30 Aralık 2008

O an

Gözlerimi kapattım ve o ana döndüm. Zor olmadı. O kokuyu anımsatan bir koku yardım etti bana. "Filtre edilmemiş parfüm" dediğim bir şişe Laleli zeytinyağı. 2008 mahsulü, erken hasat, posalı sızma zeytinyağı. En fazla 0.8 asit. Kapağını açar açmaz muhteşem bir parfüm sarmalıyor sizi. Kokusu öyle olağanüstü ve genizinizi yakan acılığı o kadar ilahi ki, iştahınızı açıyor. Doyamıyorsunuz. Yine de azar azar kullanıyorsunuz tabii. Hem bitmesin diye, kıymetli diye, hem de kalorisi çok diye. O an mı? O an Şirince'den. 2007'nin Ocak ayında, ayın ilk günlerinde Şirince'de toplanan zeytinlerden sıkılan göbek yağının tadıldığı o an. Tabağa alınan altın sarısı yağa banılan mis kokulu ekmek. Dostluk. Sohbet. İştah. Sevinç. Gurur. Bir sürü şey işte. Bu an da o anlardan biri aslında. Karşılamaya hazırlandığımız yılı düşünüyorum. Acaba eskisini aratacak mı? Güzel anılar derleyebilecek miyiz? Dostlarımızla daha çok birlikte olabilecek miyiz? Sofralarımıza güzel yiyecekler koyabilecek miyiz? Bir de sağlıklı ve zinde bir bedene sahip olabilecek miyiz diye soruyorum. Soru çok aslında. Takvim ne gösterirse göstersin, şükran duymayı unutmadan, sahip olduklarımızın değerini bilerek, hırstan, öfkeden, nefretten uzak durarak... Sahi o birer kilolar verildi mi? Hani demiştim ya hepimiz bir kilo versek dünya daha hafif bir yer haline gelir. Hafifledik mi? Yeni yıla daha hafif, daha enerjik girecek miyiz?

27 Aralık 2008

Ihlamurlar altında

Hiç haziran ayının başlarında bir ıhlamur ağacının altında oturdunuz mu? Oturamazsınız zaten, korkarsınız. Öyle çok arı dolaşır ki dalları arasında. Bzzzz.... Bzzzzz.... Arılar hep heyecanlıdır, mutlu ve meşgul görünürler çiçekli bitkilere bayılırlar ya, sanki ıhlamur çiçeklerine daha bir sevdalıdırlar. En azından bana öyle gelir. O soluk sarı renkli çiçekler salkım salkımdır koyu yeşil, yuvarlağımsı yaprakların arasında. Her bir çiçek kümesi daha açık yeşil ve uzun bir yaprağa bitişiktir. Dolayısıyla çiçekleri toplarken o yaprakçıkları da toplarsınız. Çekinirsiniz de, arıları korkutur veya kızdırır mıyım acaba diye. Ihlamur balını hayal edersiniz. Mis kokulu bir bal. Bir kaşık yediniz mi hastalık falan kalmaz. Sonra o ıhlamurları temiz bezler üzerine yayar, gölgede kurutursunuz. Bu sene çok ıhlamur toplayamadım. Oysa hemen karşımızdaki evin bahçesinde iki tane ıhlamur ağacı var. Geç kaldık tabii, biz gidene kadar çoğu tohuma dönmüştü. Olsun, Zengile dostun getirdikleriyle çoğaldı ıhlamurumuz. Ben de iki gündür koca bir cezveye bir büyük tutam ıhlamur atıyor, üzerine bir elmanın kalınca soyulmuş kabuklarını koyuyorum. Biraz kabuk tarçın, 3-4 karanfil ve 2-3 dilim taze zencefille tamamlanıyor liste. Üzerine kaynar su döküyor, bir kaç dakika kısık ateşte tuttuktan sonra alıyor, hemen servis ediyorum. İçmesi bir güzel oluyor ki. İster istemez çocukluğumda soba üzerinde demlenen ıhlamurları düşünüyorum tabii, akıl kayıyor eskilere.

26 Aralık 2008

Sebze suyu

Dünkü yazıdan sonra Mevsimlerle Gelen Lezzetler'e baktım ve oradaki "sebze suyu" yazısını bulup buraya aldım. Zaten artık kendi kitaplarımdaki tariflerle diyet yapmaya karar verdim. Canım Güniz'ciğim bana kaç yıl önce, "ben senin kitaplarınla kilo veriyorum," demişti. Yanaklarından öpüyorum can arkadaşım. Ve güzel gülüşlü kadından da güzel haberler geliyor. Korkma demiş melekler ona, korkma yok bir şeyin. Sadece yaşama biraz daha farklı bakacaksın bundan sonra, hepsi bu. Nergisleri koklamaya ve o kokuları tanrısal bulmaya devam edeceksin, söz!
*
"Sebze suyunu çorbalarınızı lezzetlendirmek ve sebzelerin bol vitamin ve mineral içeren kabuk ve saplarından da faydalanabilmek için düzenli olarak hazırlamanızı öneririm. Günümüzde pek çok kişi yemeklerine lezzet vermesi için hazır et ve tavuk bulyonlarını kullanıyor. Oysa bulyonlarda sağlığa zararlı katkı maddeleri bulunuyor ve lezzet verdiğimizi zannettiğimiz bir yemeğin sağlığımıza zararlı olabileceğinin farkına varamayabiliyoruz. Diyelim ki salata yaptınız. Marulun ve taze soğanın dış yapraklarını, maydanoz ve dereotunun saplarını, havucun baş kısmını ayırın. Bir de sebze yemeği mi yaptınız? Patatesin (gerçi bu önerimden çok emin değilim. İlaçlanan sebze ve meyvelerin kabuklarını kullanmak ne kadar mantıklı bilemiyorum, belki bir bilen bu satırları okur ve bize yol gösterir) ve yer elmasının kabuğunu, kerevizin kabuğu ve saplarını, ıspanağın köklerini, lahana ve pırasanın dış yapraklarını, elma yediyseniz kabuklarını bir tencereye doldurun. Üzerini kapatacak kadar suyla doldurup kaynatın, 5-10 dakika kısık ateşte pişmeye bıraktıktan sonra ocaktan alın. Soğuduktan sonra süzüp buzdolabında 3-4 gün saklayabilirsiniz. Böylece hem sebze artıklarını kullanmış, hem de çorbalarınıza lezzet katmış olacaksınız. Bu suyu sadece çorbalarda değil pilav, makarna ve yemeklerde de kullanabilirsiniz."

