19 Nisan 2006

Başkadır bozkırda baharlar

Afyon’dan dün aksam döndüm. O ne yorgunluktu öyle. Güzeldi bir yandan. Yetiskin olmak demek, çocuklara karsi toleransli olamamak demek bazen. Iste sinirlarin zorlandigi günlerden bir kaçi yasandi. O gencecik yüzlere bakip hüzünlenmemek elde degil. Bir kaçini kenara ayirirsaniz, çogu için gelecek var mi? Televizyonlarda gördükleri sarkicilara ve futbolculara özenip, ezbere dayali bir sistemde egitim görüp, batinin üzerimize boca ettigi ve bizimkilerin de taklit ettigi bir garip çöplük yiyecekleri grubuyla karnini doyuran, susuzlugunu kesen, tektiplestirilerek hayata atilacaklar bir dolu ‘deli’ kanli çocuk. Ya sonra? Zor zamanlar. Bazen “iyi ki vakti zamaninda okulu bitirmisim” derim. Demeye de devam ettim. Gittigimiz okullarda biçakli saldirilar olmamistir herhalde, sormadik. Aralarinda dünya kadar fark olan çocuklar tanidik. Ilk günün son duragi olan Aydın Doğan Bilim ve Sanat Merkezi’nde gördügümüz çocuklar mesela, piril pirillar. Zeki bakislari, ilgili halleri, duruslari, özgüvenleri insana “yasasin, iyi ki böyle çocuklar da var” dedirtiyor. Sanatla, müzikle ilgililer, annelerine siir yaziyor, duygularini öyküyle ifade ediyor, müzikle, resimle ugrasiyorlar. Yakinda siir ve öykü kitaplari çikacakmis. Kimileri yazmis, kimileri resimlemis. Bir de dergileri var. Tıfıl adinda. Pek hoslar. Mesela ‘kakarakikiritür’ kösesi pek eglenceli. Çizgileriyle, sözcükleri kullanislariyla bu çocuklarin ileride de özel insanlar olacagini farkediyorsunuz.

Içlerinden biri vardi ki, o kocaman güzel gözleriyle etkiledi beni. Adini sordum Hasan Hüseyin’mis. Fotograflarini çektim, poz verdi bana. Daha pek çok resmini çekmek isterdim ya üçünün arasinda en iyisi buydu. Ne mutlu ailesine, Hasan Hüseyin gibi bir evlatlari oldugu için. Bu karsilikli bir duygu olmali. Ne ekersen onu biçersin diye bosuna söylememis herhalde atalarimiz.

Programi sirali olarak anlatacak olursam söyle: Pazar sabahi Antalya’dan yola çikip, bahari yavas yavas arkamda birakarak yol aldim Afyon’a dogru. Kibris akasyalarinin bir resmini yayinlamistim ya geçenlerde, iste onlarla doluydu yol. Ne güzeldi rüzgardaki salinislarini görmek. Yükseldikçe, bahar gerçekten de geride kaldi. Yer yer bahara durmus agaçlar aylardan nisan oldugunu animsatsa da, bildigim, alistigim bahar daha yeni patlamaktaydi yükseklerde. Afyon bozkirin en orta yerindedir, bilirsiniz. Anadolu’nun pek çok yerinin kesisme noktasindadir. Yol boyu mermer fabrikalari, hashas tarlalari ve Afyon’a yaklastikça da alisveris merkezleri, mola mekanlari karsilar sizi. Hayiflandigim bir sey varsa, o da hashas tarlalarinin beyazla mora büründügü bir zamanda girememis olmak Afyon’a. Mayisi, mayisin belki de sonlarini beklemek gerek onun için. Öyle dediler. Hashaslar seyreltilmekte bu aralar. Ilçelere giderken yol boyu tarlalarda gördügümüz kadinlar, seyreltme isiyle mesguldü. Ne de güzel salatasi olur o hashaslarin! Çocuklar bana hashasla yapilan yiyecekleri siraladilar, istedigimde. Lokul, agzı açık, mantı (ama bildigimiz manti gibi degilmis), ‘gatmer’ (siz ona katmer diyor olabilirsiniz), hamursuz, haşhaş karması. Bu pekmezle yapilan bir tür tatli. Hashasla pekmezin karisimi. Peki hashas sürtmesi mi (yani ezmesi) yoksa hashasin kendisi mi karistiriliyor pekmezle? Bence hashasin sürtülmüs hali. Ki pek güzeldir. Yiyenler bilir. Tabii bunun için elimdeki kaynaklara bakacagim. Ama simdi degil. Önce bu yaziyi bitirip yayinlamak, sonra hal bulabilirsem pazara gitmek istiyorum. Yoksa cumaya mi devretsem hakkimi?

