30 Ekim 2011

Bu hafta Niğde'deyiz

Sevgili dostlar, komşular,
Kaç günlerdir yazamamışım, affedin. Niğde, Kapadokya ve Kayseri çekimlerimizi bitirip döndükten sonra 9 günlük bir geziye daha çıktım. Bu sefer kendim içindi (veya bir ön gezi diyelim). Geldim yine çekimler için yola çıktık. Dolayısıyla bir türlü fırsat bulamadım. Haftasonu kısmetse Antalya'ya varacağım. Gerçi bayram gelmiş olacak, olsun, yine de bir şeyler yazabileceğim. Anlatacaklarım olacaktır elbet. Şimdi çekime gidiyoruz ama bu akşam Niğde bölümümüzün tekrarı olduğunu hatırlatayım istedim. Niğde bağları olağanüstü güzeldi. Gelin birlikte gezelim, muhteşem Niğde yemeklerini birlikte
tadalım. 19:15'te, Kanal 24'te (televizyondan izleyemeyenler kanalın web sitesinden de izleyebilir hatırlatayım). Ayrıca önceki bölümler de yanda linki olak facebook sayfamızda, onları izlemek isterseniz bilginize sunmuş olayım. Çok güzel çok renkli çok umutlu bir gün diliyorum. Biliyorum zor zamanlar, kızgın, üzgün, acılı, öfkeliyiz ama biz yine de güzele, iyiye, umuda yoğunlaşalım ne dersiniz?

12 Ekim 2011

Bu hafta İğneada'dayız

Bu seferlik resimsiz olsa olur mu? Sadece bilgi için: Tak Sepeti Koluna bu akşam İğneada bölümüyle ekranda olacak. Kanal 24'te, 20:00'de. Her zaman olduğu gibi isteyenler yayın saatinde kanalın web sitesinden (www.yirmidort.tv) canlı olarak izleyebilirler. Muhteşem Yüzyıl izleyicileri ekran karşısına yarım saat erken otururlarsa bizim programı da keyifle izleyip sonra dizilerine geçebilirler. Bildiğim kadarıyla dizi program bittikten sonra başlıyor (bir değişiklik olmadı ise). Program tekrarı pazar 19:15'te. Anadolu'nun muhteşem güzellikte bağlarından güneşli ama rüzgarlı selamlar olsun tüm blog okuru dostlarıma!

10 Ekim 2011

Yarım saatiniz varsa huzur için

Değilsinizdir ya farzedelim ki Taksim'desiniz. Yarım saatçik vaktiniz var. Hava gri mi gri. Yağmur yağıyor. Gökten boşanırcasına olmasa da ince ince. O insanı sinir eden yağmurlardan. Biraz huzur istiyorsunuz ama dedim ya Taksim'desiniz. O kargaşada, o insan selinde, trafik keşmekeşinde delirmek veya bangır bangır müziklerin çaldığı bir yere gitmek tabii sizin tercihiniz olabilir. Ben bu durumda isem, tercihimi Cafe Bunka'dan yana kullanırım. Her zaman. Hoş son iki gidişimde şu hayalini kurduğum, ipeksi tadıyla keyiften keyfe dalgalandığım yeşil çaylı profiterol olmuyor. Aynı hayal kırıklığını yaşıyorum. İster istemez bir "yaaa" çıkıyor ağzımdan. Tüh diyorum, ben de onun için gelmiştim. Hoş başka şeyler de buluyorum ama işte o yeşil çaylı profiterolü başka yerde bulmak mümkün değil. Kör talih deyip yine de huzur duyuyorum orada bulunmaktan. Dedim ya, hava gri, yağmur var. Griliği dışarıya hapsedip ben kendimi Japon kültürünün zerafetine bırakıyorum. Oh be var mı huzur gibisi. Orada bir de çok sevdiğim "genmai cha" var, yani patlak pirinçli çay. Benden söylemesi!

