
31 Ocak 2011
Yağsız-şekersiz irmik helvası

29 Ocak 2011
28 Ocak 2011
İşte sorunun yanıtı

(Not: Aslında sorunun iki yanıtı var. Birincisi hayal gücünüzü zorlamanızı, sınırlardan taşmanızı öneren yanıt, yani yukarıdaki. Daha pek çok yanıtı olabilirdi bu sorunun. Fotoğrafı çektiğim ilk andan itibaren benim için denizkızının kuyruğuydu bu. Ama tabii bir yanıtı daha var. Onu da pek çok arkadaşımız bildi: Şeker pancarı! Hem de fırınlanmış şeker pancarının ortadan kesilmiş hali. Yani onu da bilen oldu. Kutluyorum!)
27 Ocak 2011
Doku-I

24 Ocak 2011
Sıra fasulyede

20 Ocak 2011
Bu fıstık başka fıstık
Hani geçen aylarda sizden baklalı tarifler istemiştim. İşte o tariflerden de yararlanarak yazdığım yazı Metro-Gastro dergisinin Ocak-Şubat 2011 sayısında yayınlandı. Okumak isteyenlere duyurulur. (Dergi büyük gazete bayilerinde bulunabiliyor. Veya Metro mağazalarında!)
*
Altı üstü fıstık. Yer fıstığı. Bizim buralardan. Kavrulmuş ama tuzlanmamış. Kilosu altı lira mi ne. Daha fazla değil. Tazecik. Çıtır çıtır. "Anne bir bardak fıstık ayıklar mısın?" Annem sağolsun kurs öncesi asistanlık yapıyor bana. Televizyon seyrederken ayıklıyor. Bir yandan da söyleniyor. Bana değil, Türkiye'nin haline, olup bitenlere... Fıstıklar hazır. Bir parça tereyağ (erimiş hali bir çorba kaşığı), iki çorba kaşığı bal, bir çay kaşığı tarçın, bir tutam muskat. Tereyağ eritilecek, gerisi içine katılacak. Güzelce karıştırılacak. Fıstıklar dahil. Tepsiye yağlı kağıt yayılacak, fıstıklar da üzerine serilecek. Fırın zaten ısınmış. On dakika kadar yeterli. Hadi bilemediniz onbeş. Fırından çıktığında ıslak mıslak bir şey. Bırakın öyle beklesin. Soğusun iyice. Sonra kapaklı cam bir kaseye (ya da kavanoza) koyun. Ertesi gün (ve sonraki gün) çok daha leziz gelecek size. Ha tabii sonraki güne kalırsa!
*

17 Ocak 2011
Güneşli bir hafta olsun

12 Ocak 2011
Yemeğini toplamak

10 Ocak 2011
Bu haftanın kursu: EKMEKLER ve SAĞLIKLI ATIŞTIRMALIKLAR
Cuma günkü serzenişime dostlukla ses verdiğiniz için teşekkür ederim. İnsanın yalnız olmadığını bilmesi çok güzel. (Zaten biliyordum ama böyle zamanlarda dost seslerin varlığı daha bir önemli oluyor.) Bir kere daha söylemek istiyorum, herhangi bir "tek" kişinin sözüne, isteğine değildi kırgınlığım. Son yıllarda pek çok şey yaşadım. Kimi ufak bir damlaydı, kimi kovalar dolusu. Kiminin kırgınlığı bir an sürdü, kiminin yarası hala kanıyor. Böyle irili ufaklı bir sürü şey biraraya gelmiş olmalı ki kendimi o gün o mektubu yazmak zorunda hissettim. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da benden yardım isteyenlere, soru soranlara elbet yardım etmeyi sürdüreceğim. Blogda tarif ve bilgi paylaşmayı da. Tek istediğim kimi kitapların 500 bin satılabildiği bir ülkede (o kadar da okumaz bir millet olmadığımızı anlatıyor bu rakam) benim kitaplarımın da hiç değilse üç beş bin adet satılması. Yoksa hayatımın hiç bir döneminde han hamam sahibi olmak istemedim. Emeğimin karşılığını almak, ekmeğimi yıllardır yaptığım şekilde yazarak, bildiğimi paylaşarak kazanabilmek istiyorum o kadar.
*
Cumartesi günü küçük fakat çok uyumlu grubumuzla Doğal Tatlandırıcılarla Tatlılar kursumuzu yaptık. İlk kursta 10 yaşında bir misafirimiz vardı. Tatlı mı tatlı, çok meraklı ve akıllı bir genç hanımdı konuğumuz. Bu sefer de 58 yaşında, pırıl pırıl cildi olan (ilk dikkatimi çeken yanı oydu), hayatının bir kısmı Almanya'da geçmiş, çok bilgili ve neşeli bir konuğumuz oldu. İlk kurs ekibinde olan yüksek mimar Aysel hanım bu kursa da katılan tek kişiydi. Diğer katılımcılarla ilk defa tanıştık ancak birini, sevgili Meral'i yıllardır özenli kitap tanıtım yazılarıyla biliyordum. Kaç kere yazışmıştık ancak tanışmak cumartesi gününe kısmetmiş. Her ne kadar konumuz tatlılar olsa da tek başına tatlı yenmez diye sütlü pırasa ve patates çorbası ile buğdaylı yeşil salata hazırladım, hafif bir "ön" yemek olarak. Ardından da doğal tatlandırıcılarla tatlılarımızı hazırladık, çayımızı da demleyip sohbet ederek yedik hazırladıklarımızı. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.
Önümüzdeki cumartesi günü de ekibin ortak isteğiyle EKMEKLER ve SAĞLIKLI ATIŞTIRMALIKLAR kursunu yapacağız. Bir İtalyan ekmeği, bir Amerikan ekmeği, bir Kars ekmeği olacak listemizde. Salı günü gidip tam unlarımızı alıp hazır edeceğim. Başka sürpriz ekmekler de olabilir tabii! Hepimiz ara öğünler için evde atıştırmalık bir şeylerimiz olsun isteriz elbet. Bir kavanozun kapağını açalım ve içinden şaşırtıcı atıştırmalıklar çıksın, açlığımızı yatıştırsın. İşte öyle "mini"lerle dolacak kavanozlarımız. Kursumuz yine Antalya'da, yine Cumartesi günü (15 Ocak 2011), yine 10:00-14:00 arası, yine bizde. Kursla ilgili bilgi almak veya katılmak için bana mutfaktazen at gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
*