Konaklama tesisi Oruçoğlu Termal Tesisleri. Kütahya yolunda, yine bozkirin ortasinda kurulmus kocaman bir merkez. Brosürünü almadim, ancak eminim internette Oruçoglu yazdiginizda pek çok bilgi bulacaksiniz. Günlerden pazar ya, Afyon’dan da günübirlik banyolara gelenler var. Bileydim tek sansim oldugunu, kür merkezinden hiç çikmazdim. Yine de akillilik edip bir masaj yaptirip bir de bitki banyosuna girebildim. Iyi ki de yapmisim. Sonra bir daha firsatim olmayacakti çünkü. Bana göre bütün diger büyük ve çok yildizli otellere benziyor Oruçoglu. Çok bayildigim bir sey degildir kalabaliklarin, açikbüfe yemeklerin, çoluk çocuk gürültüsünün oldugu yerler. Her yastan insan var. Kimi sifa bulmaya gelmis, kimi dinlenip tatil yapmaya, kimi de bizim gibi festival konugu. O aksam sadece ben varim otelde. Açilis konseri için birinin beni almaya gelecegini aksam yemegine indigimde ögreniyorum. Öyle de basim agriyor ki. Söylenilen saatte asagida, lobideyim ama gelen giden yok. Meger bir araba gelmis ve beni göremeyip dönmüs. Firsat bu firsattir deyip erkenden yataga. Sabaha dinç kalkmak gerek. Bileydim ki program gün boyu ordan oraya kosusturmayla geçecek, bir saat daha ekleyebilirdim uykuma. Kahvaltidan sonra Afyon’un Sinanpaşa ilçesine yol alacagiz. Kimler var? Yazar ve sinema elestirmeni Rıza Kıraç. Onu Doğan Kitap’tan çikan roman ve öyküleriyle, belki de Zaman gazetesinde ve zaman zaman Radikal’de yazdigi sinema elestirileriyle taniyorsunuz. Rıza çocuklara ‘Hikayemizi kim anlatıyor?’ baslikli bir konusma yapacak.

Fotografini gördügünüz Aydın Yavaş benim hemsehrim. Eskisehir’de egitmenlik yapan Aydın, Türkiye’nin tek panflüt sanatçisi. Dünyaca ünlü panflütçü George Zamfir’in ögrencisi olmus, onunla sahne almis bir sanatçi Aydın. Rus piyanist Alexander Mekaev’le birlikte çocuklara küçük bir dinleti sunuyorlar Sinanpaşa Çok Amaçlı Lise’de. Ayrica Aydın onlara panflütün tarihini anlatiyor. Binlerce yil önce Anadolu topraklarinda kesfedilen bir müzik aleti panflüt. Tanri pan’i biliyorsunuz tabii. Peki ya esek kulakli kral Midas’i? Iste Aydın Yavaş çocuklara panflütün tarihini ve onun nasil da en iyi müzik aleti seçildigini anlatiyor. Arada bir kaç parça da çaliyor. Ne güzel o duru sesi dinlemek.

Ögle yemegimiz Sinanpaşa’dan Afyon yoluna dogru çikildiginda yol kenarinda bir otel ve benzinligin yanina kurulu bir cennet bahçede. Baska olur Anadolu bozkirlarinda bahar. Bir baskadir gökyüzü. Resim bunun ispati degil mi? Ben yemesem de Afyon’a gidip sucuklu bir sofraya oturmadan olmaz. Izgarada pismis sucuk yaninda izgarada domates ve biberle birlikte geliyor.

Bu tabagi ödünç alip resimledim. Vallahi sirf sizin için! Yemekten sonra tatlidan da tatli gelen panflüt dinletiyisle sarhos olduk. En sansli dinleyiciler bizdik elbet. Bir salona tikilmak zorunda kalmadan, doganin en ortasinda, kus civiltilariyla dinlenen müzik son kalan sinirlerimizi de alip iyice pelte kivamina getirdi hepimizi. Kurbagalar bile seranadi kesip dinledi!

