27 Temmuz 2008

Berlin'de çilekli düşler

Eklemeden edemedim. Kim duysa bu ne hız diyor. Hani kitaplar arka arkaya çıktı ya, ondan. Diğer kitaplarımı okuyanlar biliyor, son kitabım Aralık 2005'te yayınlanmıştı, aradan neredeyse 3 yıla yakın zaman geçmiş. Hele bir de her iki kitabın başlangıçlarının çok önceleri olduğunu düşünürseniz iki kitabın arka arkaya çıkmış olmasının tesadüften ibaret olduğunu görürsünüz. (Mutfaklardan Taşan Öyküler'in başlangıcı 17 Eylül 2003, Turunç Kokulu Düşler'inki ise aşağıdaki yazıda da belirttiğim gibi 19 Eylül 2002. İkisi de eylül ayında başlamış ama biri altı yıl, diğeri beş yıl önce.) Bir şey daha var, söylemeden geçemeyeceğim. İşin içinde olmayanlar kitap yazarak iyi para kazanıldığını düşünür hep. Oysa ancak kitapları çok satan yazarlar (en az 10-15 bin) makul bir gelir elde ederler. Türkiye'de yazara verilen telifler çok düşüktür. Yazar hemen her zaman yayınevinden de, dağıtımcıdan da, kitabevinden de az kazanır. Kitaplar ya bin adet basılır, ya iki bin. O kadar kitaptan alacağınız telifle ne köy olursunuz, ne kasaba (kitabınız yeni baskılar yapmaz ise). Hele de tek gelir kaynağınız yazmaksa ve tüm hayatınızı bu işe adadıysanız yazarak geçinebilmek için sürekli yazmak, sürekli üretmek zorundasınız. Bazen teliflerinizi aylar sonra alırsınız, hatta hiç alamadığınız durumlar da olur (şu an artık çalışmadığım bir yayınevinden 2 yıl önce çıkmış bir baskının telifini hala alamadım mesela!) Hani diyeceğim o ki, yazarlık dışarıdan göründüğü kadar kazançlı ve kolay bir iş değil. Bazen atadan kalma mirasım olsa ne güzel olurdu diye düşünmeden edemem. O zaman üretmek daha kolay, daha zevkli olurdu.
*
Turunç Kokulu Düşler'den çilekli düşlere geçtik. Düşle gerçek birbirine karıştı. O ben miydim? Ben Berlin'de miydim? Aylardan Nisan mıydı? Mine'yle bir güzel çiftliğe mi gitmiştik? Gitmiştik sahi. Ne güzel bir gündü. Domane Dahlem'di çiftliğin adı. Bir yandan çalışan bir çiftlik, bir yandan açık hava müzesi. Ailelerin çocuklarıyla geldikleri, her tür organik yiyeceği satın alıp tarıma ve geleneksel el sanatlarına dair bilgi alabilecekleri bir yerdi burası. Şekerleme ve çikolata panayırına gitmiş, Alman tatlı ve pastalarından tatmıştık. El yapımı marzipanlar (badem ezmeleri), rosinenzopf (bir tür mayalı çörek), rhabarber kirsch kuchen (ışgınlı, bademli tart)... Bu pasta da Almanların tipik bahar pastalarındandı. Ne çok tatlı, pasta, şekerleme vardı ortada tadılacak. Ayrılmak gelmemişti içimizden. Bütün bir gün tatlı yemekten karnımız ağrımıştı. Sonra? Sonra galiba midemizi ufalak tefelek pizzalarla bastırmıştık. Birden o güne gidiverdim. Galiba o güne geri dönmemin bir nedeni bu sabah Bergama Müzesi'nde çektiğim fotoğraflara bakmış olmam. Berlin'deki değil, Bergama'daki. Sade ve ufak bir müze ya o heykeller, kabartmalı lahitler, antik eserler insana keşke Berlin'deki tapınak geri gelse, tüm ihtişamıyla kendi yerinde sergilense dedirtiyor, derin bir ahla birlikte...

