya ulaşıncaya, GDO’ları coğrafyamızdan atıncaya kadar devam edecektir!
http://www.gdoyahayir.org/
Cartegena Biyogüvenlik Protokolü’ne taraf olan ve Meclisinde kabul eden Türkiye, son derece yaşamsal öneme sahip bir konuda gerekli yasal düzenlemeyi yaparak Ulusal Biyogüvenlik Yasası’nı çıkarmak yerine bir yönetmelikle GDO’ların ve ürünlerinin ülkemize girmesini meşru kılmıştır.
26 Ekim 2009 tarih, 27388 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliğin insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunması amacıyla hazırlandığı belirtilmesine karşın, getirilen düzenleme bunları sağlamaktan çok uzaktır.
GDO’ların insan sağlığı üzerine etkileri konusunda bugüne kadar yeterli araştırmalar yapılmamışken, hayvanlar üzerindeki olumsuz etkileri üniversite raporları ile ortaya konurken, biyoçeşitliliği yok edici etkileri pek çok araştırma ile ispatlanmışken yasa yerine bir yönetmelik çıkarılarak bu olumsuzlukları n giderilebilmesinin sağlanması mümkün değildir! Bu bağlamda tüketici sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak görevi ve söz konusu gıda ve yemi piyasadan geri çekme zorunluluğunun “işletmeciye” bırakılması bu endişemizi haklı çıkarmaktadır!
GDO’lu ürünlerin bebekler için yasak, ancak anne ve babalar için serbest bırakılması toplum sağlığını ciddi tehlikeye atmaktadır. GDO’lar zararlı ve bu nedenle bebeklere yedirilmeyecek ise onu emziren ya da hamileliği esnasında karnında taşıyan annesine neden yedirilmektedir? Şayet GDO’ların hiçbir sağlık riski yok ise bebekler için neden yasaklanmıştır? GDO’ların hayvan denekler üzerinde yapılan denemelerde kan yapısını bozduğu, bağışıklık sistemini çökerttiği, sinir sistemini tahrip ettiği, organlarda küçülme meydana getirdiği ve sonraki nesillerde üreme yeteneğini bitirdiği bilimsel raporlarla kanıtlanmış durumdadır.
GDO’lu ürünlerde antibiyotik direnç geni kullanıldığı ve bunun da insan ve hayvan sağlığı açısından son derece zararlı olduğunu ülkemizde GDO’ya Hayır Platformu olarak yıllardır ifade ederken, biyoteknoloji lobileri ve onların temsilcileri bu ürünlerin hiçbir riski olmadığını söylemektedirler. Söz konusu yönetmelikte bu tür genleri içeren GDO ve ürünlerinin ülkemize sokulması ve piyasaya sunulmasının yasaklanmış olması platformumuzun bir başarısıdır, bu sonuç konuyla ilgili iddialarımızın ne denli doğru olduğunu göstermektedir.
Getirilen düzenlemeyle “GDO’suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadelerin bulunmayacağını n” belirtilmesi, düzenlemenin son derece taraflı ve yönetmeliğin kapsamı dışında olan bir uygulamadır. Hatırlanacağı gibi, Amerika’da bir biyoteknoloji şirketi, ürünlerine “GDO bulunmamaktadı r” yazan bir firmayı dava ederek kendi satışlarını düşürmekle suçlamış, bu uygulamanın yaygınlaşması için lobi faaliyetleri başlatılmıştır. Bu açıdan çıkarılan yönetmelik, ülkemizde bu uygulamanın doğrudan kabul edilmesi insan, hayvan ve çevre sağlığından çok biyoteknoloji şirketlerinin çıkarlarının kolladığını göstermektedir.
GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların ve ürünlerinin de GDO’lu sayılması ve dolayısıyla etiketlenmesine ilişkin hiçbir maddenin yönetmelikte yer almaması da insan sağlığının hiçe sayıldığının en büyük göstergelerinden biridir!
Türkiye’nin hiçbir GDO’ya ve ürününe gereksinimi yoktur! GDO’lar açlığa çare değildir! Biyolojik çeşitlilik üzerine büyük bir tehdittir! GDO’lar tarım ilacı kullanımını artırarak hem toprağı hem de içme sularımızı zehirlemektedir! Ayrıca daha fazla kullanılan bu tarım ilaçlarını insan ve hayvan organizmaları na girmektedir! Çiftçileri dev biyoteknoloji şirketlerine bağımlı kılmaktadır!
GDO’ya Hayır Platformu insan, hayvan ve çevre sağlığını tehdit eden, kapitalist sömürü düzeninin gıda egemenliği üzerine kurgulanmış biçimi olan, sadece birkaç şirketin para kazanması için tüm bir insanlığın ve doğanın gözden çıkarıldığı GDO’lara karşı vereceği mücadelesini bundan sonra sokaklara, evlere, okullara, işyerlerine taşıyarak devam ettirecektir! Mücadelemiz başarıya ulaşıncaya, GDO’ları coğrafyamızdan atıncaya kadar devam edecektir!
http://www.gdoyahayir.org/
26 Ekim 2009
Hangi bahar?