Ögleden sonra bu sefer Sinanpaşa Ortaokulu’ndayiz. Çocuklar bizi sopalarla karsiliyor! Korkmayin canim, dövecek degiller elbet. 23 Nisan hazirliklari. Dün gittigimiz Çay Lisesi’nde ise bu sefer 19 Mayıs’a hazirlanan kizlari görünce ben biraz lise günlerime döndüm dogrusu. Ama öyle uzak ki o günler. Ben miydim onlari yasayan bilemez oluyorum bazen. Liseyi bitireli 24 yil olmus. Böyle söylemek bile bir garip. Çok mudur 24 yil? Yoksa dün mü yasanmistir o günler? Hiç yasanmamis da olabilir mi dersiniz? Aksamüzeri Aydın Doğan Bilim ve Sanat Merkezi’ndeki ögrencilerle karsilasmak, yukarida söyledigim gibi, içimize su serpti. Aksam Alexander Mekaev’in piyano resitali var. Kaç yil geçti resital dinlemeyeli? Bunun da bir pratik oldugunu, aksam aramiza katilan öykücü Ethem Baran (Ethem Baran'la Eşin Cini adli yeni öykü dergisini konustuk. Ikinci sayisini aldigim, farklı ve özenli buldugum dergide Ethem Bey'in de bir öyküsü var. Üçüncü sayida da onunla yapilmis bir söylesi okuyacakmisiz. Öykü sevenler için bir vaha bu dergi. Daha almadiniz mi?) ve Rıza Kıraç’la konusuyor, hemfikir oluyoruz. Ben mesela, kirlarda, yanibasimda bir kadeh sarap ve basit de olsa renkli ve güzel yiyecekler esliginde, doganin renklerine karismis bir dinletiyi bin kere, on bin kere tercih ederim. Aydın Yavaş’ın mini resitali onun için içimize isledi belki. Boston’da gittigim kir konserlerini animsadim. Bizim Charles nehri kiyisindakiler mesela, M.I.T Üniversitesi kampüsünde, Harvard’daki konserler... Yine durup düsünmeden edemiyorum. Ben miydim onlari yasayan?

Peki yemek? Neler yedin? Neler aldin? Pek bir sey yedim diyemem. Açikbüfeleri sevmem pek dedim ya. Afyon’a ait bir tek ufak parça kaymakli ekmek kadayifi var listemde. O da fazla tatli geldi, alisinca az tatli tatlilara. Sabah kahvaltilarinin hit parçasi, Hüseyin Başkadem’in “çocuklugumuzda evde hep yenirdi. Biz eşek zeytini deriz. Limonlu, zeytinyagli salamurada bekler ve evde mutlaka bulunurdu” dedigi iri yesil zeytin. Disarida yesil zeytin yemeyi de pek sevmem, limon tuzu fazla kaçmis olur. Ev zeytini gibi degildir pek. Ama bunlar pek lezizdi. Zaten ikinci gün kahvaltimi simit, beyaz peynir, domates ve esek zeytini ile yaptim. Bakin o güzeldi iste. Ilk günün aksamüstü bilim ve sanat merkezine geldigimizde, merkezin alt katindaki okulda simit satan bir ögrenciyi görünce, onunla sohbet etmeden edemedim. Adi Tuba bu güzel simitçinin. Aslinda simitçi degil tabii. Ögrencilerden biri. Pek güzel bir kizdi Tuba. Nöbetlese simit satiyorlarmis. Pek rastladiginiz bir uygulama degil degil mi? Festivali düzenleyen Hüseyin Başkadem’den bahsetmeden olmaz. Afyonlu bir ailenin çocugu Hüseyin Başkadem. İstanbul’da, Kartal’da bir okulda müzik ögretmenligi yapan bir müzisyen. Yillardir en olmayacak islerden birini basarip Afyon’da klasik müzik ve caz festivali yapiyor. Sadece müzik dinletmiyor, konuklarini ilçe okullarina götürüp çocuklara okulda dinletiler ve konusmalar yaptiriyor. Müzisyenler, edebiyatçilar, modacilar, tiyatrocular... Kimler gelmemis ki bu sayede Afyon’a? Tan Sağtürk’ten Işıl Özgentürk’e, Tilbe Saran’dan Nedim Gürsel ve Tuna Kiremitçi’ye pek çok konuk Afyon’un ilçe okullarinda söylesiler yapmis, sanati, edebiyati anlatmis. Sansli degil mi simdi bu çocuklar? (Hüseyin Başkadem hakkında daha fazla bilgi isteyenler internetteki herhangi bir arama motorunda adını yazsınlar, bakın bakalım neler çıkacak karşınıza? Belki bu çıkmaz ama: Bu adam Nazım Hikmet'e benziyor! Hem de çok. Bence.)