20 yorum:

berrin dedi ki...

çok güzel görünüyor..
bir fincan kahve -
fotoğraftaki çilekli pastadan bir dilim olsa hiç affetmem

banu kırmızıgül dedi ki...

canım öyle güzel anlatmıssınki bi an bavulu toplayıp gidesim geldi. :)

OUR BEAUTIFUL HOUSE&GARDEN dedi ki...

Sevgili Tijen, demek bu kadar yakinimda olmussun da haberim olmamis. Üzüldüm valla.
Umarim bir dahaki gelisinden haberdar olurum sevgilerimle...
Sonja

Sanem dedi ki...

Enfes görünüyor gerçekten :)

NESRIN dedi ki...

Bir yerin tarihi eski olunca muzesini gezmekte zevk verir.Ben encok Osmanliya ait eserleri gormekten zevk aliyorum.Ihtisamlari gogsumu kabartiyor cunki.
Bak bu sefer ahh simdi su tatlida olsa yesek demiyorum.(cabuk bozulur dimi?)

Demet dedi ki...

Ah geri gelse gercekten kendi topraklarina degil mi? Ne iyi olurdu Tijen...

Limonlu Kek dedi ki...

Bu ne hız, artık bir koltuğu bırak, 4-5 koltuğa zor sığacak kitapların var, tebrik ediyorum, bol satışlar diliyorum. Küçük Maya'yı da öpüyorum, şanslı yavrucuk. Sevgiler...

Limonlu Kek dedi ki...

Hımm! Ben "Mutfaktan Taşan Öyküler"i kastediyordum ama yanlış anladığım bir şey varsa şu yazan elime acı biber süreyim:) Kolaylıklar, sevgiler...

:)den dedi ki...

Uygarlık Tarihi'nin en eski yerleşimlerinden biri olan ve kale anlamına gelen Bergama'da, Akropol'ün en görkemli eseri, Zeus Sunağı'nın bundan yaklaşık 130 yıl önce, Alman kazı ekibi tarafından Berlin'e götürülmüş olması gerçekten çok acı.
Bu yazı ile ben de Bergama gezisi sırasında Zeus Sunağı'ndan geriye kalan kaidelere üzüntüyle baktığım o güne gittim.
Değerlerimize daha çok sahip çıkmalıyız. Avuçlarımızdan kayıp gitmeden...

NOT:Turunç Kokulu Düşler'i aldım. Okumaya başladım. Kitabı bitirdiğimde, bendeki izlerini yazacağım.
Sevgiler...

ab-ı hayat dedi ki...

Öyle güzel anlatmışsın ki seninle birlikte hayallere dalıp,gezip,bu nefis pastadan bir dilim aldım:)))


sevgiler...

neslihan erzincan özgür dedi ki...

evet canım Türkiye'de yazar olmak da bu işten geçinmek de zor gerçekten ama herşeye rağmen üretiyor olman çok güzel...öyle güzel anlatmışsın ki ben de gezdim panayırı ama yukarıdaki pastayı gerçekte de tatmak isterdim:-)sevgiler

Adsız dedi ki...

Çok doğru..Ne yazık ki insanlar gereksiz şeylere hiç düşünmeden para harcayabilirken kitapları pahalı buluyorlar. Oysa onca bilgiye, emeğe, göz nuruna ucuz bile sayılır. Yeni şeyler öğrenmenin bedeli paha biçilemez...sevgiler...

Feyza Fidan dedi ki...

Tijenimmm önce maşallahhh demek istiyorummm :)) Ve sonra doğru kitapçıya :)))
Sevgiler..

:)den dedi ki...

