
Bizde balıkçı meselesi biraz karışıktır. Malum.
Balık lokantasına gittiğinde,
ne hesap ödeyeceğini bilemezsin.
Çoğu zaman. İstisnalar var tabii.
Bir tanesi de Çanakkale'de idi.
Daha önce yazmıştım, arşivde olmalı.
Olay şöyle gelişmiştir:
Brigitte ile Ayvalık'ta gezilmektedir.
Gezilirken o mini hale girilmiştir.
Hani merkezde, Güler Pastanesi'nin karşısında,
küçümencik bir sebze-meyve hali vardır.
Bir kaç mandıra, bir kasap, ortasında bir çeşme.
İşte orada gezilirken dört kişiye rastlanmıştır.
İştahla balık yemektedir bu dört kişi.
Sorulmuştur. Nasıl? Biri döner der ki:
"Biz bu işi biliyoruz, inanın." İnanıyoruz elbet.
"Çok güzel." Peki dönüşte geliriz.
Karnımız acıktığında gitmişizdir.
Bir porsiyon sardalya ızgara söylemişizdir.
Porsiyonu küçük, onu baştan söylemeli.
Bir porsiyonda 6 adet temizlenmiş, ayıklanmış, ızgara edilmiş sardalya var. Taze. Temiz. Yanında çoban salata. Tazecik her şey. Bir tabakta pancar mezesi getiriyor ailenin genç kızı. Bir tatlı aile. Baba balıkları ayıklıyor, pişiriyor. Anne salataları yapıyor, kızları serviste. Birer tane de soda. Yediğim en ucuz yemek değil elbet. Simit, kaşar, çayla yemeği keyfe dönüştürmeyi bilince bu pahalıca kaçıyor. Brigitte'e kalırsa çok ucuz. Hesap 16 lira. Telefonu fotoğrafta var.
Ayvalık'ta, çarşı içindeki mini halde, bir minik balıkçı. Aile lokantası. Önünde iki masa. Hepsi bu!