17 yorum:

Sibel dedi ki...

Hoşgeldin ablacım! Ne güzel bir gezi olmuş senin için. Pek birşey yemedim demişsin ya, Afyon'un şahane ekmeğini ıskaladığına üzüldüm açıkçası.. Yoksa yedin de yazmadın mı? Şahane olurdu o ekmek, patatesli yapıyorlardı sanırım, hafif de ekşimsi olurdu. Ben öğrenciyken yolumun güzergahı Afyon'dan geçerdi, gece uykumun arasında mola verildiğinde mutlaka iner kocaman ekmekler alırdım. Birkaç gün boyunca kızartıp kızartıp yerdik. Müşterisi de pekçok olurdu, her defasında sayıyı artırırdım:) O kadar uzun zaman oldu ki yemeyeli?

Aaa bir de camız kaymağı vardı bak! Gerçi o yaramaz, kalori bombası:) Ama bir lokması bile ömre bedeldir yani!

Tijen dedi ki...

sibel'cigim elbette afyon ekmegi yedim. otelde kahvalti ve yemeklerde ondan da veriliyordu, tabii ki onu seçtim. ama dönüsüm biraz macerali oldugundan (film gibiydi!) hiç bir sey getiremedim. onun yerine isparta otogarindan yine bir baska leziz ekmekten, isparta ekmeginden aldim! kaymak da yedim, ama yine yanimda getirmedim (malum nedenlerden!)
tijen

ycurl dedi ki...

eklemeden edemeyecegim. Bir de baharda bozkira yapilan tren yolculuklari guzeldir :)

Doruk dedi ki...

Pek kısa sürmüş bu gezi, Afyon'a inip çarşıyı bile gezememişsin, üzüldüm. Sanki sen gezip anlatınca ben gitmiş gibi olacaktım, öyle burnumda tütüyor ki. Yine de güzellikler çıkartmayı bilmişsin bu geziden de, en güzeli de tabii çocuklar. Yine de gitmişken böreklerini tatmanı isterdin, olsun be Tijen'ciğim, yine gidersin, hatta belki bir gün birlikte gideriz.
Hoşgeldin evine:)

Adsız dedi ki...

Pab flütü ben de çok severim ama Türkiyede bu sadece bir kişinin bu işin ustası olduğunu bilmiyordum. Sayenizde öğrenmiş olduk.
İyi organize edilmiş gezilerin/yolculukların insan ruhu için besleyici olduğunu düşünüyorum. İhmal etmemek ilk fırsatta teferrüc eylemek lazım :)

Adsız dedi ki...

pab mı, pan flüt tabiki :)

Tijen dedi ki...

kesinlikle haklisin ycurl! eskisehir'de dogup büyümüs biri olarak trenlerin hayatimda hep bir yeri olmustur. bayilirim ben de tren yolculuklarina.
*
sevgili dersaadet,
ben de bilmiyordum bir usta oldugunu. aydin'i tanidigim için çok mutluyum dogrusu. benim de ruhum beslenmis olmali ki, bu sabah klasik müzikle baslamak istedim güne!
*
burcu'cugum sorma! hüseyin bastan bize programi söylemedigi için ben zannettim ki pz.tesi sabahtan konusma yapip ögleden sonra da serbest olacagim. ne mümkün? arada 15 dakika uzanma vakti bile olmadi. sali da isim 2 gibi bitince, o yorgunlukla afyon'a inip gezecek hal bulamadim kendimde. bir dahaki sefere insallah.
tijen

Margot dedi ki...

Oh Oh Leyleklere yine havalarda isabet etmişsiniz kardeşçiğim :)
Havalar da güzelleşti, senin bu gezi yazıların iyice provakatörleşti, bilgin olsun! ;)

Tijen dedi ki...