Ben de eklemeden edemedim:) "Mutfakta Zen" grubunun üyesi değilim. Mayıs 2008'de blogumu açınca, buldum sizi. Tesadüfen demeyeceğim çünkü evrende tesadüfün olmadığını bilirim. Bir kaç aydır keyifle takip ediyorum blogunuzu, enerjinize çekiliyorum desem yalan olmaz:)
"Turunç Kokulu Düşler" tanıştığım ilk kitabınız.Blogunuzdaki tanıtım yazısından sonra koşa koşa gidip aldım. Yazarların sadece iltifatla değil, kitapları satın alınarak desteklenmesi gerektiğine yürekten inananlardanım.
Yaşamını ve yaşamları güzelleştirmek adına çıktığınız kutsal yolculuğunuzda sizi selamlamamak olur mu?
Yolunuz açık olsun...
Kitabınızı üstünde kocaman bir fiyonkla tüm sevdiklerime armağan edeceğim sevgiyle...

Tuğba dedi ki...

Yeni kitap çıkmış,benim dünyadan haberim yok:)
Hayırlı olsun Tijencim.
sevgiler..

Limonlu Kek dedi ki...

Sevgili Tijen, böyle bir açıklama yapmaya kesinlikle zorunluluğun yok ki! Bu işten kazanıp kazanmadığın veya ne kadar kazandığın hiç kimseyi ilgilendirmez. Benim en çok özendiğim severek yaptığın bir işin herkes tarafından beğenilmesi, bir çok yeri gezmen ve detaylarını yaşaman ve bizlere aktarman. Gerek blogundan, gerek kitaplarından, gerekse de dergideki yazılarından hayatın hoş ve tatlı yönlerini görmek beni mutlu ediyor. İnşallah daha nice renkli, sımsıcak ve dopdolu öykülere...

Tijen dedi ki...

Sevgili Neval,
Senin söylediklerin üzerine yapmadım bu açıklamayı inan. Yani kendini rahatsız hissetmeni istemem. Elbette kimsenin kazancı kimseyi ilgilendirmez ancak yıllardır konuştuğum kişilerin çoğu (diyorum ya, buna ailem de dahil) yazarlara verilen telifleri duyunca inanamamıştır. Bunları biraz da kitap yazmak isteyen, kitap yazarak geçimini kazanmak isteyenler için söyledim. Sen de diyorsun ya özendiğim severek yaptığın bir işin olması, bu işin beğenilmesi. Ne mutlu bana ki bu doğru. Aldığım her okur/dost mektubu yahut bir arkadaşımın "kitapçıdayken bir hanım senin kitabını soruyordu" veya "bir yerde biriyle tanıştım, kitaplarını çok sevdiğini söyledi" demesi benim için ödüllerin en büyüğü. Tabii insan emeğinin karşılığını da almak istiyor, bunu da yadsımak mümkün değil.

Tijen dedi ki...

Komşular dostlar,
Yorumlara yanıt yazamadım yine. Maya'cığımı yolcu etme zamanıydı, telaşımız vardı, işler birikmişti... Teşekkürler, hem kitaplara, hem yazılara söylediğiniz güzel sözlere.

dgül dedi ki...

Sevgili Tijen, güzel yüreğine, emeğine sağlık.
Hic kimseye olmadıgım kadar hayranımdır sanat üreten, hele hele de yazan insanlara...
Bir de sunu düsündüm yazını okuyunca; aceba hazır mirasın olsaydı yine bu kadar güzel üretebilir miydin, ya da yasamın renklerini, en ince detaylarını bu kadar güzel bir gözle görebilir miydin diye...
Emeğinden ötürü saygıyla ve sevgiyle öpüyorum ellerinden...

SOFRAM dedi ki...

Sevgili Tijen'ciğim yazdıkların çok doğru,çok acı bir şey emeğinin karşılığını alamamak,ama ne yazık ki,toplumumuzda okuma oranı öyle düşük ki üzülüyor insan. Ama tabii çocuklarımızın kitap okuması için de önce biz büyükler kitap okuyarak örnek olmak zorundayız. Çok şükür biz bunu çocuklarımızda başardık, dileğim bunun daha da yaygınlaşması...
Keşke dışarı kaçırılan eserlerimiz tekrar geri getirilebilse ama galiba biraz hayal...
Sevgilerimle...