24 Ocak 2007

Biraz da fuar

Cuma eklentisi. Ayın başı geldiğinde gazete bayilerinde bir hareketlenme olur. Önceki ayın dergileri geri gönderilmek için paketlenir, yenileri dizilir raflara. Bir heyecan, bir telaş. Dergiyi çıkaranlar, dergiye yazanlar, çizenler, dergi okurları... Bugün güneşli ve sıcacık bir gündü. Sabah yürüyüşüne ilaveten bir de öğle yürüyüşüne çıktım. Kitap eki çıkmıştı, Radikal aldım, Şubat sayısı bizim bakkala gelmişti, İpek'ciğim ne güzellikler yaratmış diyerek Sofra dergisi aldım. Tatlı arkadaşım, mis çilek, yine sevimli mı sevimli, yaramaz mı yaramaz güzellerle renklendirmiş derginin sayfalarını. Sevgililer günü için yarattıkları sadece tarifler değil. Süsler ve tabaklar da yaratmış yine. Hiç boş durmuyor ki bu kız. Kumaşlar bitiyor tabakları boyuyor, tabaklar bitiyor hamurlarla heykelcikler yapıyor. Ah güzel İpek'im, ne kadar yaratıcısın, içtensin, iyisin. Hep öyle ol. Tüm iyi niyetiyle ve heyecaniyla bir derginin sayfalarini güzelleştirmeye çalışmak ne heyecan verici. Emeğinin karşılığını her daim alman dileğiyle arkadaşım, her anlamda. (Sofra'nın yeni yayın yönetmeni Esra Öz'e de buradan kutlama mesajı gönderiyorum. Uzun ve başarılı bir yönetmenlik dönemi olsun sevgili Esra.)
*
Haydi biraz başka şeylerden bahsedelim. Söz vermiştim, Gourmex Fuarı ve Metro-Gastro Buluşması'na dair izlenimlerimi yazacaktım. Fotoğraflar yayınlayacaktım. Üzeri tozlanmadan yapmalı bunu. Ampuller sönmeden, mumlar üflenmeden, yemekler bitmeden.


Önce sevgililerimden biri. Değirmen. Yerlim markasıyla nefis ürünler üreten Gürsel Hanım ve ekibinin incelikli standından zeytinyağı, mis kokulu köy ekmeği ve yeni mahsul zeytinler bunlar. Linki yanda var biliyorsunuz. Güya oradan güzel şeyler alacaktım. Armutla incir sızbalı alacaktım mesela, kaşıklayacaktım canım tatlı çektiğinde, sonra o muhteşem turunç ekşisinden, salatalara dökmelik. Unutuverdim. Gün bitti, fuara elveda dendi. Sonra durdum düşündüm. Nasıl unuturdum?


Canım Ayşe'ciğim, güzel meyhanecim benim. Ayşe'yi bugünlerde pek çok yerde görebilirsiniz. Mesela Metro-Gastro dergisinin yeni sayısında Vefa Zat'ın 'Meyhanelerde hanımların sihirli eli' başlıklı yazısında. Ayşe'ciğim o güzel gülüşü ve kurduğu muhteşem sofralarla konuk olmuş bu yazıya. Bir başka yerde daha yer alıyor Ayşe ve kurduğu mekan Giritli. Zaman gazetesinden Sevinç Özarslan, 20 Ocak 2007 tarihli Cumaertesi eki için benimle yaptığı ot söyleşisinde Ayşe'ye ve onun otlarla ilgili görüşlerine de yer verdi. Bu yazıyı okumak için burayı tıklayabilirsiniz. Ayşe'ciğim her zamanki gibi doğruları söylemiş. Sevinç Hanım'a bu konuyu gündeme getirdiği için teşekkür ederim ancak şu gurme lafına hala sıcak bakamıyorum. BEN GURME DEĞİLİM. Nokta. İlle de neden herkes gurmeliğe layık görülüyor, bu önemli bir ünvan mıdır anlayamıyorum. Ben kendimi yemek araştırmacısı olarak görüyorum. Gurmelik umurumda bile değil. (Ayrıca geçtiğimiz hafta Yeni Şafak gazetesinin Pazar ekinde sevgili Emeti Saruhan'ın hazırladığı yazıda da hatalar var. Bu hata sanırım manşeti atan editör yahut sorumlu kişiden kaynaklanıyor. Beni 'doğal beslenme uzmanı' yapmışlar. Türkiye'de böyle bir uzmanlık alanı var mı? Ben duymadım. Ayrıca benim hiç bir konuda uzmanlığa soyunduğum falan yok. Araştırmacı diyorum kendime. Araştırıyor, okuyor, öğreniyor, yazıyor, anlatıyorum. Bir de verdiğim fotoğrafın altına 'yaşadığı Ayvalık'ın pazarından alışveriş ediyor' yazmışlar. Ayvalık'ı çok sevsem de orada yaşamıyorum. O fotoğrafı bir pazar ziyareti sırasında canım kadar sevdiğim biricim Zeynep'ciğim çekmişti. Galiba bundan sonra gazetelere röportaj verirken iki değil beş kere, on kere dikkatli olacağım. Aman yanlış anlaşılmasın, Emeti Hanım'a değil sözüm. Kimse gereksiz yere alınsın, kırılsın istemem.) Sevgili Nevin Filiz'den de görüş almış Sevinç Hanım. Buna da çok sevindim. Ayşe de Nevin de muhteşem iki kadın. Yüzünde güller açan. Melengeç'in de Giritli'nin de linkleri yanda var. Resme gelince, Ayşe'm, güzel kadınım Gourmex Fuarı'nda kurduğu standda (ona kalsa fuara falan katılmazdı ya dostlarını kıramamış yine ve bence fuarın en güzel standını kurmuş, kimse alınmasın) Bir Ot Masalı'nı da tanıtıyordu, sana yüzlerce teşekkür Ayşe! Bizi ne güzel ağırladın standında. O muhteşem otları yedik, cibezi, karahindibayı (sen radika mı diyordun ona?), turpotunu...