25 Aralık 2008

Bilin bakalım bu nedir?

Yine bir şaşırtmacalı uzman sorusuyla karşınızdayım. Bilin bakalım bu nedir? (Yanıtını açıklamalarıyla yayınlayacağım elbet, ama önce siz tahmin yürütün.)
*
Biraz ufkunuzu genişletin kızlar. Belki bulmak daha kolay olur. Dedim ya, "şaşırtmacalı uzman sorusu" bu. Yanıtlar çoook yakında... Hele bir -Maya deyimiyle- "komacan" salatamı yiyip geleyim de. (Durun bir dakika, gitmeden bir dakikanızı daha ayırabilir misiniz? İşinizi bırakıp bir dakikalığına gözlerinizi kapatıp güzel gülüşlü bir kadın için dua eder misiniz? Söyleyin bütün meleklere, onun başında beklesinler, saçlarına mis kokulu nergisler taksınlar ve gıdıklasınlar onu, ki gözlerini açıp büyük büyük gülsün!)
*
Galiba sizi daha fazla merakta bırakmasam iyi olacak. Resimde gördükleriniz vitaminlerini suya bırakmış maydanoz, su teresi sapları ve göbek marulun dış yaprakları. İki gündür "sebze suyu" yapıyorum, salata artıklarıyla. Dünkünde marul, su teresi, maydanoz ve dereotu sapları, taze soğan ve taze sarımsağın dış yaprakları vardı. Bugünkü yukarıda saydıklarımdan. Eskiden çok yapardım sebze suyu. Mevsimlerle Gelen Lezzetler'de de anlatmıştım. Belki başka kitaplarda da anlatmışımdır, hatırlayamadım şimdi. İşte böyle. Yeşilliklerin salataya koymayacağım kısımlarını çöpe atmak yerine değerlendirdim. Sizi şaşırtmak için de suyunu süzdükten sonra posa kısımlarını tabağa koyup öyle fotoğrafladım. Şaşırdınız değil mi? Ne mi yapacağım bu sularla? Bugünkünü kullandım bile. Kavılca haşlarken sade su yerine sebze suyu kullandım. Dünküleri kavanozlara pay edip dolaba koymuştum. Onlar soğuk diye bugünkünü kullandım. Dünküler de çorba suyu olacak. Bugünlerde yemek yaparsam onlardan kullanırım elbet. Kapağı kapalı olarak buzdolabında 3-4 gün dayanıyorlar. Denemeye ne dersiniz?

24 Aralık 2008

Konferans duyurusu

"GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLER VE YAŞAMSAL RİSKLERİ"
PROF. DR. ŞEMİNUR TOPAL (YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ)

TARİH : 26 ARALIK 2008 CUMA
SAAT : 14:00
YER : KADIKÖY BELEDİYESİ BARIŞ MANÇO KÜLTÜR MERKEZİ

Lezzet dergisi yazıları

Biliyorsunuz kriz gerekçesiyle pek çok firma işten eleman çıkarıyor veya maaşları düşürüyor. Bir sürü şey olup bitiyor, farkındasınızdır, olmamak imkansız. Ben de "kriz gerekçesi" ile Lezzet dergisine yazdığım yazılara artık telif ödenemeyeceğini öğrendim. Belki bizlerin teliflerini keserek kar rekorunu kırmaya devam eder Doğan grubu. Öyle ya bu zamanda önemli olan hep daha çok kar etmek. Emeğin değeri yok. Değerli olan tek şey para. Neyse, uzun uzun konuşmak istemiyorum bu konuda ama bu nedenle 2006 yılının Ocak ayından beri yazdığım Lezzet dergisi yazılarına son vermek durumunda kaldım. Hani derginin okuru iseniz ve beni görmezseniz şaşırmayın diye söylüyorum. Durum değişir hadi yazılarına devam et, telifini de ödeyeceğiz derlerse size haber veririm elbet.
(Not: Bu yazıyı kırgınlık veya kızgınlıkla yazmadım. Aslında duyduğumda şaşırmadım da. Yaşadığım bazı şeylerden dolayı artık çok daha az şaşırıyorum çünkü. Haberi bugün almış da değilim. Ocak sayısı için telaşla yazı hazırlayıp gönderdiğim zaman, on gün kadar önce öğrendim. O zaman değil şimdi yazmış olmam sadece dergide beni arayıp göremezseniz şaşırmayın diye. Türkiye'de -ve sanırım dünyada da- pek çok dergi kar amaçlı olarak yayınlanıyor ve en azından bizim ülkemizde çoğu 3-4 kişi ile çıkartılıyor. Kar etmeyenler kapatılıyor, yerine yenileri çıkarılıyor. Bu düzen böyle. Ama şaşırdığım bir şey var, aynı basın gruplarında yazanlar başka şirketler/kurumlarca işten çıkarılanları yazarken arkadaşlarının yaşadıklarını görmemeyi tercih ediyorlar. Bunu kendim için söylemedim elbet, genele bakarak konuşuyorum. Herkes işini kaybetmemek, yerinde kalabilmek telaşında. Ne kötü bir dönemde yaşıyoruz değil mi? Yine de hepinize teşekkür ederim önerileriniz için.)