07 Ekim 2011

Hayat

Bugün içimden çok mutlu bir yazı yazmak geldi. Yazayım diye oturdum. Ne olacağını bilmiyordum henüz. Önce bir fotoğraf seçeyim dedim. Karşıma İğneada fotoğrafları çıktı ve bu fotoğrafa takıldım. Aslında basit bir fotoğraf gibi görünüyor biliyorum ama bu fotoğrafta bir yaşam felsefesi var. Her bakışımda o güne, o ana gidiyorum. Zevki amca İğneadalı bir balcı. Yanına gittiğimizde neden geldiniz diye sordu. Dedim Dilek hanım mutlaka git tanış dedi, onun için geldik. Zevki amca dünyanın en güzel yerlerinden birinde yaşıyor. Bahçesi ormanlarla çevrili. Öyle kocaman bir gökyüzü var ki tepesinde, onu sarıp sarmalıyor, koruyor. Kovanları var orada. Arıcıların giydiği koruyucu giysiden var ama o ihtiyaç duymuyor. Arıları rahatsız etmezsen onlar da seni etmez diyor. Yavaşçacık açıyor kovanın örtüsünü. Arılar vızır vızı çalışıyor, petekleri doldurmak için. Yumuşak hareketlerle çıkarıyor, gösteriyor. Bak daha dolmadı bunlar diye. Sonra anlatıyor oradaki balın farkını. Bize bir bal tattırıyor. 1996 yılının balı. Sanki bütün evrenin tatlarını barındırıyor içinde. Öyle yoğun. İnsan ondan bir lokma alsa sanki bedeni şifaların en büyüğüyle paklanacakmış gibi geliyor. Şimdi masamda oturmuş gülümsüyorum. Aklıma Zevki amcanın anlattıkları geliyor. Orada hissettiğim dinginlik, temizlik, arılık. Ona minnet duyuyorum. Bana çok önemli bir hayat dersi verdiği için. Size de verecek, dinlerseniz. Haftaya çarşamba günü, 20:00'de. Ben bugün masaya başka bir şey yazmak için oturdum ama bu yazıcık yazdırdı kendini. Tarif borcum olsun. Ben size bir tutam hayat vermiş olayım bugün.

04 Ekim 2011

Kayserili dostlar, yardımınıza ihtiyacım var!

Ektir: Kayseri için sizlerin de yardımıyla pek çok bilgi geldi. Yardım çağrıma yanıt veren tüm dostlara çok çok teşekkürler. Dilerim size güzel bir bölüm izletebiliriz.
*
Sevgili Kayserili blog komşularım, okurlar, dostlar. Önümüzdeki haftalarda Kayseri'de çekim yapıyor olacağız. Kayseri ile ilgili bize yardımcı olabilecek birileri var mıdır acaba aranızda? Şimdiden çok çok teşekkürler.

03 Ekim 2011

Bu hafta Edirne'deyiz

Yeni yayın döneminde Tak Sepeti Koluna çarşamba günleri 20:00'de yayınlanacak. Tekrarı yine pazar günleri 19:15'te. Televizyondan izleyemeyenler yayın saatinde canlı olarak www.yirmidort.tv adresinden izleyebilirler.
*
Arkadaşlar aranızda Kayserili olan veya Kayseri'de yaşayan var mı acaba? Çekimlerle ilgili yardımını rica edeceğim. Bana yazabilir mi? (Yorum olarak yazabilirsiniz, e-posta adresi olursa yayınlamam.) Çok teşekkürler!

