11 Ekim 2008

Markalara para ödemek/Dolabınızda neler var?

New York Times gazetesi pazar ekinin bu haftaki konusu yiyecekler. Önemli bir konu. Hele de kriz dönemlerinde, hele de küresel ısınmadan bahsedilen, yiyeceklerin gitgide daha pahalı, daha ulaşılmaz, daha üretilmesi zor hale geldiği bir dönemde. Hani oturup çevirmeye vaktim yok, keşke İngilizce bilmeyenler için çevirebilsem ancak oradaki söyleşilerden birinde (ilginç bir söyleşi) farklı alanlarda yiyecek işiyle uğraşan -yazar, çiftçi, aktivist, yönetmen vs- kişilere buzdolabınızda ne var diye sormuşlar ve söyleşilerin ses kayıtlarını vermişler. (Bu konuyu yakında bizim gazete veya dergilerden birinde görürseniz şaşırmayın tabii, aa ne güzel fikir diyen bir ben olmayacağım muhtemelen.) Bu kişilerden biri Anne Lappe. Bir dönem Amerikalıların evlerine yerleşmiş olan (milyonlarca kopya satıldığını biliyorum) "Diet for a Small Planet" (Ufak Bir Dünya için Beslenme) adlı kitabın yazarı Frances Moore Lappe'nin kızı Anne Lappe. 2002 yılında annesiyle birlikte Small Planet Institute'u (Küçük Dünya Enstitüsü) kurmuşlar. Anne, buzdolabında "marka" yiyecekler bulundurmadığını, çünkü bu yiyeceklere ödenen paranın büyük bir kısmının firmanın ürünlerini pazarlama faaliyetlerine gittiğini söyledi. Onu dinledikten sonra gözümün önünde markalar uçuşmaya başladı. Hepsi de sağlığımızı düşünen (!?!?) ve market raflarını dolduran markalar. Tereyağı gibi yapan margarinler, kolesterolümüzü düşüren, gazımızı gideren süt ürünleri, yemeklerin tadını mükemmelleştireceği iddia edilen tabletler/tozlar, misler gibi ev çorbalarımızı rafa kaldırtan yapay lezzetlendiricili hazır çorbalar... Daha dün, büyük Amerikan pizza zinciri Pizza Hut'ın adını Pasta Hut olarak değiştirdiğini, bundan böyle pizzadan çok makarna satacağını, salatalarının çok daha sağlıklı ve leziz olduğunu iddia ettiklerini okumuş, yaşadığım kentteki bir McDonald's'ın önünden geçerken kızartmalarının trans yağ içermediğinin üzerine basa basa ilan edildiğini görmüştüm. Yaaa arkadaşlar, bu büyük markalar hep bizi düşünüyorlar. Ne şanslıyız! (Mehmet Vuran dostumuz dolabında neler olduğunu yazmış, belki siz de paylaşmak istersiniz?)
(Bir not daha: Elbette markalı ürünlerden kastım büyük, çokuluslu, ana gıda ürünleri dışında kalan markalar. Yani buzdolabınızdaki sütün, yoğurdun, tereyağının markalı olması değil sözünü ettiğim şey. Türkiye'de bu tür yiyeceklerin markalı olması herhalde özellikle önemlidir.)

33 yorum:

Adsız dedi ki...

SOrma gitsin! Hiç inandırıcı gelmiyor bana da...Düşünülüyormuş gibi hissetmiyorum aksine paramı daha fazla nasıl alacaklarını düşünüyorlar gibi geliyor.

ece arar dedi ki...

tijenciğim, bizi çook düşünen markalara şu yazıyla yanıt vermek istemiştim ben de;
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=58807,10,164

sevgilerimle

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Aa! Düşünmezler mi yoksa?
:))
Yoksa, sadece düşünür gibi yaparlar ki, daha çok para kazanmak garantisi eksilmesin mi?

Mehmet Vuran dedi ki...

Bizim dolapta da, genellikle yoğurt, süt vs gibi şeyler var. Zaten onlar da bizim yetiştirdiklerimizden. Bir de kalan yemekler oluyor doğal olarak. Meyve sebzenin ise dolapta durmasına gerek yok, çünkü dalından koparıp gelip tüketiyoruz zaten:)

Tijen dedi ki...

Ece'ciğim,
Pek hoş olmuş bu yazı. O reklam o kadar eski mi yahu? Sen bu yazıyı 2006'da yazmışsın, sanki dün gösteriliyordu o reklam, zaman bu kadar çabuk mu akıp gidiyor?) Çok güzel bir kitap vardı, McDonalds ve diğerlerinin büyüme stratejilerini de anlatan, Hamburger Çağı olabilir mi adı? Kütüphaneme bakmam lazım!
*
Mehmet dost,
İyi etmişsiniz dolaptakileri söylemekle, belki bir akım başlatırız kimbilir?
*
Aa tabii düşünürler ekmekçi hatun, düşünmezler mi hiç?
*
Doğru diyorsun Hande'ciğim.

neslihan erzincan özgür dedi ki...

sanırım küçük şehirde yaşamanın avantajı bizim dolaplarda da genellikle hep doğal ürünler bulunur.en fazla pastörize süt markalıdır:-)))sevgilerimle...

Adsız dedi ki...

Tam olmasa da markalardan uzak yaşamaya çalışıyorum nereye gideceğini bildiğim markaları almak istemiyorum yağı peyniri kaynağından almayı tercih ediyorum meyve sebzeyi pazardan makarnayı unu pirinci bulguru köyümden mc donaldsa gitmek yerine köşedeki hamburger gözümün önnüde daha br seviiyorum herkes kendini düşünmeli sağlını cebini reklam da gerekli ama dozunda yerinde

sevgilerr

pastacı cafe dedi ki...

