Atlas dergisinin Mart 2007 sayısında yayınlanan 'Kendine yeten insan' başlıklı yazımı okumak isterseniz
burayı tıklamanız yeterli. Yazıda sizi dünyanın üç ayrı yöresine -ama aslında kendinize- yolculuk bekliyor!

Farkettim ki, mor salkımlar açmaya başlamış Antalya'da. Sevinç bürüdü yüreğimi. Kabardım, sel oldum, aktım bir an. O an, işte o an, ben mor salkımdım artık. Nazlı nazlı salınmaktaydım. Güzeldim. Sevgi doluydum. Mutluluk verendim. Bu fotoğraf bir kaç yıl önce İstanbul'da, Levent'te çekildi. Aklıma düşünce mor salkım, onu ekleyeyim istedim bugün. Sonra bir Gülten Akın şiiri okudum. Aşağıdaki dizelere vuruldum. Her zaman olduğu gibi, içimi sardı bir kaç sözcükle. Ne şanslıyım ki Gülten Akın benim yazlık komşum. Yaz gelse, kapısını çalsam, bahçesine konuk olsam istedim. ('Savaşı Beklerken', Uzak Bir Kıyıda, YKY, 2004):
Nergisten ben sorumluydum, ışgından ve çocuklardan
Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur.

İşte buydu dün bahsettiğim kitap. Bir bahar armağanı. Ben önce sevgili Nezaket'e teşekkür ediyorum bu kitap için. Yazarı Saime Yardımcı hanımefendi olsa da. Çünkü kitaba çok emeği geçen sevgili Nezaket olmasa kütüphanem böyle değerli bir hazine kazanamayacaktı. Daha önce Konya yemeklerini ufak bir kitapta derlemiş olan Saime Hanım, bu sefer renkli ve çok şık bir kitapta toplamış birbirinden güzel yöre yemeklerini. Ufak tefek anılar da eklemiş. Bana kalsa, o asırlık bağ evinin günlük hayatına girmek, akşamüzeri sular dökülüp serinletilmiş asma altında konu komşunun sohbetine katılmak, yaz sonu pekmez kaynatılırken türkülere dahil olmak isterdim. Yani daha çok şey isterdim ya bu haliyle bile o kadar güzel ki, fazla söze gerek yok.
Nezaket'ciğim dedi ki, kitaptan edinmek isteyenlere ben memnuniyetle yardımcı olurum. Bu durumda ben sizi ona yönlendiriyor ve kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum. Bu bahar sana bir armağan olsun Nezaket'ciğim, tüm güzelliği baharın, yüreğine aksın.
Meğer ne çok seviliyormuş otlar, ne çok merak ediliyormuş.
Asya'nın sitesine yağdı tarifler. Nerden baksanız 100'ün üzerinde otlu tarif. Kimisi nenesinin tarifini anlatmış, kimi kendisininkini yaratmış, kimininki yöresel, kimi başka kültürlerden ama hepsi birbirinden güzel. Otları, yeşili bu kadar seven biri olarak ne kadar heyecan duyduğumu sanırım anlarsınız. Zaten pek çok site komşum da anlamış olacak ki pek çok güzel yorum yağdı aşağıdaki yazıya. Vakit ayırıp yorum yazan, duygularını paylaşan herkese teşekkürler. Ben de elimden geldiğince siteleri gezdim, pek çoğuna yorumlar bırakarak sevincimi, heyecanımı paylaştım. Etkinlikte kitabımdan yararlandığını söyleyen dostlar olunca ben de otlara dair iki kitabın yazılış öyküsünden kısaca bahsedeyim istedim.
Tak Koluna Sepeti adlı Bodrum güncemi okuyanlar, otlara ne kadar aşık olduğumu, bu aşkın bugün artık çok yararlı bir dernek olarak yaşamını sürdüren Buğday Restoran'da gönüllü aşçılık yaptığım dönemde nasıl yoğun yaşandığını, ardından
Dr. Füsun Ertuğ'la Bodrum'un yararlı bitkilerini araştırdığımız, onun yardımcılığını yaptığım projede nasıl pekiştiğini bilirler sanırım. Füsun'la dere tepe düz gidip yahut pazarları gezip otlar bulup onları preslerde kuruttuğumuzu yazmış mıydım o kitapta hatırlamıyorum. Ancak çok hummalı bir altı ay geçirdiğimizi söyleyebilirim. Bodrum'da yaşadığım iki yıl boyunca otlarla ilgili ne çok şey öğrendim ve bunun için ne kadar mutluyum. (Füsun bu projeyi benden sonra da sürdürdü. Umarım en kısa zamanda o projede derlenen bilgiler de yayına dönüşür, okurlarla, araştırmacılarla buluşur.)