Gemiden inerken gazeteciler görmüş.
Ne bileyim pek inanasım gelmedi.
Antalya bile karanlık bugün. Zaten
saatleri almışlar geriye geriye. Akşamüzeri
daha altı bile olmadan hava kararmış. Daha
bunun Kasım'ı var, Aralık'ı var. İçimizi
karartacak bunlar. Ah tabii şimdi oldu,
bahar dedikleri sonbahar. Hani şu yaprakların
döküldüğü, havanın insanı şaşırtıp durduğu,
pazarlara ayvaların, narların geldiği, sokaklarda
kestane kebapçıların türediği, şalların, hırka ve
şemsiyelerin çantalarda yer edindiği, özellikle de
akşam sofralarına çorbaların iyiden iyiye konuk olduğu,
serinletici içeceklere değil çaylara imrenilen
günlerdeyiz. İyi de kafam iyice karıştı.
Ben daha dün denize girmedim mi?
Kendimi güneşe vermedim mi?
Hayallerle yaşayacağız belli ki,
bahar kendini gösterene,
ağaçlara su yürüyene dek.
21 Ekim 2009
Çakıldaklı taze fasulye

*
Dün Salı Pazarı'na uğramış, fasulye ve barbunyamı almış, hatta akşamına pişirmiş afiyetle yemiştim. Alışverişi bitirip de çıkmama yakın albeni diyen bir beyaz barbunya görünce birazını da dondururum diyerek iki kilo aldım. Bugün de Çarşamba Pazarı'ndaydım ve yine fasulye aldım. Bu hafta bir kere daha pişecek anlaşılan!
19 Ekim 2009
18 Ekim 2009
16 Ekim 2009
Ah patlıcan ah!

13 Ekim 2009
Kartpostal
Kartpostal almayı ve göndermeyi sever misiniz? Öyleyse işte size hoşunuza gidecek bir blog:
http://thewholeworldatyourhands.blogspot.com/
İçinizde bir şeyler cız ettiyse bu kartları gördüğünüzde, neden siz de çok sevdiğiniz ve nicedir yazmadığınız birine güzel bir kartpostal göndermiyorsunuz?
http://thewholeworldatyourhands.blogspot.com/
İçinizde bir şeyler cız ettiyse bu kartları gördüğünüzde, neden siz de çok sevdiğiniz ve nicedir yazmadığınız birine güzel bir kartpostal göndermiyorsunuz?
12 Ekim 2009
Şimdi zeytin vaktidir

10 Ekim 2009
Sepya tonu bir hayal

08 Ekim 2009
Moda'da yeni bir lezzet durağı

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=cts&haberno=4202
Aradan geçen yıllarda Sevgili Ayda hanım ve kızı Selin kaliteden, güleryüzden asla taviz vermeden sürdürdüler atalarından gördükleri yemekleri sunmayı. Ermeni mutfağını Takuhi Tovmasyan'ın büyülü kaleminden okumuşsunuzdur belki: Sofranız Şen Olsun demişti Takuhi hanım. Okumadıysanız okuyun isterim. Bir yaşam, mutfak üzerinden bu kadar güzel aktarılabilir. Topiği anlatırken, "çocukluğumda, yılbaşına üç dört gün kala Yedikule sokakları soğan kokusundan geçilmezdi," diyor. Ermeni ailelerin yılbaşı sofraları topiksiz olmaz çünkü. Bugün herkes evde yapmıyor topiği, Hamov'a sipariş ediyorlar ve yeni yıla bir kaç gün kala Hamov'un mutfağı buram buram soğan kokuyor. Şimdi Hamov Moda'da, ufak bir şubeyle sürdürüyor lezzet dağıtmayı. Topik, Ermeni usulü lahana ve yaprak sarma, midye dolma Ayda hanımın mutfağında efsaneleşiyor. Bol soğanlı, tarçınlı bir sarma bu, alışageldiğinizden farklı olarak. Başladınız mı gidiyor, bir, iki, üç, beş... Yolunuz Moda'ya (veya Feriköy'e) düşerse uğrayın, tadın Tokatlıoğlu kadınlarının güzel ellerinden çıkan yiyecekleri.
Hamov Feriköy: Şahap sok. No:36 Feriköy Şişli
Tel: 0212 225 78 90
Hamov Moda Corner: Gürbüztürk sok. No: 36 Moda Kadıköy
Tel: 0216 346 77 78
05 Ekim 2009
Salatayı mı ayvayı mı?