Önümüzdeki cumartesi günü de ekibin ortak isteğiyle EKMEKLER ve SAĞLIKLI ATIŞTIRMALIKLAR kursunu yapacağız. Bir İtalyan ekmeği, bir Amerikan ekmeği, bir Kars ekmeği olacak listemizde. Salı günü gidip tam unlarımızı alıp hazır edeceğim. Başka sürpriz ekmekler de olabilir tabii! Hepimiz ara öğünler için evde atıştırmalık bir şeylerimiz olsun isteriz elbet. Bir kavanozun kapağını açalım ve içinden şaşırtıcı atıştırmalıklar çıksın, açlığımızı yatıştırsın. İşte öyle "mini"lerle dolacak kavanozlarımız. Kursumuz yine Antalya'da, yine Cumartesi günü (15 Ocak 2011), yine 10:00-14:00 arası, yine bizde. Kursla ilgili bilgi almak veya katılmak için bana mutfaktazen at gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
07 Ocak 2011
Sahte aşure ve kırgınlık

Kırgınlığıma gelince: Geçenlerde bir kaç arkadaşımızın biz kurslarınıza gelemiyoruz, kursta anlattıklarınızı burada anlatın demeleri beni kırdı. Kırgınlığım onlara değil aslında ne olur üstlerine alınmasınlar. Kaç yıldır damlaya damlaya gelen kırgınlıklar biraraya geldi sadece. Kırgınlığım sisteme ve gidişata. Bloglar, bloglarda paylaşılanlar, internet sitelerinde pek çok şeyi bulur hale gelmemiz büyük bir çeşitlilik getirdi hayatımıza. Bundan memnunum elbet. Böylece pek çok güzel insan tanıdık, acıları, sevinçleri paylaştık, dost olduk. Burada hiç bir sorun yok. Ancak tekrar ve üzerine basarak söylüyorum ki ben yazarak hayatını kazanan (daha doğrusu kazanmaya çalışan) biriyim. Yazarak ve bildiklerini paylaşarak. Bunu kitaplarım, dergi yazıları ve şu dönemde yemek kurslarıyla yapmaya çalışıyorum. Daha önce çeşitli kereler söylediğim (ve hala anlattığımda herkesin çok şaşırdığı gibi) kitaplardan aldığımız telifler çok düşük. Bunu ancak yazan arkadaşlarım biliyor. Ben aylarca emek verdiğim bir kitap için 1250 veya 1800 tl alıyorsam bu işte bir sorun var demektir. Siz çoksatan kitaplar yazmadıktan sonra aldığınız telifler hep düşüktür. Bir kere yayınevleri satış potansiyelini bildiği için telifleri düşük tutar, pazarlık edemezsiniz. İkincisi yayınevleri kitaplarınız için büyük tanıtım kampanyaları yapmaz. Belki bir kaç yere ilan verir, bir kaç köşe yazarına kitabınızı gönderir, onlar da severse kitabınızı yazılarında bahsederler. Hepsi bu. Üçüncüsü, çoğu zaman telifinizi almak için yayınevinin kapısında yatmanız gerekir. Bu tüm yayınevleri için geçerli değil elbet, telifleri söz verdiği tarihte ödeyen yayınevleri var ancak ben bir kitabım için (Mutfakta Zen, Dharma) tam DÖRT sene önce yapılan baskının parasını hala alamadım. Bir başka kitabım için (Turunç Kokulu Düşler, Oğlak) birlikte yapıldığı halde kitap satış miktarı düşük diye 2. baskısının parasını kitap yayınlanalı neredeyse ÜÇ yıl olmasına rağmen alamıyorsam burada da sorun var demektir. Eşiniz dostunuz okurunuz "nasılsa iyi