Sonra gruplara sıkça yazdığım ot yazıları ve
İletişim Yayınları'nın otlarla ilgili bir kitap yazdırma niyeti, sonra Ayfer Ünsal'ın aracılığıyla İletişim'den Tuğrul Paşaoğlu'yla tanışma dönemim var. Benim için harika bir eğitim olacağını bildiğim bu kitap için ne çok kitap taradım, ne çok pazar gezip otlu tarif denedim bir ben bilirim, bir de yakınımdaki dostlar. Hatta bir keresinde hafta boyunca otlu tarifler denedikten sonra sevgili
Erhan Şeker bana Kazdağları'ndan bir koli dolusu ot gönderince ne yapacağımı bilememiştim. Otlar muhteşemdir ama teker teker ayıklamak, yıkamak nasıl da uğraştırır, bilenler bilir. Sevgili editörüm Sulhiye Gültekingil'in ve İletişim'deki pek çok kişinin (sevgili Çiğdem de ilüstrasyonları yapmıştı) ve Suavi Kendiroğlu'nun katkısıyla bu kitap oldu bitti, piyasaya çıktı. Bugün 8. baskısı satılmakta ve hayatımda önemli yeri olan kitaplarımdan biri. (O kitaba ve tüm kitaplarıma kaynak olmuş, destek olmuş tüm araştırmacılara, dostlara kitabın teşekkür bölümünde teşekkür ettim etmesine ya, bir kez de buradan etmek isterim. Hepsinin kalbimdeki yeri büyük.)
Yurdumun Yenilebilir Otları ise
Bir Ot Masalı'nı yazdığım dönemde teklif edilen bir kitaptı. Diğer kitabı yazmakta olduğum için kabul etmek istemedim, ısrar edilince İletişim Yayınları'ndan da onay alarak diğeriyle de ilgilenmeye başladım. İkisi arasındaki en önemli fark
Bir Ot Masalı'nın daha benim dilimle yazılmış olması, tariflerin bana ait (yahut yerli ve yabancı kaynaklardan derlediğim) olması, folklorik özellikler de taşıması (mani, türkü, şiir gibi), yabani otların yanı sıra bazı yabani meyvelere de yer verilmiş olması. Ardından
Meyve Ağacından Hikayeler'i yazacağımı bilseydim meyveleri eklemezdim ya öyle oldu.
Yurdumun Yenilebilir Otları bir ekip çalışması. Ben araştırmasını ve yazarlığını yaptım, tariflerin bir kısmını verdim ancak tariflerin asıl sorumlusu ben değildim. Fotoğraflı ve güzel bitki ilüstrasyonları içeren bu kitap Mutfak Dostları Derneği'nden (değişmediyse) 25 ytl karşılığında alınabilir. Sitenin bağlantı adresi paragrafın başında var.
Böyle işte sevgili Mutfakta Zen dostları. Ancak iki kitap, bunca araştırma ve halen süregelen bir meraktan sonra hala öğrenecek pek çok şey olduğunu bilmek ancak ve ancak Anadolu'nun ne zengin bir kültürü olduğunun göstergesi. İşte site sahibi dostlarımız da kendi yöre kültürlerini bizlerle paylaşarak Anadolu mutfak kültürüne kendi katkılarını yapıyorlar. Hepimiz çorbaya bir tutam malzeme atıyoruz anlayacağınız. Bugüne kadar pek çok dostu kendi ailesinin, yöresinin kültürünü yazıp kayıt altına alması için yüreklendirdim. Burada bir kez daha söyleyeyim. Geleneklerimizi, eskiye dair değerli ne varsa hızla kaybettiğimiz, küreselleşmeye hızla yenildiğimiz bir dönemde yaşarken her biri kendi yöresinde birer ışık olan araştırmacıların hazırladığı eserlerin ne kadar önemli olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Ben de bu düşünceyle son dönemde elime geçen yöresel yemek kitaplarını içeren bir gezi yazısı hazırladım Lezzet dergisine. Yazı, bir aksilik olmaz ise derginin Nisan 2007 sayısında yer alacak. Dün elime geçen harika bir mutfak kültürü çalışması var, zamanında gelmiş olsaydı onu da eklemeyi çok isterdim ya yeni tanıştığım için onu burada tanıtacağım. Fotoğrafını çekemediğim için şu an yazmıyorum ancak yarın onu da eklemek istiyorum. Yaşamak güzel şey be kardeşim demişti Nazım. Yeşili sevmek ne güzel şey diyerek tamamlayayım bu yazıyı ne dersiniz?