03 Ekim 2009
Yılın ilk mandalinaları

02 Ekim 2009
Geçmişten bir gün
Bu not Hilal'e: Hilal'ciğim, bendeki e-posta adresinden sana ulaşamıyorum. Artık blogun da yok. E ben sana nasıl hal hatır soracağım? Bir zahmet yazar mısın güncel adresini? Sağolasın!
*
Geçen yıl bugünlerde bir aylık gezimi bitirmek üzereydim. Bu fotoğrafı çektiğim gün ise seyahatimin henüz başını işaret ediyor. İlk sabahım. 32 derecelik, güneşli Burhaniye'den sonra kendimi bir anda 14 derecelik, yağmurlu ve gri Stokholm'de bulmuştum. Bambaşka bir coğrafya, yeni bir iklim, yeni bir mevsim, yeni insanlar, yeni yerlere doğru atılacak adımlar, yolda olmanın çekiciliği, vurdumduymazlığı... Bu satırları yazarken sadece bir yıl öncesini değil, on, yirmi, hatta otuz yıl öncesini düşündüm. Okullar bugünlerde açılır. Lisedeyim, arkadaşlarıma kavuşma sevinciyle gidiyor olmalıyım okula, okullu olmaya, ders çalışmaya bayıldığımdan değil. Güzel dostluklarımız vardı. Daha 11 yaşındayken biraraya gelmiş, serpilip büyürken dostluklarımızı da büyütmüştük. Aile gibiydik aslında. Eskişehir Anadolu Lisesi. Sabah 8:30'dan akşamüzeri 3:30'a kadar, yani neredeyse bütün bir gün okulda, arkadaşlarınlasın. Haftasonları buluşmalar, basketbol gruplarımız, maç seyretmeye gidişlerimiz, hatta okuldan kaçıp fotoğraf çektirdiğimiz bir günün kırık anısı. Bugünlerde lise arkadaşlarım ve o günlerin anılarıyla doluyum. Hani demiştim ya acaba hangi arkadaşımı bulsam diye, şimdi bir değil, on değil belki elli tane lise arkadaşımla haberleşmekteyim. Nasıl bir trafik. İlkokuldan bir kaç arkadaşım bile var trafiğin içinde, ne heyecan! Konuştukça hatırlanıyor anılar. Sen benim kitaplarımı yere fırlatmıştın, ben senin derste uyuman için kalkan olmuştum, okuldan nasıl kaçmıştık, sen amma inektin... Geçmiş ne garip bir şey. Ne zaman oldu bitti, sonra nereye çekip gitti? (Fotoğraf Stokholm sokaklarındaki bir hediyelik eşya dükkanından.)
*

01 Ekim 2009
Çocuklarda gıda alerjisi
Neden bu kadar çok çocukta gıda alerjisi var acaba? Siz merak ettiniz mi:
http://gidabilimi.com/haberler/1-son-haberler/2853-her-yuz-cocuktan-altisinda-gida-alerjisi-var
http://gidabilimi.com/haberler/1-son-haberler/2853-her-yuz-cocuktan-altisinda-gida-alerjisi-var
30 Eylül 2009
Sabahın büyüsü

28 Eylül 2009
Bir varmış bir yokmuş

26 Eylül 2009
Bir Provence lezzeti

25 Eylül 2009
Uzak tatlara devam
Nesin Vakfı'nın Çatalca bina ve bahçesinin İstanbul ve Marmara'da yaşanan selden büyük zarar gördüğünü ve bu selden sonra dostlarından yardım istediğini çoğunuz duymuşsunuzdur. Bu hafta pazar günü (27 Eylül 2009) 12-19 saatleri arasında, Karaköy'deki tarihi Sümerbank binasında gelirinin tümü vakfa verilmek üzere bir yardım günü düzenlenmiş. Pek çok tasarımcının ürününün satılacağı etkinlikle ilgili bilgi için şurayı tıklayabilirsiniz.
*
Bugün de tatlılarla devam etmek istedim. Nasılsa uzak bana, nasılsa yiyemem diyerekten. Tabii sizin de iştahınızı açıyor olabilirim. Öyle ise affedin beni. Bir tatlı incir yiyin, bir dilim mis kokulu kavun veya bir kaç fındıkla bir ufak avuç kuru üzüm. Hoş tazesi varken kurusuna ne gerek var değil mi? Sarısı, yeşili, kırmızısı, karası, alacasıyla üzümler hevenk hevenk. Şu İtalyan işi sfingi'yi bir güzel salkım üzüme kim tercih eder ki? Öyle de gönül bu, gördü mü istiyor. Sfingi, diğer adıyla zeppole, bir İtalyan tatlısı ancak İtalyan icadı değil. En azından hamuru değil. Hani şu ekler, profiterol gibi tatlılarda kullanılan şu hamurundan başka bir şey değil kullanılan. Roma'da buna "Bignè di S. Giuseppe" deniyormuş. İtalyan mutfağında sıkça karşımıza çıkmakla birlikte Malta'da da bulunuyormuş. Aslına bakarsanız bu ad iki farklı şekilde yapılan tatlıya veriliyor. "La Festa di San Giuseppe", yani Mart ayında kutlanan Aziz Joseph gününde Roma, Napoli ve Sicilya sokaklarında satılan "zeppoli" "donat" benzeri bir tatlı. Yani yağda kızarmış, mayalı bir hamur. İçinde krema, marmelat veya "cannoli" yapımında kullanılan, "ricotta" peynirli harç olabiliyormuş. Neyse ki benim karşıma çıkan fotoğraftakindendi, yani şu hamuruyla yapılmış, bir bulut yığını kadar hafif ve delişmen olanı. Bir soğuk New York gününde, uzun bir yürüyüşten sonra, bir dostla, bir İtalyan pastanesinde, kahve eşliğinde paylaşılmıştı. Şimdi nereden çıkageldi hafif bunalımlı bir Eylül günü diyecek olursanız, "hiiiç, arşive bakıyordum bugün ne yazayım diye, baktım bu fotoğraf pek işveli, hadi onu anlatayım dedim," diyeceğim. Belki de "bugün canım sıkılıyordu, kendime eğlencelik bir şey ararken buldum," da diyebilirim. Hatta konuyu bambaşka, tamamen ilgisiz bir meseleye de bağlayabilirdim ama işi bu kadar ileriye götürmeye gerek olmadığını -neyse ki geç olmadan- anladım.
*