23 Aralık 2008

Birbirimizi Yemekteyiz

Bu yazıyı Kaybolan Tatlar grubunun kurucusu/moderatörü Bülent bey grupla paylaştığında okudum. Tarık Bayazıt'ı alnından öpmek istedim. Böylesine güzel dile getirdiği için. Şu an yol yorgunu olup ağrıdan çatlayan başımı ne yapacağımı bilmiyor olmasam Radikal'deki diğer yazılarını da okurdum ya bu zevki yarına bırakırken sizi de bu muhteşem çözümlemeyle başbaşa bırakıyorum:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=913674&Date=23.12.2008

22 Aralık 2008

Buğdaylı tatlı

İmkan olsa da eski bir fotoğrafın üzerinde değişiklik yapabilsek. Şu yıldız anasonu biraz sol tarafa doğru çekebilsem daha bir iç rahatlığıyla yerleştirecektim buraya. Ne yazık ki artık öyle bir değişiklik yapamam. Ta 2005 yılında, Her Güne Bir Yemek için çekmiştim bu fotoğrafı. Zaman ne garip şey. Dün gibi. Düşünmeden edemedim, o günden beri epey yol almışım fotoğraf konusunda. Daha yol uzun elbet. Belki seneye bugün çektiklerime bakacağım ve ne kötüymüş diyeceğim.
*
Bugün içimden -ki ne zamandır yapıp afiyetle yemedim- buğdaylı muhteşem bir tatlıdan bahsetmek geldi. Victor'u (Ananias) anmadan anlatılamaz tabii. Çünkü bu tatlı onun yarattığı güzelliklerden biri. Bodrum'da, Buğday Restoran'ın menüsündeydi bu tatlı. Kahvaltı için tatlı bir seçenek isteyenler için. Tam buğday (köy buğdayı, kepeği alınmamış buğday) önce suda bekletilir, ardından yumuşayana kadar haşlanır. Tatlı yapılacak tabağı iyi seçmek lazım. Size kendinizi iyi hissettirecek, içinde yemekten keyif aldığınız bir tabak olmalı. Buğdaydan 4-5 çorba kaşığı (veya yemek istediğiniz kadar) koyun, içine bir güzel sulu elmayı doğrayın, bir avuç organik kuru üzüm, bir tutam tarçın, bir kaç kaşık da bal koyup güzelce karıştırın. Dilerseniz bal yerine pekmez de koyabilirsiniz. Aman rafine şeker tercih etmeyin. Yazık değil mi bedeninize?

21 Aralık 2008

Gülbeşeker

Sevgili Priscilla Mary Işın'ın Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Gülbeşeker kitabını burada da tanıtmak istedim ancak önce Radikal kitap için yazmak istiyordum yazıyı. Cuma günkü kitap ekinde yayımlanmış yazı. Okumak isterseniz burada. Tatlılar tarihine meraklı olmasanız bile roman okur gibi okunacak çok kıymetli bir eserle buluşturmuş Mary bizi. Ellerine sağlık sevgili Mary!

19 Aralık 2008

Yeni yıla az kaldı

Bu fotoğraf Bremen'den. Henüz yılbaşına çok varken çekilmiş. Oysa insana Noel'i, yeni yılı anımsatıyor. Avrupalılar erken başlıyor kutlamaya. Aralık ayı boyunca her ülkede, hemen her kentte bir Noel pazarı kuruluyor. Avrupa'da, Amerika'da yaşayan komşularımızın, dostlarımızın bu konuda söyleyecek çok şeyi vardır eminim. Çeşitli yiyecekler (tabii başta çikolatalar, badem ezmeleri, kurabiyeler, Noel kekleri), hediyelik eşyalar, süsler, mumlar... Ne ararsanız var. Anılarım arasından Noel öncesi meydanlarda verilen konserler, o soğukta sokakta durup koroyu dinlediğiniz için ödül olarak ikram edilen kurabiyeler ve sıcak çikolatalar çıkıp geliyor. Veya daha geçen yıl, New York'un en önemli müzesi Metropolitan'da, Kasım ayının sonlarında başlayan "Noel ağacı ışıklandırma törenleri"ni düşünüyorum. Haftanın belli günleri, belli saatlerde Noel şarkıları eşliğinde yavaş yavaş ışıklanan o koca çam ağacı pek çok insanı mutlu ediyordur. Tabii Noel için yetiştirilmiş olsalar da o güzelim çamların kesilip sonra da işi bitince atılması insanın içini acıtıyor. Batının "kullan-at" mantığına uygun. Yeni okumayı bitirdiğim Batı Doğudan Başlar adlı kitap beni Batı-Doğu kavramı üzerine daha çok düşünmeye sevketti. Kitabın yazarı Mebuse Tekay da Fotoğrafevi'nin Sarı Otobüs'üyle Hindistan ve Nepal'e kadar gidilen gezisinden sonra bu konuda daha çok düşünmeye başladığını söylüyor. Batı'nın Doğu'yu hep bir sömürülecek yer olarak görmesi ve sömürmesi. Sadece Doğu değil, Afrika'nın da iliğini emmesi... Güzel bir kitap bu. Sadece bir gezi kitabı değil, pek çok işlevi var. Dilerim yeni yılda okunacaklar arasına girer. Ve teşekkürler Mebuse hanım, bizi anılarınızla buluşturduğunuz için.

