
29 Mart 2010
Ben sade hallerini seviyorum sebzelerin

26 Mart 2010
Permakültür Eğitim Programı-Dutlar Köyü/Menemen-İzmir

Böyle diyor Dutlar Ekoköyü Girişimi ekibi ve permakültürle ilgilenen, bu konuda eğitim almak isteyenleri bekliyorlar. Eğitim 10 gün sürecek (2-11 Nisan 2010) ve Fransa Halk Permakültür Üniversitesi Müdürü Steve Read tarafından verilecek. 72 saatlik Permakültür Tasarım Eğitimi'nden sonra katılımcılara sertifika verilecek. (Eğitimcinin özgeçmişi ve Fransa Halk Permakültür Üniversitesi hakkında merak ettikleriniz için: http://www.permaculturefrance.org)
Bana gelen e-posta epey uzun. Tamamını buraya alamadım ancak program, ücret ve tüm ayrıntılar için lütfen doğrudan Ünzile Tekin (u.o7598 at gmail.com) veya Tülay Ararat’a (tulayararat at gmail.com) başvurabilirsiniz.
(Bu fotoğrafı bir bahar günü, Kazdağı'nda, Zeytinbağı'nda çekmiştim. Tam dört yıl önce. Öyle güzeldi ki doğa, şimdi bile gözümün önünde.)
24 Mart 2010
Öyle güzel ki kokuları...

22 Mart 2010
Zor günlerin kurtarıcısı

16 Mart 2010
Sizi bu güzelle başbaşa bırakabilir miyim?

*
İşlerimi hallettim. Dönüşte bizim Torun Gıda'ya uğrayıp lor peyniri ve süzme yoğurt aldım. Artık hazır yoğurtları yiyemez oldum. Süt tozu kullandıklarından mıdır, yoğurt yiyormuş gibi olmuyorum. Her zaman kendim mayalarım yoğurdumu ya bu hafta iyi süt bulamadığım için yoğurtsuz kaldım. Torun Gıda'nınki %100 süttenmiş, öyle dediler yemin billah. Bir de Çankaya Simit Fırını'na uğradım. Çarşıya yolum düştüğünde oradan alırım simidimi. Fırından yeni çıkmış. Çayın yanında lor ve simit. Neyse ne diyordum, bu güzel arkadaş "neye niyet neye kısmet" şeklinde çıktı ortaya. Mercimeklerimi ıslatmıştım. Aslında gelincik otlu pişirecektim ya kısmet bu mini kabaklaraymış. Yılın ilk kabakları. Geçen perşembe yolum düştü diye gittiğim Meltem Pazarı'nda, yere oturmuş bir nene gördüm, önündeki üçer beşer demet maydanoz, adaçayı gibi otların yanına biraz da miniminnacık kabak koymuş. Tarla mı dedim tarla dedi. Bu zamanda çıkar mı dedim, daha ilk topladım dedi. İnanayım mı inanmayayım mı diye iki arada kaldım. Sonunda yarım kilo aldım. Baktım bozulacaklar sıra gelmeden, ben de hepsini bir güzel yıkadım. Tencereye yarım halka halinde doğradığım soğanları, süzdüğüm mercimekleri, az sızma zeytinyağı (hatta filtre dahi edilmemiş), tuz, karabiber ve tane kimyonu, biraz da su koyup yaktım ocağı. Çabucak piştiler, kabakları ekledim. Bir kaç dakika da birlikte pişirdim. Oldu mu leziz bir bahar yemeği. Hepsi bu kadar aslında. Basit değil mi? Ah evet, sonradan bol sarımsak da ekledim. Üzerindekiler poz verirken eklenen çörekotları.
14 Mart 2010
Bizim sokaktan geçenler

11 Mart 2010
İsterseniz görmemiş olun

(Not: Bu börek herhalde olabilecek en "az yaramaz" böreklerdendir. Yumurta, yoğurt, süt, tereyağ falan yok içinde. Sadece yufkaları su+zeytinyağı karışımıyla ıslattım, üzerlerine de aynı karışımdan sürdüm. Yerken ellerim yağlanmadı bile. Siz benim dediklerime bakmayın, yazdıklarım eğlencelik. O kadar da suçluluk hissetmedim, bilakis, keyifle yedim böreklerimi.)
09 Mart 2010
Sana tapıyorum enginar!

(Sos ve haşlama bilgisi: Kabuklarıyla enginar pişirmek istiyorsanız büyük bir tencereye bolca su koyun, içine 1-1.5 limonun suyunu, kabuklarını, biraz da tuz koyun. Enginarları yıkayıp tencereye koyun. Arada alt üst ederek en az yarım saat pişirin. Pişip pişmediğini anlamak için enginarların yapraklarından birer tane koparın. Eğer yapraklar kolaylıkla kopuyorsa pişmiş demektir. Biraz soğuduktan sonra rahatlıkla yiyebilirsiniz. Sosunu ise salata sosu gibi hazırlayacaksınız. Bir kaseye zeytinyağı, tabii sızma olacak, limon suyu, tuz ve 1-2 diş rendelenmiş sarımsak koyun, iyice çırpın ve enginar yapraklarını bu sosa banıp yiyin.)
06 Mart 2010
Toprağa cemre düşmüş bugün

*
Bugünün fotoğrafıyla başlığı alakasız. Sabah güzel fotoğraflara bakarken (başkalarının çektiği), benim de güzel fotoğraflarım var mı acaba diye arşivi açtım. Bu fotoğrafı bir gün Maya'cığımı okula bırakmış dönerken çekmiştim. Brooklyn günlerinden birinde. (2007'nin Aralık'ıymış, iki yıl geçmiş üzerinden.) O sabah öyle güzeldi ki ışık ve o tüye öyle güzel vurmuştu ki güneş, dayanamamıştım. Her bakışımda içimi ferahlatır bu fotoğraf. Neden bilmem. Belki baharın gelişiyle bağlantılandırmışımdır. Bahar en sevdiğim mevsimdir çünkü. Hafiflediğim, yaşama karıştığım... (Tabii ya, bağlantıyı buldum: Tüy ve hafiflik!)
03 Mart 2010
Simitçiii... Taze simiiit vaaarrrr...

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)