24 Eylül 2009
Kayıp masallar

22 Eylül 2009
En güzel gezi anıları

17 Eylül 2009
Dünyanın en iyi 50 yiyeceği/Patlıcan

16 Eylül 2009
Eylül'de ne yemeli?

14 Eylül 2009
Kış hazırlıkları listesi
Önceki yazıda sağlıklı, ucuz ve lezzetli yemekleri listeleyelim demiştim. Sağolun, sitelerinizde yer verdiğiniz güzel tariflerinizi paylaştınız. Dilerim okuyan arkadaşlarımıza faydası olur bu tariflerin. Bu üç kısastan birinin eksik olduğunu düşündüğüm tariflere not düşmüştüm. Şimdi de diyorum ki yaptığımız kış hazırlıklarını listeleyelim, vakit geç olmadan işe girişecek olan dostlarımız varsa bu listeden yararlansınlar. Yani listede yer almasını istediğiniz tarifler varsa linkini yazın, ben de burada yer vereyim, ne dersiniz? Ben listeyi kendi yaptıklarım ve bir kaç arkadaşımızın sitelerinde gördüklerimle başlatıyorum:
Tarhana (dizi halinde, gün gün yazmıştım hatırlarsanız):
http://mutfaktazen.blogspot.com/2009/08/tarhana-yapm-1-gun.html
Domates kurutma:
http://mutfaktazen.blogspot.com/2009/08/domatesin-krmzs.html
Tuba'dan patlıcan, biber, domates ve kekik kurutma yazısı:
http://tubaninpenceresinden.blogspot.com/2007/06/evde-patlican-domates-biber-ve-kekik.html
Üzüm kurutma:
http://mutfaktazen.blogspot.com/2009/08/uzum-kurutma-surec.html
Üzüm kurutmanın bir sürü yolu var. Bu da Betül'ün yöntemi:
http://yemekkutusu.blogspot.com/2009/08/ilk-kez-yaptklarmdan-devam.html
İncir kurutma:
http://mutfaktazen.blogspot.com/2009/09/incir-kurutma.html
Mine'den elma, muz ve nektarin kurutma:
http://www.teatime-blog.com/turkce/2007/09/09/meyve-kurusu/
Yine Mine'den ev yapımı sebze bulyon (bu tarife bayıldım):
http://www.teatime-blog.com/turkce/2009/02/18/sebze-tozu-ev-yapimi-bulyon/
Fethiye'den biber salçası:
http://www.yogurtland.com/turkce/2006/09/27/biber-salcasi/
Betül'den hem salça, hem de suyuna yapılan tarhana:
http://yemekkutusu.blogspot.com/2009/08/ilk-kez-yaptklarmdan.html
Narince'den erişte:
http://narince-narince.blogspot.com/2009/09/ksa-dogru.html
NuNu'dan envai çeşit reçeller (burada böğürtlen reçelinin adresi var, devamı için Bir Dut Masalı'nın arşivini tarayabilirsiniz):
http://birdutmasali.blogspot.com/2009/07/bogurtlen-receli.html
Anne ve bebisi sitesinde de domates reçeli tarifi varmış:
http://annevebebisi.blogspot.com/2009/09/domates-receli.html
Rumma'dan incir reçeli:
http://www.rumma.org/yemekler/tatlilar/incir-receli.html
Müjde'den Aydın yöresine has "gömme turşu":
http://mujdenindenemeleri.blogspot.com/2009/08/patlcan-biber-tursusu-gomme-tursu.html
Leziz'den "çiçek turşusu":
http://leziz.blogcu.com/ye-28-geleneksel-kis-hazirliklari-cicek-tursusu_4597203.html
Ve tabii 2007 yılında Mahsun Prenses'in evsahipliğini yaptığı "Kış Hazırlıkları" etkinliğine gönderilen tarifleri tarayabilirsiniz:
http://mahzunprenses.blogspot.com/search/label/%23YE%23%20Etkinlikleri
Tarhana (dizi halinde, gün gün yazmıştım hatırlarsanız):
http://mutfaktazen.blogspot.com/2009/08/tarhana-yapm-1-gun.html
Domates kurutma:
http://mutfaktazen.blogspot.com/2009/08/domatesin-krmzs.html
Tuba'dan patlıcan, biber, domates ve kekik kurutma yazısı:
http://tubaninpenceresinden.blogspot.com/2007/06/evde-patlican-domates-biber-ve-kekik.html
Üzüm kurutma:
http://mutfaktazen.blogspot.com/2009/08/uzum-kurutma-surec.html
Üzüm kurutmanın bir sürü yolu var. Bu da Betül'ün yöntemi:
http://yemekkutusu.blogspot.com/2009/08/ilk-kez-yaptklarmdan-devam.html
İncir kurutma:
http://mutfaktazen.blogspot.com/2009/09/incir-kurutma.html
Mine'den elma, muz ve nektarin kurutma:
http://www.teatime-blog.com/turkce/2007/09/09/meyve-kurusu/
Yine Mine'den ev yapımı sebze bulyon (bu tarife bayıldım):
http://www.teatime-blog.com/turkce/2009/02/18/sebze-tozu-ev-yapimi-bulyon/
Fethiye'den biber salçası:
http://www.yogurtland.com/turkce/2006/09/27/biber-salcasi/
Betül'den hem salça, hem de suyuna yapılan tarhana:
http://yemekkutusu.blogspot.com/2009/08/ilk-kez-yaptklarmdan.html
Narince'den erişte:
http://narince-narince.blogspot.com/2009/09/ksa-dogru.html
NuNu'dan envai çeşit reçeller (burada böğürtlen reçelinin adresi var, devamı için Bir Dut Masalı'nın arşivini tarayabilirsiniz):
http://birdutmasali.blogspot.com/2009/07/bogurtlen-receli.html
Anne ve bebisi sitesinde de domates reçeli tarifi varmış:
http://annevebebisi.blogspot.com/2009/09/domates-receli.html
Rumma'dan incir reçeli:
http://www.rumma.org/yemekler/tatlilar/incir-receli.html
Müjde'den Aydın yöresine has "gömme turşu":
http://mujdenindenemeleri.blogspot.com/2009/08/patlcan-biber-tursusu-gomme-tursu.html
Leziz'den "çiçek turşusu":
http://leziz.blogcu.com/ye-28-geleneksel-kis-hazirliklari-cicek-tursusu_4597203.html
Ve tabii 2007 yılında Mahsun Prenses'in evsahipliğini yaptığı "Kış Hazırlıkları" etkinliğine gönderilen tarifleri tarayabilirsiniz:
http://mahzunprenses.blogspot.com/search/label/%23YE%23%20Etkinlikleri
11 Eylül 2009
Ucuz, Sağlıklı, Lezzetli (Sizden gelen önerilerle)
Bugün bir gruptan gelen linke tıklayıp şu siteyle tanıştım:
http://cheaphealthygood.blogspot.com/
Sitenin sağ üst köşesinde bu ay New York pazarlarında hangi sebze ve meyvelerin olduğu yazılı: Elma, "blueberry" (likapa veya maviyemiş Türkiye'de ne yazık ki yaban mersini diye çevriliyor ki aynı ad 3 ayrı meyveye verilmiş durumda. Zavallı gerçek yaban mersini -murt- bu işten pek mutlu olmasa gerek), brokoli, havuç, karnabahar, kereviz, mısır, salatalık, patlıcan, üzüm, yeşil yapraklı bitkiler, pırasa, kavun, nektarin, bamya, armut, biber, erik, patates, balkabağı, turp, ahududu, taze fasulye, kabak, domates...
Listenin büyük çoğunluğu bizim pazardaki durumla örtüşüyorsa da ne bileyim, bizim pazarlar çok daha renkliymiş gibi geliyor. Evet, ıspanaklar, kerevizler, brokoliler de boy göstermeye başladı da yazlıklar sonsuz bereket sunmakta. Ben taze cevizle bademi, kızılcığı, börülceyi, şeftaliyi, inciri ekliyorum ilk etapta. Neyse, konuyu dağıtmayayım. Söyleyeceğim şey, sitenin başlığını görünce aklıma sormak geldi. Sizin ucuz, sağlıklı, lezzetli tarifleriniz neler? Bloglarınızdan bir tarif linki verebilirsiniz mesela. Ne dersiniz? Ben pişirmeden yaptığım kabak salatasını bu listeye koydum bile. Kabak ucuz mu ucuz. Çiğ yendiği için pişirme maliyeti yok. Limonla sarımsağı da ucuzlar listesine kattık mı geriye kalıyor zeytinyağı. En sızma, en halis olanından aldığım zeytinyağının kilosu 8 tl idi. Eh kullandığım iki -maksimum- kaşık yağın maliyeti ne olacak?
*
Gelen tariflere bu yazıda yer vereceğim. Nasıl olsa hepimize yarayacak tarifler bunlar. Sizin de tarif ve yorumlarınızı beklerim. Hepimizin sağlık kavramı farklı işleyebiliyor. Birimizin sağlıklı bulduğu bir yemek bir diğerimiz için sağlıklı olmayabilir. Bu yüzden görmediğimiz noktaları birbirimize göstermek anlamında da kıymetli olacağını düşünüyorum bu listenin:
İlk bağlantı adresi sevgili Gönül'den geldi. Gönül diyor ki:
"Ben de okuyunca hangisinin linkini versem diye düşündüm ve semizotununkini vermeye karar verdim... Yapılışı çok kolay, yemesi çok zevkli, oldukça vitaminli bir sebzemiz semizotu."
http://eyvahyemekyandiocakbatti.blogspot.com/2008/04/semizotu-salatasi.html
Papatya Prenses kırmızı biberli mantar tarifini uygun görmüş bu kategoriye:
http://papatya.kizkulesi.net/2008/11/kirmizi-biberli-mantar.html
Bu pancarlı nefis atıştırmalıklar (Beste "başlangıçlar" demiş) çok hoş görünüyor. Teşekkürler Beste:
http://bestebonnard.blogspot.com/2008/07/pancarl-aperetifler.html
Pelin'in tarifi bulgur salatası (tabuleh). Tam bu sıfata uyuyor bence:
http://pelincelezzetler.blogspot.com/2009/04/tabbouleh-bulgur-salatas.html
Narince'den "bıdı". Yöresel bir yemek. Gerçi hepimiz farklı adlarla biliyoruz bunu. Yöreye göre yapılış tarzı değişebiliyor, şekli de. Ancak bulgurlu bir güzel yemek bu da:
http://narince-narince.blogspot.com/2009/05/bd.html
Pembe Çikolata'dan mevsime uygun bir salata tarifi:
http://pembecikolata.blogspot.com/2009/05/kozlenmis-krmz-biber-salatas.html
Pelin "tariflere bakarken kerevizi özlediğimi anladım" diyor. Bu sayfada yer alacak tarifi ararken kerevizi anmış. Biz de kereviz sohbeti yaptık. Betül ise kış güzeli kerevizin sezonunu açmış bile. Bir de rengarenk salata yanına:
http://yemekkutusu.blogspot.com/2007/11/salata.html
Gaye sitesindeki "otlu cevizli erişte"yi uygun görmüş. Lezzetli ve ucuz denebilir evet ama makarnanın kalorisi oldukça yüksek. Özellikle diyette iseniz veya kilonuza dikkat ediyorsanız az miktarda yemekte fayda var. Ben son zamanlarda tartıp 50 gram makarna koyar oldum tencereye (yanında bol sebzeyle):
http://mutfaktapenguen.blogspot.com/2008/10/otlu-evizli-erite.html
Rumma domates çorbası önermiş. Mis gibi köy domatesleriyle pişirildiyse elbette lezzetlidir. Ucuz olduğuna şüphe yok. Sağlık konusunda biraz çekimser kaldım ama kararsızım da:
http://www.rumma.org/yemekler/corbalar/domates-corbasi.html
Eh bu iki tarifi koyduktan sonra Kitchen Sweet Kitchen'ın "Un, patates, biraz da tereyağı. Hafif değil ama kesinlikle doyurucu. Maliyeti kişi başı 1 lirayı geçmez. Önceden piknik hazırlığı yapmadan köye gitmişsek 'hingel' yiyeceğiz demektir," diyerek gönderdiği (bence de çok lezzetli) hingel/hınkal tarifini koymamak olmaz:
http://kitchensweetkitchen.blogspot.com/2008/11/hingel-ya-da-hinkalsivas.html
Nur mantarlı tarifler vermiş. Benim buna itirazım iki açıdan. Birincisi hala mikrodalga fırınlara güveniyor değilim. Bugüne kadar evime hiç sokmadım, sokmak niyetinde de değilim. Doğal pişirme sürecini etkileyen bir sistem olduğu için güvensizliğim. Bir de eski yazılarımdan birinde yıllarca mantar üretici bir firmada çalışan bir arkadaşımız mantar üretiminde çok ciddi miktarda tarım ilacı ve antibiyotik kullandığını, çünkü mantarların hastalık kapmaya çok yatkın olduğunu söylemişti. Bunu duyduğumdan beri kültür mantar satın almıyorum:
http://nurunguncesi.blogspot.com/2009/04/mikrodalgada-mantar-yemegi.html
Neşe bir yöresel tarifini yollamış: Patlıcan söğürmesi. "Bugünlerde bizim pazarlarda patlıcanın 3 kilosu 1 lira," diyor, "bu paraya pide bile alınmaz!"
http://elifsultan1.blogspot.com/search/label/D%C4%B0YET%20YEMEKLER%C4%B0
Şükran "yoğrularak" yapılan bir kısır tarifine yer vermiş sitesinde:
http://lezzettabagi.blogspot.com/2009/01/cig-kofte-gibi-yogrulan-ksr.html
Aysel ise Brüksel lahanalı bir salata önermiş:
http://sicakpaylasimlar.blogspot.com/2009/03/bruksel-lahanasi-salatasi.html
http://cheaphealthygood.blogspot.com/
Sitenin sağ üst köşesinde bu ay New York pazarlarında hangi sebze ve meyvelerin olduğu yazılı: Elma, "blueberry" (likapa veya maviyemiş Türkiye'de ne yazık ki yaban mersini diye çevriliyor ki aynı ad 3 ayrı meyveye verilmiş durumda. Zavallı gerçek yaban mersini -murt- bu işten pek mutlu olmasa gerek), brokoli, havuç, karnabahar, kereviz, mısır, salatalık, patlıcan, üzüm, yeşil yapraklı bitkiler, pırasa, kavun, nektarin, bamya, armut, biber, erik, patates, balkabağı, turp, ahududu, taze fasulye, kabak, domates...
Listenin büyük çoğunluğu bizim pazardaki durumla örtüşüyorsa da ne bileyim, bizim pazarlar çok daha renkliymiş gibi geliyor. Evet, ıspanaklar, kerevizler, brokoliler de boy göstermeye başladı da yazlıklar sonsuz bereket sunmakta. Ben taze cevizle bademi, kızılcığı, börülceyi, şeftaliyi, inciri ekliyorum ilk etapta. Neyse, konuyu dağıtmayayım. Söyleyeceğim şey, sitenin başlığını görünce aklıma sormak geldi. Sizin ucuz, sağlıklı, lezzetli tarifleriniz neler? Bloglarınızdan bir tarif linki verebilirsiniz mesela. Ne dersiniz? Ben pişirmeden yaptığım kabak salatasını bu listeye koydum bile. Kabak ucuz mu ucuz. Çiğ yendiği için pişirme maliyeti yok. Limonla sarımsağı da ucuzlar listesine kattık mı geriye kalıyor zeytinyağı. En sızma, en halis olanından aldığım zeytinyağının kilosu 8 tl idi. Eh kullandığım iki -maksimum- kaşık yağın maliyeti ne olacak?
*