17 Aralık 2008

Ev ekmeği gibisi o-la-maz!

Olabilir mi? Belki organik olan ekmekler ev ekmeği gibi olabilir ama diğerleri? Diğerleri de olabilir mi? Annem geçen gün sevdiği Isparta ekmeğini bulamadığı için UNX marka kepekli ekmek almış. Firma adı UNMAŞ. Ekmeğin içindekileri listeliyorum, aynı üzerinde yazdığı gibi: Buğday unu, içme suyu, kepek, maya, glüten, tuz, dekstroz, soya unu, topaklanmayı önleyici (kalsiyum karbonat), emülgatör (gliserollerin diasetil tartarik asit ve yağ asidi esterleri), koruyucu (kalsiyon propiyonat), antioksidan (askorbik asit). Peki evinizde ekmek yaptığınızda bu maddeleri kullanıyor musunuz? Ben kullanmıyorum çünkü yiyeceğim kadarını yapıyorum. Ticari kaygılarım yok, sağlığım için ev ekmeğini tercih ediyorum. Raf ömrü uzun olsun, küflenmesin, bozulmasın derdinde değilim. İstiyorsam güzel kokulu baharatlar (rezene, çörek otu, anason, kişniş tohumu) veya besin değerini artırıcı ceviz, badem, ayçiçeği, susam, keten tohumu gibi her biri sağlıklı tohum ve yemişler koyuyorum o kadar. Onun için diyorum ya, en güzeli insanın evde yaptığı ekmek. Siz de lütfen satın aldığınız ekmeğin etiketini dikkatle okuyun, sonra kararınızı verin. Ha reklam yapacaksanız da bilerek yapın. (Bu konuyu da içeren ve çok sevdiğim bir yazı yazdım, Buğday dergisine. Yeni sayısında yayımlandı. Var mı aranızda Buğday dergisi alan? Tüm ekolojik pazarlarda, doğal ürün satan yerlerde bulabilirsiniz. Büyük gazete bayilerinde de olmalı.)
Bu yazıya not: Meğer UNO ve Ülker birleşmiş. Sanırım reklam gücü de buradan geliyor. UNX diye yazdığım marka da aynı firmaya ait(miş). Belki bir alt marka, bilemiyorum. Burada Diyetisyen Selma Önelge Gür'ün konu ile ilgili hazırladığı yazıyı okuyabilirsiniz. Pozitif veya negatif özelliği nedeniyle vermiyorum bu adresi. O da zaten tarafsız gibi görünen bir yazı yazmış.

16 Aralık 2008

Nohut oda, bakla sofa

En son ne zaman nohut, fasulye veya mercimek pişirdiniz? Barbunya, börülce, hatta soya fasulyesi? Hayatınızda ne kadar yer alıyor baklagiller? Onlardan nasıl yararlanıyorsunuz? Mesela sebze yemeklerine, çorbalara birer avuç atıyor musunuz? Daha sağlıklı beslenmeyi hedeflediğimden beri daha çok yer oldum onları. Örneğin gelincikli, kerevizli yeşil mercimeğim var bugün evde. Gündüz normal yemek olarak yiyor, akşamları da çorbaya bir kaç kaşık ekliyorum. Nasıl da yakışıyor. Önceki gün sütlü tarhana çorbası vardı mesela, iki kaşık koydum. Hmmm... Yılın son tarla kabaklarını nohutla pişirdim. Ondan önce de yine yılın son beyaz barbunyalarıyla (taze ve ayıklanmış olarak satın aldım) İtalyanların meşhur minestrone çorbasını yaptım ama makarnasız. Ben onları çorbalara, bulgur pilavlarına koyuyor, sebzelerle veya tek başlarına pişiriyorum. Hatta soya sütü veya peyniri yaptığım zaman artan soya kırıklarından keke koyuyor, böreklere harç yapıyor, köfteye dönüştürüyorum, yahut mücvere. Dilerim sizin de sofralarınıza daha çok konuk olur bu güzeller. (Fotoğrafta gördüğünüz muhteşem fasulyeler Riga'daki koca pazar yerinden. Yaşlı mı yaşlı bir teyzenin kirli bir plastik kap içinde satmaya çalıştığı o fasulyeleri almalı, alıp bir güzel haşlamalıydım. Üzerine mis kokulu sızma zeytinyağı, biraz kekik belki bir iki diş sarımsak...)

