06 Şubat 2007
Kuşlar
Bugünlerde hep kuşlarla haşır neşirim. Kuşları görüyorum. Kuşları görmeyeceğimiz günler için endişeleniyorum. Kuşları duyuyorum, sabahın karanlığında. Önce Hrant Dink'in güvercinleriyle tutundu zihinlerimize bu mesele. Ardından Tahsin Yücel'in 'Gökdelen'iniyle geldi o titreme. Kuşların artık gelmediği bir 2073 gününden bahsediyordu Tahsin Yücel. İstanbul gökdelenlerle dolmuştu. Niyorklu Temel, New York'u görüp İstanbul'u bir gökdelen kenti yapmaya karar vermişti. Gazetelerin mühim köşeyazarları o gökdelenlerde birer daire için ne yazılar yazıyorlardı o grileşen kentin gri gökdelenlerinde. Bir avukat, Niyorklu Temel'in avukatı, artık yalnız kalan yargının da özelleştirilmesi gerektiğini, artık işlevini yitirdiğini anlatıyordu. İşte bunun için, hükümet ve yargı ve gazeteciler ve ilgili ilgisiz herkes, tartışıyordu. Yargı özelleştirilsin mi, özelleştirilmesin mi?
Cumhuriyet Bilim Teknik'te bir yazı çıktı karşıma ardından. Erkan Kayaöz imzalı 'küresel ısınma' yazısında şu satırlar göze çarpıyordu: "Küresel ısınmayla birlikte hayvanların göç yollarında değişiklik yaptıklarını belirten bilim insanları, birçok kuş türünün kış aylarında güneye doğru göç etmesi gerekirken kuzeyde kalarak göç etmediklerini ortaya çıkardı. Bu değişikliğin dirençsiz olan hayvanların ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtildi." (Son cümle biraz kaymış galiba, vallahi suçlu ben değilim, öyleydi dergide.) Yani havalar ısınıyordu, onlar da ısı farkı alıştıkları seviyeye varmadığı için göçmekten vazgeçiyorlardı. Sonra bir gün soğuk onları yakalayıveriyordu. Donarak mı ölüyorlardı dersiniz?
Karşıma çıkmaya devam ettiler. Atlas dergisinin Şubat sayısı kuşlarla olan dostluğumuzu pekiştirecek sayfalar içeriyor. Dr. Çağan Şekercioğlu'nun 'Yıllar Sonra İlk Göç' başlıklı yazısı Etiyopya'da gözlediği kelaynak göçünü anlatıyor. Derginin kapağına taşınan 'Kış Şarkısı' ise, Ankara'da, Mogan Gölü civarlarında çekilmiş sığırcık fotoğraflarını içeriyor. Öyle güzeller ki... Sığırcıkların bilinçli bir karar vermesi gerekiyor her yıl, yazı öyle diyor. "Birbiri içine kenetlenerek uçan sürü, keskin soğuğa kanat kaslarını hareket ettirerek karşı koymaya çalışır." Fotoğraflar: Turgut Tarhan
Yazı: Güven Eken
Ben yine umut duymak istiyorum. Geleceğe dair. Bu avuç içi kadar civcivler yaşamın umudu olabilir mi? Kuş gribi yüzünden yakılmazlar değil mi? Bir çukurda. Cayır cayır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
12 yorum:
Sevgili Tijen,
Dünyayı ve hatta evreni bizler mahvettik, ceremesini bizden önce belkide yaklaşan felaketleri haber verircesine, hayvanlar çekmeye başladı bile...
ayrıca civcivler yakılmasınnn (gerek kalmaz iyişallah), iki sene önce annemi karşıma alarak ,kocaman bir horoz olacağından habersiz, büyüttüğüm civcivimi hatırlıyorum...sevgiler...
Kıyamam ben onlara...Şimdi benim avuçlarımda olsaydılar da sevseydim onları.
bu fotolarin görünce aklima hep edebiyat dersindeki "yesil basli gövel ördek" geliyor.Bu erkek ördeklerin de renkelri bir süper oluyor degil mi ama :)
Seni de bu aralar ihmal ettim,kusara bakma Tijencigim,bu aksam üstü umarum telafi etmisimdir :)
slmlar
1nolu hayranin T:D
Sevgili Tijen ;
hastalıklı kuşlar ,yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan balıklar ,günden güne azalan ormanlar...insanoğlu dokunduğunu mahvediyor...bindiğimiz dalı kesiyoruz...düşünebilme yeteneğine sahip tek canlı insanoğlunun baskın egoları ve bencilliği bu türün defosu yada arızası olmalı... ben bu konuda pek umut dolu değilim...bu defo insanoğlunun yok olmasına neden olacak...