Gelen tariflere bu yazıda yer vereceğim. Nasıl olsa hepimize yarayacak tarifler bunlar. Sizin de tarif ve yorumlarınızı beklerim. Hepimizin sağlık kavramı farklı işleyebiliyor. Birimizin sağlıklı bulduğu bir yemek bir diğerimiz için sağlıklı olmayabilir. Bu yüzden görmediğimiz noktaları birbirimize göstermek anlamında da kıymetli olacağını düşünüyorum bu listenin:
İlk bağlantı adresi sevgili Gönül'den geldi. Gönül diyor ki:
"Ben de okuyunca hangisinin linkini versem diye düşündüm ve semizotununkini vermeye karar verdim... Yapılışı çok kolay, yemesi çok zevkli, oldukça vitaminli bir sebzemiz semizotu."
http://eyvahyemekyandiocakbatti.blogspot.com/2008/04/semizotu-salatasi.html
Papatya Prenses kırmızı biberli mantar tarifini uygun görmüş bu kategoriye:
http://papatya.kizkulesi.net/2008/11/kirmizi-biberli-mantar.html
Bu pancarlı nefis atıştırmalıklar (Beste "başlangıçlar" demiş) çok hoş görünüyor. Teşekkürler Beste:
http://bestebonnard.blogspot.com/2008/07/pancarl-aperetifler.html
Pelin'in tarifi bulgur salatası (tabuleh). Tam bu sıfata uyuyor bence:
http://pelincelezzetler.blogspot.com/2009/04/tabbouleh-bulgur-salatas.html
Narince'den "bıdı". Yöresel bir yemek. Gerçi hepimiz farklı adlarla biliyoruz bunu. Yöreye göre yapılış tarzı değişebiliyor, şekli de. Ancak bulgurlu bir güzel yemek bu da:
http://narince-narince.blogspot.com/2009/05/bd.html
Pembe Çikolata'dan mevsime uygun bir salata tarifi:
http://pembecikolata.blogspot.com/2009/05/kozlenmis-krmz-biber-salatas.html
Pelin "tariflere bakarken kerevizi özlediğimi anladım" diyor. Bu sayfada yer alacak tarifi ararken kerevizi anmış. Biz de kereviz sohbeti yaptık. Betül ise kış güzeli kerevizin sezonunu açmış bile. Bir de rengarenk salata yanına:
http://yemekkutusu.blogspot.com/2007/11/salata.html
Gaye sitesindeki "otlu cevizli erişte"yi uygun görmüş. Lezzetli ve ucuz denebilir evet ama makarnanın kalorisi oldukça yüksek. Özellikle diyette iseniz veya kilonuza dikkat ediyorsanız az miktarda yemekte fayda var. Ben son zamanlarda tartıp 50 gram makarna koyar oldum tencereye (yanında bol sebzeyle):
http://mutfaktapenguen.blogspot.com/2008/10/otlu-evizli-erite.html
Rumma domates çorbası önermiş. Mis gibi köy domatesleriyle pişirildiyse elbette lezzetlidir. Ucuz olduğuna şüphe yok. Sağlık konusunda biraz çekimser kaldım ama kararsızım da:
http://www.rumma.org/yemekler/corbalar/domates-corbasi.html
Eh bu iki tarifi koyduktan sonra Kitchen Sweet Kitchen'ın "Un, patates, biraz da tereyağı. Hafif değil ama kesinlikle doyurucu. Maliyeti kişi başı 1 lirayı geçmez. Önceden piknik hazırlığı yapmadan köye gitmişsek 'hingel' yiyeceğiz demektir," diyerek gönderdiği (bence de çok lezzetli) hingel/hınkal tarifini koymamak olmaz:
http://kitchensweetkitchen.blogspot.com/2008/11/hingel-ya-da-hinkalsivas.html
Nur mantarlı tarifler vermiş. Benim buna itirazım iki açıdan. Birincisi hala mikrodalga fırınlara güveniyor değilim. Bugüne kadar evime hiç sokmadım, sokmak niyetinde de değilim. Doğal pişirme sürecini etkileyen bir sistem olduğu için güvensizliğim. Bir de eski yazılarımdan birinde yıllarca mantar üretici bir firmada çalışan bir arkadaşımız mantar üretiminde çok ciddi miktarda tarım ilacı ve antibiyotik kullandığını, çünkü mantarların hastalık kapmaya çok yatkın olduğunu söylemişti. Bunu duyduğumdan beri kültür mantar satın almıyorum:
http://nurunguncesi.blogspot.com/2009/04/mikrodalgada-mantar-yemegi.html
Neşe bir yöresel tarifini yollamış: Patlıcan söğürmesi. "Bugünlerde bizim pazarlarda patlıcanın 3 kilosu 1 lira," diyor, "bu paraya pide bile alınmaz!"
http://elifsultan1.blogspot.com/search/label/D%C4%B0YET%20YEMEKLER%C4%B0
Şükran "yoğrularak" yapılan bir kısır tarifine yer vermiş sitesinde:
http://lezzettabagi.blogspot.com/2009/01/cig-kofte-gibi-yogrulan-ksr.html
Aysel ise Brüksel lahanalı bir salata önermiş:
http://sicakpaylasimlar.blogspot.com/2009/03/bruksel-lahanasi-salatasi.html
10 Eylül 2009
Helva ne içindir?