15 Aralık 2008

Sihirli Mutfak

Sevgili arkadaşım Gülhan Kara'nın
Sihirli Mutfak adlı kitabı geçtiğimiz
haftalarda Alfa Yayınları'ndan çıktı.
Tanıtmak için bayramın bitmesini bekliyordum.
İşte bugün sırası geldi. Gülhan'cığımı zaten
tanıyorsunuzdur. Yıllarca Lezzet dergisinin
yayın yönetmenliğini yaptıktan sonra Chef's
Lezzet Ustası dergisini çıkarmaya başladı.
Ayrıca Chef's İstanbul Mutfak Atölyesi'nde
harika kurslar veriyor, televizyon programları
yapıyor, çeşitli programlara konuk olarak katılıp
lezzetli yemeklerini pişiriyor... İşte bu kitap da
onun güzel ellerinden çıkan harika tarifler içeriyor.
Kitapla ilgili bilgiyi yukarıda verdiğim linkten
görebilirsiniz. Senin de kitabının da yolunuz
açık olsun Gülhan'cığım!
*
Bir süredir çok güzel kitaplar okuyorum.
Onları da ara ara anlatacağım. Okumak ne güzel şey!

11 Aralık 2008

Rehavetten çıkalım

Bayram rehaveti bana da uğradı. Bilmem siz de aynı halde misiniz? Nasıl olsa herkes tatilde diye siteyi güncellemedim bu ara. Eh haksız da sayılmam hani, çoğu kişi bilgisayarından da, evinden de, işinden de uzak bugünlerde. Belki kiminiz yarın işbaşı yapacak, kiminiz pazartesiye kadar tatile devam edecek, tadını çıkarın. Şu geçen günlerde neler pişirdim diye düşündüm. Aralarında karnabahar yok ama bu fotoğrafı pek estetik bulduğum için dayanamadım koydum. Geçen yıl Amerikalı bir misafirimi pazara götürdüğümde çekmiştim. Daha karnabahar pişirmedim bu kış ama pek çeşitli yemekler yapmaktayım, diyet sağolsun. Hoş adına diyet demeyi sevmiyorum. Ben sağlıklı beslenmek, zinde ve enerjik olmak derdindeyim. Okuduğum yazılar da bu görüşü doğrular nitelikte. "Diyet listeleri uygulamaktansa sağlıklı beslenmeye çalışın, öncelikli amacınız da zayıflamak değil sağlıklı olmak olsun" diyor uzmanlar. Haksız da sayılmazlar hani. Öyleyse daha çok meyve sebze yiyelim, karbonhidratlara öcü gözüyle bakmayalım (tam tahıllar ve baklagillerden alınan kaloriler diyetinizin yaklaşık %50'sini oluşturmalı), ekmeğimizi de yiyelim ama beyaz undan yapılmış ekmekleri değil, tam undan yapılmış ekmekleri tercih edelim, hatta ekmeğimizi kendimiz yapalım. O zaman içinde ne olduğunu da biliriz öyle değil mi?

08 Aralık 2008

Et yerine

Benim gibi bayram ruhu taşımayan kaç kişi vardır aranızda merak ediyorum. Hoş zaten bayram ruhu taşımıyorsanız çoktan bu uzun tatili fırsat bilip bir yerlere kaçmışsınızdır. Bu satırları da görmezsiniz muhtemelen. Belki siz de benim gibi başınızı kuma gömenlerdensinizdir Kurban bayramı geldiğinde. Neyse ki eskisi gibi arka bahçelerde kanırta kanırta kesilmiyor hayvancıklar. Onların acılı melemeleriyle uyanmıyoruz bayram sabahına. Yahut o kurtar beni dercesine bağırtılarıyla uyumaya çalışmıyoruz, arife gecesi. Bir yerlerde, biz görmeden hallediliyor o işler. Diğer zamanlar olduğu gibi. Mezbahaları görüp de bir daha et yiyemeyen insanlar tanıyorum. (Neyse ki ben mezbaha görmeden vazgeçtim etten.) Bu bayram bir de diyet eklenince üzerine, hepten uzak düştük bayram tatlılarından, bayram yiyeceklerinden. Annem istedi diye, misafirlerine ikram etsin diye ona sevgili hocam Dr. Silvestri'nin İtalyan usulü peynirli tatlısından yaptım. Ben tadına bile bakmayacağım. Biliyorum nasılsa neye benzediğini. Onun yerine, nohutlu şevketi bostan yiyeceğim, dün pişirdiğim. Buzdolabında bana bakınca güzelim dikenler, çıkarıp ayıkladım, yıkadım, yıkadım, yıkadım ve soğanları zeytinyağında kavurup doğradığım şevketi bostanları ekledim. Sonra da nohutları. Ne güzel bir tadı var bu meretin. İnsan pişmeden tahmin edemiyor. Her seferinde beni şaşırtmayı beceriyor ya, helal olsun ona!

07 Aralık 2008

Kurban üzerine

Sevgili dost Dr. Umur Gürsoy'un "Et mi yiyelim kul veya insan hakkı mı?" başlıklı yazısını şu adresten okuyabilirsiniz:
http://umurgursoyla.blogcu.com/

05 Aralık 2008

Bildiğiniz iyi bir baklavacı var mı?

Tam bayram üzeri sorulacak soru mu? Belki bayram tatlısı almak isteyenlerin de işine yarar diye soruyorum. Bir televizyon çekimi için İstanbul'da ufak, temiz, mümkünse geleneksel bir baklava imalatçısına ihtiyacım var. Bilenlerin insaniyet namına... (Şaka şaka, biliyorsanız adı, semti ve telefonu benim için yeterli. Çok çok teşekkürler!)