Fuarın hoş görüntülerinden biri. Mardin'in ikliçesi. Ya da diğer adıyla 'kliçe'. Mardin gezisi sırasında Aylin Öney Tan sayesinde tanıştığım tatlı mı tatlı bir Mardin aşığıyla karşılaştım fuarda. Florans'la. Nasıl sevindim. Şahım Gıda'nın sahibi Gürsel Yağcı'nın fuara katılacağını duyunca madem ben de İstanbul'dayım, ona yardıma gideyim demiş. Gürsel Bey'in ikliçeyi anlatışını duymanız gerekirdi. İnsanın içi sevinçle doluyor.


Kars'tayken size İlhan Koçulu'dan ve onun geleneksel yöntemlerle, ailesinden kalma imalathanesinde ürettiği gravyer peynirinden bahsetmiştim. Sonra da zaten Atlas dergisi'nde yazmıştım gravyer yapımının çocuk büyütürcesine zorlu sürecini. O yazıyı bulabilseydim linkini verecektim. Bulamadım. İlhan Bey de vardı fuarda. Ne güzel! Ayrıca geçen cumartesi fuardaki peynir panelinde de konuştu İlhan Bey. Ne yazık ki ben izleyemedim paneli. Çok sevgili bir dostla, harika bir kadınla birlikteydim. Yaşamın anlarını paylaşmak için. İşte yukarıdaki resim de Kars'ta, o muhteşem gravyer peynirlerini yerken çektiğim galetalı, gravyerli bir güzel anın kalıntısı.

Başka fotoğraflar da var aslında. Çekilememiş. Belki yarın çekip ekleyebilirim. Bir başka güzel insandan, Haşim Yunatçılar'dan bahsetmeden bitirmek olmaz bu yazıyı. Bozcaada'nın en özel insanlarından, adanın en eski şarap imalatçılarından olan Yunatçılar'ın dördüncü kuşağı Haşim Bey. Çamlıbağ markasının Cabernet-Kuntra kupajı benim en sevdiğim ikili. Haşim Bey bu damakta kalan, dimağda kalan şaraptan hediye etti. Bana da açıp tatmak düştü. Adanın kokusunu, tadını getirdi burnuma, damağıma. Adayı özledim. Adanın rüzgarını, kedisini, kargasını, Ümit'ini, Cem'ini. Habbele'deki ışıl ışıl gökyüzlerini, Ümit'in kurduğu sofraları, kahvaltı sonrası kahvelerini, bahçedeki lavantaları... Bu da böyle bir yazı olsun. Bir fuarı bitirdik. Sıra gelecek ötekine. Metro-Gastro'nun Ocak-Şubat sayısına dair bir kaç not eklemeden bitiremeyeceğim. Nilhan Aras'ın yine harikalar yarattığı dergide dikkatinizi çekecek pek çok yazı var. Ben söylemeyeyim, sürpriz olsun. Dergideki hamam yemekleri yazısını ben yazdım evet. Her zaman olduğu gibi, bu yazıyı hazırlarken pek çok dost yardımcı oldu bana. Hepsine sonsuz teşekkür. İyi ki varsınız, iyi ki dostsunuz, iyi ki bilgesiniz!