Bizler çok şanslı nesilleriz...bu güzelliklerin tadını çıkarmalıyız
sevgilerimle :)
sevgili hatice,
daha nice civcivler büyütürsün umarım.
*
behiye'ciğim,
keşke buradan sana uzatabilseydim. hoş benim elimde de yoklar ya. bir kaç yıl önce pazarda çekmiştim bu fotoğrafı. civciv satıyordu bir adam, iki tanesini eline alıp bir çocuğa sevdirmişti. bu onun resmi.
*
ben edebiyat derslerini unutmuşum be td,
en son edebiyat dersimi (lisede yani) 25 yıl önce almıştım. eh çeyrek asrı devirmişiz. ne diyordu o ders? aşkolsun, affedilecek bir durum yok ki ortada...
*
nilay'cığım,
evet güzellikleri tadabilen, ancak yaşanan acılarla da her gün bir kez daha yıkılan bir nesiliz biz. bizden sonrakiler için üzülüyorum. onlar bir domatesin nasıl yetiştiğini bile göremeden büyüyorlar, büyüyecekler.
Muinar mı diyordu yoksa ben mi uyduruyorum bilmiyorum Makarna Kardeşim ama bu dünya bir gün artık bizden illallah deyip hepimizi kabuğundan silkeleyiverecek diye korkuyor insan. Yine de umudu kaybetmemek lazım, insana en lazım şey.
Öpüyorum güzel komşum.
Ne yazikki iyimser konusamayacagim doga hakkinda. Cünkü öyle bir noktadayiz ki geri dönüsümü yok. Sadece geciktirici önlemler almak mümkün.
Eger tüm dünya üzerindeki her kesim ve her birey su andan itibaren birseyler yapsa, para, enerji ve arastirma sadece bunun icin harcansa, elbet o zaman birseyler degisir elbet...
Ama sadece tek bir sinifta bile her bireyin ayni seyi düsünüp, ayni istegi duyup, ayni amac icin, ayni anda hareket ettigini gördünüz mü? Dünya bir sinif da degil üstelik. Ya da herkes ayni sinifta da degil :)
Insanoglunun icinde bu. Degisemiyor. Birlesemiyor... Kimse de ücüncü kusak torununu kurtarmak icin su anki ömründen, lüksünden fedakarlik etmek istemiyor.
Of, cok mu siyah bu manzara? Tamam, cok daha fazla uzatmiyorum :)
Sevgilerimle,
B5
sevgili margotto ve b5,
biraz önce uzun uzun yazdım, silindi.
şimdi tek bir cümleyle özetlemeye çalışacağım:
belki bu çürüme, bu kalabalık, gürültü, patırtı yeni bir yaşamın gelmesi için yaşanması gereken bir durumdur. nasıl akla kara, geceyle gündüz, yazla kış varsa, temiz ve kirli de olacak. yıkanınca temiz olması gibi insanın, belki dünya da arınacak kirlerinden???
Aynen dediginiz gibi :)
Sadece bilimadamlari bunu baska kelimelerle ifade ediyorlar.
Hepsi bu...
bazen dünyayı bebinin gözlerinden görmek istiyorum. kuşları gördüğü zaman, gözlerinin içi parlıyor. bazı çocuklar gibi korkmuyor veya üstlerine saldırmıyor. sanki o anı bozmak istemez şekilde gülümseyerek olduğu yerden sanki onları kucaklar gibi ellerini uzatıp, seyrediyor...sanki onları bir daha göremeyecekmiş gibi... belki de biliyor...umarım büyürken kuşlar hep onun yanında olur ve yine umarım kuşları kitaplardan öğrenmez...
sevgilerimle...
Tijen bu kuresel isinma isi ve doga tehdidi onemli bir konu...Ama bu aralar Ingiltere'de bu konu ile yatar, bu konu ile kalkar oldu. Bu da beni korkutuyor. Cunku isin bir de pazarlama boyutu var! Hani arabalarda haydi hibrit olana gecin, ne bileyim bu buzdolabi cevre ile uyumlu degil birakin, ampulleriniz kesin degismeli, bir yandan da urun pompalama sureci basladi!
Çocuklar her zaman yetişkinlerden daha bilge zaten sevgili Peçete.
Onlardan öğrenecek çok şeyimiz var.
*
Dilek'ciğim haklısın,
21. yüzyıldaki her olay gibi, bunda da birilerinin ekmeğine yağ sürülecek elbet. İnsanoğlu para hırsından öyle kolay kolay vazgeçemez.
Yorum Gönder