Krizin mutfağa yansıması

Biliyorsunuz bir süredir ana haber bültenlerinde yemek tarifleri izliyoruz. Ağlak sesli bir spiker krizin mutfağa yansımasını izletiyor bize. Ağlak diyorum çünkü kendileri lüks içinde yaşarken titrek ve acımtrak bir sesle -en azından beni kandıramıyorlar- bakın sayın seyirciler, marifetli hanımlar az parayla ailelerini nasıl doyuruyor ahh kriz çok kötü, insanlar işlerini kaybediyor ne yapsın zavallıcıklar diyorlar. Sonra ana haber bülteninin yarısında beş tavuk kanadıyla yapılan beş çeşit yemeği izliyoruz. Kriz durumları her zaman birilerine yarar ama hep halka zarar verir. Emekli maaşları artmaz, erir, çalışanlar işten çıkarılır, işyerleri kapanır ama birileri enselerini biraz daha kalınlaştırır. Her neyse, ben asıl okuduğum bir makaleden özetler paylaşacaktım. Huffington Post adlı internet gazetesinde yayınlanan bir makale bu:
http://www.huffingtonpost.com/leslie-hatfield/desperate-times-dont-call_b_148560.html
Yazı uzun. İngilizcesi olanlar okur ama ben yazının ortasında yer alan listeyi çevireceğim. Mutfak masraflarını kısmak için neler yapabileceğimizi anlatıyor:
1. Mutfağa girin. Evde pişirilen yemek her zaman dışarıda yenenden daha ucuzdur, buna marketlerden alınan konserve ve donmuş hazır gıdalar da dahildir. (Hoş bizde konserveler evde pişirebileceğimizden daha ucuz galiba ya.)
2. Yerel üreticilerden, mevsimlik ürünler alın. Mevsiminde, en ucuz zamanında bol miktarda satın alabileceğiniz sebzeleri kurutarak, dondurarak veya konserve halinde saklayarak tasarruf edebilirsiniz. (Sebzeleri işlemden geçirecek vaktimiz yoksa bile kış zamanı taze fasulye, patlıcan, biber almanın alemi var mı yani? Pırasanın, kerevizin, lahananın bol olduğu bir zamandayız. Hatırlatayım dedim. İlk saydıklarım yaz sebzeleri ve şu anda seralarda yetiştiriliyorlar.)
3. Dikkatli bir tüketici olun. Eğer et yiyorsanız daha azını yiyin ancak yörenizde yetiştirilip kesilen hayvanların etini yiyerek hem daha sağlıklı ve lezzetli şeyler yiyin, hem yerel ekonomiye katkıda bulunun. Böylece dünyanın daha temiz bir yer olmasına da katkıda bulunabilirsiniz. Yüzlerce, binlerce kilometre öteden taşınmadıkları için petrol kullanımı ve hava kirliliği azalır. (Türkiye şartlarında bu ne kadar geçerli olur bilmiyorum ya tüm ürünlere yayabiliriz bu öneriyi.)
4. Hiç bir şeyi ziyan etmeyin. (İşte ana haber bültenlerine çıkan hanımların yaptığı da bu.) Sebzelerin, meyvelerin sap, kabuk, yaprak gibi kısımlarını haşlayıp çorba ve yemeklerde kullanabileceğiniz sağlıklı ve leziz sebze suları yapın. Aynı şey etler için de geçerli. (Burada bir not: TAMAMEN DOĞAL, HİÇ BİR KORUYUCU KATKI MADDESİ İÇERMEZ, diye bastıra bastıra reklam yapan bir firma var hani, tavuk bulyonları için. İnanmayın, koruyucu katkı maddesi olmasa da katkı maddesi içeriyor. Numarasıyla söylemiyorlar ama listede "karamel" denen bir şey var. Bunu şekerle mi yapıyorlar sanıyorsunuz? Yoo, düpedüz katkı maddesi, E'lerden biri, adı karamel! Bir de MSG var tabii, monosodyumglutamat. O da mı katkı maddesi değil? Kandırmasınlar bizi lütfen!)
5. Toptan satın alın. Özellikle tahıl ve bakliyatları toptan almak ucuza gelir. Ayrıca açık olarak alındıklarında paketleme malzemelerine de para vermemiş olursunuz. (Bu aralar İstanbul halinde bir kampanya var, 3,5,20 kiloluk mu? O şekilde çok daha ucuza alabiliyorsunuz. Gerçi evinize uzaksa oralara gitmek zor ama pazardan da olsa kasayla sebze meyve almak daha ucuza gelir. Konu komşu paylaşılır, ilişkiler güçlenir. Eskiden de öyle değil miymiş? Kışlık erzak bir seferde alınır, kilerlerde tutulurmuş. Evet kilerlerimiz yok, ne yazık ki ama kışın balkonlar soğuk, birer dolap yaptırılıp bu tür şeyler o dolaplarda saklanabilir.)
ÇOK İÇ AÇICI BİR YAZI OLMADI AMA ŞİMDİDEN HEPİNİZE İYİ BAYRAMLAR, İYİ TATİLLER. TÜM SEVDİKLERİNİZLE OLMANIZ ve ÇOK KİLO ALMAMANIZ DİLEĞİYLE. YOLA ÇIKANLAR AMAN NE OLUR DİKKATLİ OLUN, NE SEVDİKLERİNİZİ ÜZÜN, NE DE BİZİ.