çigdem'cigim,
senin yolun gelmis anlasildi! cem'i ayarla da geliverin burlara. gisela denize girmeye baslamis, ben de haftaya çirali yolcusuyum insallah! bir kaç gün dahi olsa orayi tadayim. çok özledim.
*
margot'cugum,
sorma daha ne geziler var! simdilik söylemeyeyim de fazla istah kabartmasin degil mi ama?
tijen

Safran dedi ki...

Sevgili Tijen, yazın Eğin'e gitme ihtimalinin olması beni çok mutlu etti ve heyecanlandırdı...Yolculuk yaptığın yerler hakkında okuduğum güzel yazıların bana oraları hiç bakmadığım açılardan görme fırsatı verir hep, biliyorum ki bu Kemaliye için de farklı olmayacak...Orayı babamdan çok dinledim, bir de senin kaleminden okuyabilecek olmak beni çok mutlu etti şimdiden...Yolculuğunun daha keyifli olması için gerek babam gerekse ben elimizden gelen herşeyi yapmaya hazırız, yolculuk öncesinde haber vermen yeterli, sevgiler :)

cay saati dedi ki...

Yazilarinizi siir okuyormusum gibi zevkle okuyorum ,ruhum gittiginiz yerlerde dolasiyorsanki..
gezemeyi cok sevip gezememek cok kötü,bende bundan sonra ufak tatillerimi görmedigim yerleri görerek degerlendirmek istiyorum,umarim gerceklesir bu istegim,
sevgi&saygilarimla

Nezaket dedi ki...

Sevgili Tijen, hosgeldin. Ne guzel yazmissin yine, seninle gezip, gormus gibi oldum inanki, agzina saglik. Sevgilerimle

Tijen dedi ki...

sagolasin sevgili nezaket.
daha görecek çok sey vardi ve buna hayiflaniyorum ama ne yapalim, gördüklerimizle yetinip tadini çikaracagiz.
*
sevgili hülya,
su memlekette görecek öyle çok yer, taniyacak öyle çok insan, tadacak öyle çok lezzet var ki ben hep ülke sinirlari içinde gezinmek istiyorum bu ara..
*
çok sagol sevgili safran!
ne güzel olur, tanidik birinin tecrübelerini dinlemek, yardim almak. çok sevinirim. insallah gerçeklesir. görmek istedigim çok yer var da bazen hepsi gerçeklesemiyor. umarim bu gerçeklesir!
tijen

sahra dedi ki...

tijen hanım bloğumuzda isminizi görünce girdim buraya .ama bu sucuk domates bana gece gece eziyet oldu. istesen bulunmaz. görmezden gelsen o hiç olmaz ne diyim size afiyet olsun. anlattığınız mekanlar hoş. bu ülkenin her yeri hoş elinize sağlık

Tijen dedi ki...

sevgili sahra,
ben de yemedim zaten sucugu, üzülme, esitiz! dedigim gibi, ödünç alip fotografladim, sonra sahibine verdim. etyemez olunca insan...
tijen

Hanife dedi ki...

Tijen'cigim,
Yazini yine bir solukda okudum. Afyon'da hic kalmadim ama ugradim cok kereler, Usak'a giderken. Biz aileden Usak'liyiz. Yemek kulturleri cok yakin o yuzden, yazdigin bir cok seyi biliyorum, icim gitti diyebiliri; Mesela tahinli hashas. Orada bahsedilen dogru tahmin ettigin gibi hashasin ezilmis halidir, ben cocukken pek hoslanmazdim ama simdi olsa diyorum kasik kasik yemem mi:) Hashasla yapilan corekler, ekmekler, 'gatmee' ler, tadina doyulmaz..
Icim gitti, sagolasin arkadasim..

Adsız dedi ki...

belgin mızıka çalmıştım küçüklüğümde babamın çokhoşuna giderdi keşke çalabilsem şimdide mandolinde almıştı bana mırıldanırdım çalarsanızgitarda alırım derdi bizdeoyetenek yoktu bizde ahenke org almıştık kursunada gönderdik çalamadı babam çocuklarımda yetenekyoktu torunlarrdada yok dedi ben üzülmüştüm mızıka çaldığımı bugünkü gibi hatırlıyorum