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Ne yalan söyleyeyim bugüne kadar otlarla aram pek iyi değildi. Yemediğim ot kalmadı fakat hiçbiri bende iz bırakmadı,ta ki "Giritli" nin standında "Cibez"i tadıncaya kadar. 'Aman tanrım bu ne lezzet' demek geçiyor insanın içinden, dedim de zaten. İlla ki Giritli'nin aşçısının sihirli parmaklarının bu lezzette ciddi payı vardır ama Cibez'in sihrini de yabana atmamak gerek. Bir gün yolunuz Giritli'ye düşerse Cibez yemeden ayrılmayın, çok büyük kayıp olur. Hatta siz mutlaka yolunuzu Giritli'ye düşürün.

Adsız dedi ki...

Ne güzel resimlemişve anlatmışsın ,yüreğine sağlık....Anneciğim de bilir otları ve bahar gelince yazlık gezilerimizde kırlara çıkar toplardı.Bir daha ki toplama işleminde ona yardım edip öğrenmeliyim sanırım :)

Selam ve sevgilerimle...

B5 dedi ki...

BIR OT MASALI?
Kitabinizi listeme ekledim. Türkiye´ye gidersem kesin alacagim.
Otlar benim cok iyi bilmedigim bir konu. Merakimi giderebilecegimi düsünüyorum.

Adsız dedi ki...

Senin sayende bu güzel fuarı gezmiş olduk böylece :))

Hülya dedi ki...

Sevgili TİJEN;yazını zevkle okudum.Kars gravyerini ne kaliteli resmetmişsin,bir tadımlık alasım geldi hemen.)Ayvalık güzeldir,pazarı yemyeşildir,yol yol zeytinyağı kokusu alırsınız bilirim.1 yıl yaşadım orada.Sevgiyle de yadederim.Teşekkürler,o günlere götürdüğün için...

Tijen dedi ki...

sevgili muzi, serin mavi, hülya, pembeli ve B5,
kusura bakmayın yorumlara yorum yazmadım. bu aralar biraz kendi içimde kalmaya çabaladığımdan. başka bir nedeni yoktur.
çok teşekkürler yorumlarınıza.

Adsız dedi ki...

sevgili tijen siteni uzun süredir takip ediyorum ve çok beğeniyorum..çok güzel konulara değiniyorsun çok hoş yazıyorsun..otlarla aram çok yoktur ama kitabını merak ediyorum inşallah almayı isterim..sevgili tijen antalyada yaşadığınızız biliyorum .sizden bir ricam olacak(belkide arşivinizde vardır şu an inceleyemiyorum)kayınpederim antalyadan konyaaltından ev aldı 2 sene önce kışları kayınvalidemle kalıyorlar yazlarıda bize bırakıyorlar geçen yaz 15 gün kaldık çok gezdik çok sevdik antalyayı(otellerdeki hd sisteminin olumsuz etkilerinden dolayı antalyaya çok gelmeize rağmen otelden pek çıkmıyorduk)sizden ricam ANTALYADA NE YENİR NE İÇİLİR NEREYE GİDİLİR ÇEVREDEKİ YAKIN YERLERDE NE YENİR MESELA OLİMPOSA GİTTİĞİMİZDE ÖZELLİKLE NE YEMELİYİZ.vb gibi şeyler içeren bir dosya hazırlayamazmısınız? yada bir kitap dergi gibi şeyler varmı çok kapsamlı olmayabilir sizin gibi yaşadığı yerle gerçekten ilgili ve bilgi dolu birisinden alacağım her öneri benim için çok önemlidir emin olun antalyada ne yenir sorusuna migrosun üst katındaki restoranları tarif edenlerin olduğunu tahmin edersiniz değilmi.umarım sizi zorlamamışımdır.şimdiden teşekkürler sevgiler..

ZUHAL YALÇIN'IN KARNAVALI dedi ki...

Canım Arkadaşıııım sen lütfen olanları düşünmemeye çalışırmısın?Hayat bir oyun unutmamak gerek bazen biri çarpıp koşarken düşebiliriz bazen de hiç tanımadığımız birinden bir parça çikolata ikram edilip canımızın acısını unutabilir ve kaldığımız yerden ayağa kalkar silkelenip yolumuza devam ederiz.Hadi bakalım silkelenme zamanıdır.Bloğumda bir sürpriz seni bekliyooor;)))Çok öpüyorum seni;)Bu arada Fuara gideceğini keşke haber verseydin birlikte turlardık ama sen beni geldiğin de hiç aramıyorsun ki;(Ben tel nolarımı daha önce vermiştim halbuki;(Neyse bi daha ki sefere inşallah;)))
SEVGİYLE KAL...VE HEP MUTLU OL...

Tijen dedi ki...

sevgili beste,
antalya'ya geleceginiz zaman bana internet adresimden ulasirsaniz bildiklerimi sizinle paylasirim.
*
zuhal'cigim,
sen verdin telefonlarini falan da bende is var mi saniyorsun sen? yetisemiyorum ki hiç bir seye. zaten dedim ya, bu sefer sadece 3 gün sürdü istanbul. sefa bile edemedim, burnumdan geldi.