04 Aralık 2008

Haftada bir kilo vermek için

Geçen gün söz verdiğim bilgilere geldi sıra. Önce basit bir hesaplama yapmak gerekiyor. Yaşınızı, boy, kilo ve hareketlilik durumunuzu girip (sayfanın altında) günlük kalori ihtiyacınızı hesaplayabilirsiniz. Kısaca anlatayım. Diyelim ki 1.65 boyundasınız, 30 yaşında ve 70 kilosunuz. Normal bir hareketlilik düzeyiniz var. Hesapladığınızda günlük kalori ihtiyacınızın 2200 olduğunu göreceksiniz. Yani aynı kiloda kalmak için bu kadar kalori almanız gerekiyor. Ancak siz kilo vermek istiyorsunuz. Uzmanlar haftada bir kilodan fazla verilmemesini öğütlüyorlar. Bunun için de yedi günde 7000 kalori yakmanız (veya daha az almanız) gerekiyor. Günde 1000 kalori eder. Yani ya günlük 1200 kalorilik bir diyet yapacaksınız ya da spora başlayacaksınız. İkisini birlikte yapmak en sağlıklısı, çünkü sporla verilen kiloların daha kalıcı olduğunu söylüyorlar. Ayrıca spor yaptığınızda bedeniniz daha zinde, daha enerjik oluyor. (Bir not daha, spor yapıp metabolizmanızı hızlandırıyor, böylece uykuda da daha fazla kalori harcıyorsunuz. Yani bir taşla bir çok kuş...) Diyelim ki günde 500 kalori yakacağınız bir spor yapıyorsunuz, o zaman 500 kalori eksik almak sizi hedefinize götürecektir. Mantıken hem spor hem de 1200 veya 1500 kalorilik bir diyetle daha fazla kilo verebilirsiniz. Bilmem bu bilgiler açıklayıcı oldu mu? Yani ne yapıyoruz? Hem daha az kalori alacağımız bir beslenme düzenine geçiyor, hem de her gün ortalama bir saat spor yapıyoruz. Sonra da enerjik, sağlıklı birer birey oluyoruz. Geçen gün kime söyledimdi, hepimiz birer kilo versek dünya hafifler. Yalan mı? Hadi kolay gelsin. (Aşağıdaki iki yazıda 1200 ve 1500 kalorilik diyetler için porsiyon oranları ve porsiyon bilgileri var, oraya da bakabilirsiniz.)

03 Aralık 2008

Organik ürünler gerçekten sağlıklı mı?

Kaliforniya'da yaşayan çocuk hastalıkları uzmanı Dr. Alan Greene, bir deney için 3 yıl boyunca tamamen organik besinlerle beslenmiş; evde, yolda, restoranda. Bir hayvanın organik olarak sertifikalandırılabilmesi için 3 yıl geçmesi gerektiğini bildiği için deney süresini 3 yil olarak belirlemiş (sanırım önce normal şekilde beslenen hayvanlari kastediyor, yani ben öyle algıladım. Bildiğim kadarıyla konvansiyonel tarımdan organik tarıma geçen üreticiler için de geçerli bu kural. Toprak da ancak 3 yılda temizlenebiliyormuş çünkü). Dr. Greene, bu deneye organik çiftçiliğe geçtikten sonra hayvanlarının daha az hastalandığını söyleyen bir çiftçiyle konuştuktan sonra %100 organik ürünlerle beslenirse daha sağlıklı olup olmayacağını merak ettiği için başlamış. Üç yıl sonra kendini daha enerjik hissediyor ve sabahları daha erken uyanıyormuş. Çocuk doktoru olduğu için sürekli hasta çocuklarla iletişim halinde olduğunu, eskiden sıkça hasta olduğunu ancak artık çok seyrek hastalandığını söylüyor. Yazının tamamı için:
http://www.nytimes.com/2008/12/02/health/02well.html?_r=1&em

Yuvalarımız hep bereketli olsun!