65 gram tereyağı, dilimlenmiş dörtte üç bardak badem ve 1.5 su bardağı irmiği sürekli karıştırarak kavurun demişim, Turunç Kokulu Düşler'de (yine turunç kokularının zamanı gelecek yakında. Ümit hep var çünkü. Yaşanan güzelliklere özlem de yerinde duruyor. O helvayı kavurduğum gün, bu fotoğrafı çekişim, Antalya günlüğüne yazışım, kitabın yayımlanıp elime gelmesi, sizlerle buluşması...) Ayrı bir yerde de iki su bardağı sütü kaynatın, ateşten aldıktan sonra içine yarım su bardağı bal ve bir portakal kabuğunun rendesini katın demişim. Belki bitter çikolatayı önceden ufak ufak doğramak lazım, hazır olsun (80 gr). İrmiğin rengi döndüğünde sütü ekleyip karıştıracak ve bilirsiniz işte, herkes yapar helva, kapağı kapatılıp kısık ateşte suyu çektirilecek. Ateşten alınıp beş dakika dinlendirildikten sonra çikolataları eklenecek, karıştırılıp servis edilecek. İster sıcakken, ister serinleyince. Acıyı bal eyleyecek mi? Zor ama...
09 Eylül 2009
Her sabah bir avuç maydanoz

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)