para kazanıyordur, ben kitabını almasam da olur" dedikçe kitaplarınız yeni baskı yapmaz, yapmayınca yeni baskıların teliflerini unutmanız gerekir. Zaten her baskıda lütfen bin adet kitap basarlar. Ondan alacağınız telif de yukarıda söylediğimden farklı olmayacaktır. (Ha zaten bu memlekette kitapçılarda sadece çok satan veya yeni çıkan kitaplar bulunur. Kitaplarınızı görmeyen insanlar satın alamazlar. Bir de bu sorun vardır. Bu yüzden internet üzerinden satış yapan yerleri öneriyorum hep, baskısı bitmedikten sonra bütün kitapları oralarda bulabilirsiniz. Ya da düzenli ziyaret ettiğiniz bir kitapçı varsa onlardan aradığınız kitabı sipariş etmelerini isteyebilirsiniz.) Gazeteler, dergiler adım bir yerde görülsün, şanım yürüsün diye telif almadan yazan insanlar çoğaldıkça tüm zamanını, emeğini bu işe adayan insanlara "kusura bakmayın, artık size telif ödeyemeyeceğiz, bedava yazar mısınız" diyebiliyorsa burada bir sorun var demektir. Peki ben neyle geçineyim? ONÜÇ yıldır bütün yatırımımı yaptığım, tüm zamanımı ayırdığım, gecemi gündüzüme katarak çalıştığım bir iş var elimde. Odamı görseniz, binlerce kitap, fotokopiler, dergiler, kağıtlar... Bütün bunlara harcanan paralar, gözleriniz şaşı olana kadar yaptığınız okumalar, bir kitap yazacağım diye aylarca eve kapanmalarınız, tüm masrafını kendi cebinizden karşılayarak yaptığınız seyahatler... Bütün bunlar PARA ile oluyor. Siz de biliyorsunuz ki bakkala gidip "yayınevi telifimi vermedi", "dergi bedava yazmamı istedi" deyip bedava ekmek alamıyorsunuz. Annemle yaşamıyor olsam, onun emekli maaşı olmasa, kendi evimizde oturmuyor olsak hayatımı nasıl sürdürürüm gerçekten bilemiyorum. İşte ben de bu yüzden diyorum ki, hiç değilse bir kitabımı alarak (kendiniz için veya armağan etmek üzere), kursuma katılarak, etrafınızdaki insanlarla paylaşarak çalışmalarımı destekleyin ki ben de seve seve, arzuyla, istekle paylaşayım bildiklerimi, öğrendiklerimi. Burada ne anlatıyorsam zaten kitaplarımda onu anlatmışım. Burada ne tarifler veriyorsam zaten kitaplarımda aynı bilinçte tarifler vermişim. Yoksa galiba ben de dükkana kilidi takıp başka diyarlara göçmek zorunda kalacağım. (Belki yarın bu yazdıklarıma pişman olup silerim bilemiyorum ancak bildiğim bir şey yazarak geçinmenin gitgide zorlaştığı ve sistemin yazarlıkla ekmek parası kazanmaya çalışan insanları başka yönlere gitmeye zorladığı. Sonumuz nereye varacak gerçekten bilemiyorum. Bazen akıntıya karşı kürek çekiyormuşum gibi hissediyorum ve ne kadar çabalarsam çabalayayım bir adım ileriye gidemiyormuşum gibi geliyor. Galiba bazen kendimi çok yorgun hissediyorum. Bu da o anlardan biri.)
05 Ocak 2011
Mutfağımızın yeni ziyaretçileri

03 Ocak 2011
Bu haftanın kursu TATLILAR (ama şekersiz tatlılar)

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)