Biliyorum bu aralar tarif yayınlayamıyorum. Pazar gezilerimi de pek anlatamıyorum. Biliyorsunuz işte, bir koşturmacadır gidiyor. Mutlu muyum? Evet yorgun ama çok mutluyum. Beş yıllık yıpranıştan, içe dönüş ve ruhun karanlığından çıkış dönemi bu benim için. Doğru bildiğimi, iyiyi, güzeli, gerçek olanı anlatma fırsatı. Sulu sepken televizyon programları arasından sıyrılma şansımız var mı bilmiyorum ama bu toprakların gerçek emekçilerini, ustalarını, güzel insanlarını tanıtma şansı. Bir yandan da inanılmaz öğretici bir şey. Her an, ama her an öğreniyorsunuz. Bundan güzel ne var ki dünyada. Programı izleyen tanıdık tanımadık dost yüreklerin sevgisi, yüreklendirici sözleri nasıl merhem oluyor kalbime anlatamam. Edirne'deyiz. Arkadaşlarımız meydanda genel görüntüleri çekerken ben bir banka oturmuşum. Yanımda bir hanım var. Ona Edirne lezzetlerine dair bir kaç soru sormuşum. Hanım bana bakıp, siz Edirneli misiniz bir yerden tanıyor gibiyim dedi. Bilmem, belki programımızı izliyorsunuzdur dedim. Ah evet tabii dedi, çok seviyorum programınızı. Sonra şöyle bir yorum yaptı: "Sesiniz çok yumuşak ve dinlendirici." O sözü unutmam mümkün değil. Sanki ödül kazanmışım, öylesine mutlu oldum. Yorucu geçen bir günden sonra birilerini dinlendirebilmek veya ruhu üşüyen birini bir nebze olsun ısıtabilmek ne büyük onur.
*
Sizin Edirnenizin renkleri neler? Nesini seversiniz? Belki hiç gitmediniz Edirne'ye. Gitmediyseniz, görmediyseniz büyük kayıp. Hele de İstanbul'da yaşıyorsanız ve Edirne'yi hala görmediyseniz çok ayıp. İlk fırsatta bir haftasonu ziyaret edin. Biz sevgili Özlem'in önerisiyle Efe Otel'de kaldık. Türkiye'de ve başka ülkelerde pek çok otelde kaldım. Kiminden mutlu ayrıldım kiminden bir daha mı asla diyerek. Efe Otel'den ayrılırken, "sahibi ve çalışanları otelde konaklamanın ne demek olduğunu çok iyi biliyor ve otel müşterisinin isteklerinin farkında," diye düşündüm. Zaten onların da sloganı, "kim demiş insanın evi gibisi yok diye." Hiç de haksız değiller. Efe Otel'de ben ev konforu buldum.
Her yerde olduğu gibi yine güzel insanlar tanıdık Edirne'de ancak bu sefer çok arzu ettiğim bazı şeyleri gerçekleştirme fırsatı bulamadım. Kentin geleneksel evlerinin bulunduğu Karaağaç mahallesindeki bir evin bahçesinde hanımlarla yemek sohbeti yapalım istiyordum mesela. Olmadı. Çok uğraştım ama bu isteğimi kabul edecek birilerini bulamadım. Bir de Edirne'nin ünlü iki lezzeti tava ciğer ve badem ezmesinin dışındaki lezzetlerini tanıtalım istiyordum. Bir şeyler buldum yine de ama onlardan kaçış mümkün olamadı. Benim için söyleşi yaptığımız herkes özel elbet ama Edirne bölümünde özellikle hatırlayacaklarım bize fotoğrafta gördüğünüz meyve sabunlarının yapımını gösteren Sürücüimiş ailesinin hanımları ile maket fayton yapımını anlatan Özcan Abacı. Özcan beyle sanayi bölgesindeki ahşap atölyesinde buluştuk. Onun dinginliği bana da yansıdı. Yaptığı işe öylesine aşık ki, ona saygı duymaktan başka bir şey düşünemiyorsunuz. Edirne bölümümüz 5 Ekim çarşamba 20:00'de Kanal 24'te. Bakalım izledikten sonra siz de benim hissettiklerimi hissedecek misiniz?

Bir söyleşi

Halkbilimci memleketlim Ergün Veren'le yaptığımız söyleşi Bir Harf adlı sitede yayınlandı. Ergün beye beni bu söyleşiye layık bulduğu için teşekkürler:
http://www.birharf.net/e107_plugins/content/content.php?content.106