Sabah cebimde 50 lirayla pazara gittim. Ne çok şey aldım! Çok tatlı bir kız var pazarda. Fazla ciddi ama işini layığıyla yapan, güven duygusu veren biri. Baktım süt getirmiş, 1.5 kg süt aldım ondan, kaynattım. Dolaba atıp ne kadar kaymak bağlayacak bakacağım. Şu anda yoğurdum var, yarın ya da öteki gün mayalarım. Şevketi bostanı başka birinden (hoş o da sevdiğim bir kadındır) aldım diye ondan alamadım, öyle de güzel ve temizdi ki. Hiç değilse yarım kilo turpotu alayım dedim. Körpecik. Bir güzel ayıklamış, yıka haşla. Dört tane de köy yumurtası, yarın omlet yapacağım. Çok oldu yumurta yemeyeli. Benim hacının tarlasında yazlıklardan fazla bir şey kalmamış. Kabak son dedi, 1.5 kg aldım. Barbunyası nefisti, onu da iç olarak getirmişler, kilosu 5 lira. Bir kilo aldım. Yarısını ıspanakla pişireceğim. Beyaz barbunya. Diğer yarısını da haşlayıp buzluğa atarım herhalde, ikiye bölüp. Çorba falan yaparım, minestrone mesela. Hacı ve ablasından iki kıvırcık marul, yarım kilo kuzu ıspanağı, yarım kilo körpe kereviz ve roka aldım bir de. Bir başka yerden 2 kg "klementin" (bizim burada koyu renkli, kokulu mandalinaya öyle derler), 4 demet nergis (daha bollanmadı sanıp ilk gördüğüme saldırınca kazıklandım tabii, demeti 1.5 lira, sonra bir baktım dolu var, millet demetini 1'e veriyor). Ödemiş dediler, 1.5 kg sarı patates aldım, tazemsi duranlardan. Sonra yerelması. Bir baktım eski yerelmacım, çok var ki uğramamışım, beni görünce hemen poşeti hazırladı, 2 kilo mu olsun 3 mü diye. Yok dedim, poşetim var, evden getirdim. Bir kilo yeter, dün salı pazarından da aldım bir kilo. Yemeğini yapıyor musun dedi, ne gerek var, çıtır çıtır yiyorum, elma gibi dedim. Onlar sade pişirirmiş, ben havuç ve pirinçle pişirip üzerine dereotu koyuyorum pişirdiğim zaman dedim. Annem havuç istemişti, iyi ki hatırladım. Bir kilo havuç, sapları hala yeşil yeşil, bir de o güzelim sapları kesmeden getirseler. Son olarak bir kilo olgun Trabzon hurması. Vallahi doldu pazar çantam. Bir de anneme keçi peyniri aldım. Keçi diyorlar ya herhalde inek sütüyle karışıktır. Bayramda sebzemiz bol. Dönüşte baktım daha 10 liram var. Bozdurur bozdurur harcarım artık. Yuvamız, yuvalarımız hep bereketli olsun! (Dün söz verdiğim şeyleri yazacaktım ya, baktım pazar bereketi üzerimden taşmış, paylaşmadan edemedim.)

02 Aralık 2008

Kilo vermek için ne kadar yemeliyiz?

Dün farklı besin gruplarıyla ilgili porsiyon bilgilerini vermiştim. Şimdi de bu listeyi temel alarak ne kadar yemeniz gerektiği bilgisini veriyorum, yine aynı kaynaktan. (Yarın da mevcut kilonuzu korumak için kilo, yaş ve hareketlilik durumuna göre kaç kalori almanız gerektiğine, zayıflamak için ne kadar kalori vermek gerektiğine bakarız isterseniz.)
1200 kalorilik bir diyet yapmak istiyorsanız günlük gıda tüketiminiz şöyle olmalı:
180 gram et veya aynı gruptan protein,
5 porsiyon ekmek/karbonhidrat grubu yiyeceği
3 porsiyon meyve
4 veya daha fazla porsiyon sebze
2 porsiyon süt ürünü
3 porsiyon yağ

1500 Kalorilik Diyet için;
180 gram et veya aynı gruptan protein
6 porsiyon ekmek ve/veya karbonhidrat
4 porsiyon meyve
5 veya daha fazla porsiyon sebze
2 porsiyon süt ürünü
3 porsiyon yağ

01 Aralık 2008

Hepsi bir porsiyon

Aşağıdakilerin hepsi birer porsiyon olarak kabul ediliyor. Buna göre
hangisinden günde kaç porsiyon yediğinizi çıkarabilirsiniz. Örneğin
günde üç dilim ekmek yiyorsanız 3 porsiyon karbonhidrat almış oluyorsunuz.
Üzerine tereyağ sürdüyseniz yağ grubundan da bir porsiyon ekleyin (bir
porsiyon tereyağı 1 tatlı kaşığına denk geliyor). Ya da kahvaltı gevreğinizi
bir bardak sütle yiyorsanız 1 porsiyon karbonhidrat, bir porsiyon da protein
almış oluyorsunuz:

Ekmek, kahvaltı gevreği, makarna, pirinç grubu:
30 gramlık bir dilim ekmek,
30 gram kahvaltı gevreği,
1/2 su bardağı pişmiş makarna veya pirinç (bulguru da bu listeye dahil edebiliriz)

Sebze grubu:
1 su bardağı çiğ yapraklı sebze,
1/2 su bardağı çiğ veya pişmiş diğer sebzeler,
1/2 su bardağı sebze suyu

Meyve grubu:
1 orta boy elma, muz veya portakal
1 su bardağı üzümsü meyve veya küp şeklinde doğranmış karpuz/kavun
1/2 su bardağı doğranmış, pişmiş veya konserve meyve
1/2 su bardağı meyve suyu

Süt, Peynir, Yoğurt grubu:
1 su bardağı süt
1 su bardağı yoğurt (yapay tatlandırıcılı)
3/4 su bardağı yoğurt (sade)
1/4 su bardağı lor veya çökelek
30 gr diğer peynirler

Et, Balık, Yumurta, Bakliyat ve Kuruyemiş grubu
30 gr pişmiş et veya balık
1/2 su bardağı haşlanmış bakliyat
1 yumurta
2 çorba kaşığı fıstık ezmesi
1/3 su bardağı kuruyemiş

Yağ grubu:
1 tatlı kaşığı zeytinyağı, tereyağı veya mayonez
1 çorba kaşığı salata sosu veya krem peynir
(Bu liste Amerikan Diyabet Enstitüsü’nün 1998 yılında yayınladığı liste. Belki değişiklikler olmuştur, ben bunu buldum. Yarın da 1200 ve 1500 kalorilik diyet listesine bakarız.)