çok gerekli bir konuya değinmişsin tijen söz konusu olan sağlıklı gıda tüketmek ve mağlesef günümüz ürünlerinde bu mümkün değil aldığımız çoğu üründe sağlığımızı tehtid eden unsurlar içeren bir çok madde bulunmakta:(üzülerek söylüyorum ki kullanmaktayız mecbur bırakılmaktayız belkide...

Zehra Gürgen dedi ki...

Çağımız kanser çağı olunca bu yazıya duyarsız kalmak imkansız. Evimin bahçesinde yazın lezzetli kayısı,kışın mandalina ve portakal yanında birde iki çeşit ayva veren ağaçlarım, iki çeşit üzüm asmam ve turuncum var.Kızıma ağaçtakiler bitene kadar meyveyi dalından yediriyorum.KAlanı pazardan.Şimdi bahçeye biraz sarımsak ve soğan ektik kızımla.Bir saksıyada maydonoz tere vb ekeceğiz.Ama süt yoğurt ve makarna marka :( Allahtan evimize hazır çorba,sos vb girmiyor.Ama girenlerde de azımsanmayacak kadar raf ömrünü uzatan maddeler var.Bahçeye sığsa birde inek alacağım :))

Tijen dedi ki...

Vallahi öyle Neslihan!
Küçük yerde yaşamanın güzel yanlarından biri bu.
*
Kesene bereket Yeşim!
*
Sevgili Sena,
Hepimize görev düşüyor bilinçlenme konusunda.

bir demet feslegen dedi ki...

Tijen'cim
Bahçeli bir evim yok, köyüm de yok ki ordan gelsin, tüketelim..
Güya sağlıklı olsun diye "organik"yazan herşeyi alıyoruz pazar ya da marketlerden..Ama ne kadar güvenilir bilemem, vicdanlarına bırakıyorum yetiştiricilerin..
Sevgiler

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

bu önemli elbette..
SİZlere çok daha Söz düşmeli bu konularda. !!!
kalabalıklaşan dünya nüfusu önünde , başka çözümler artık imkansıza yaklaştı.
bazen diyorumki : ''bunlar galiba iyi günler ''
insan sayısı daha çoğalınca, susuzluk artınca,
arsalar - ormanlar sitelerle dolmaya devam edince .............
............ vs vs vs

:(((((((

a_y_s_e dedi ki...

cok haklisiniz. Bu uygulamanin farkina insan burada yasamaya basladigi zaman daha da farkina variyor... Ben alabildigim herseyi (generic) yani dukkanin kendi markasindan almaya calisiyorum- ozellikle CVS gibi dukkanlarda fiyat farki oyle buyuk oluyor ki..

Burada (ve artik sanirim Turkiye'de) bazi dukkanlar sebze meyvalarini plastik/karton paketlerde satmaya basladilar... Cilek, blueberry gibi ezilecek ufak meyvalari anlayabiliyorum, ama kabagi bile paketlediklerinde cok kiziyorum. O sebeple genelde ciftci pazarlarindan aliyorum, daha sebze-meyvayi direk sepete ativeriyorum plastik torbalara koymadan...

Bu konular hakkinda yazmaya calisiyorum zaman zaman blogumda, oraya da beklerim.
herzamankiben.blogspot.com

Tijen dedi ki...

Sevgili Zehra,
İnek aldığında beni de davet et olur mu? Beraber yoğurt mayalarız.
*
Ah Eda bizde de durum öyle. Ben sadece bir kaç noktaya dikkat çekmek istedim bu yazıda. Yoksa tabii ki bazı ürünlerde (özellikle süt ve süt ürünlerinde bu önemli) bildiğimiz, tanıdığımız markaların ürünlerini alacağız. Yazıda değinilen şey çok büyük Amerikan şirketleri (veya uluslararası markalar), yani bu Pınar'ın, Sütaş'ın vs. ürünlerini "marka" oldukları, reklam yaptıkları için almayalım demek anlamında değil.
*
Nunu haklısın, hepimize çok büyük görev düşüyor.
*
Sevgili Ayşe,
Al benden de o kadar! Marketlerde paketlenmiş ürünleri almaya (hele de sebze ve meyvede) elim hiç gitmiyor. O yüzden de pazarımı çok seviyorum ya!

zarpandit dedi ki...

yalan hepsi maşallah iyi atıyorlar ama :)

orneğin burger king manyagı biri olarak trans yag yok dediklerinde tabi tabi diye kafa bulmustum ki devamlı yediğim yer..

annem eve o tabletleri nasıl oluyorsa1 ay dayanan sutleri yogurtları asla almıyor cam şişe gunluk sut ev yapımı yogurt herseyi incelenmiş yumurta ve GDO suz herseyi sagolsun ogrendim birazıkta bizim duyarsızlıgımız tijen ablacım..

ailelerin yetiştirememesi..

bende bu konuda annem bu kadar dikkatli oldugu halde hala saflıklar var!

dogal corba varken ne hazırı deyip hep en tazesini ogretti..ve simdilerde onume konan corbanın hazır oldugunu anladıgımda midem bulanıyor..


kutu sutler yogurtlar midemi bozuyor :S


biraz da kimse kusura bakmasın ama mantıgımız yok gibi..yani bu bir ay nası dayanır tazesi 2 gunde kendinden geciyor be kardeşim el insaf! ustelik markalı diye(tabiki son kullanma tarihine bakıp) satın aldıgımız bir çok urunden dolayı ailecek zehirlendiğimiz oldu şanssızmıyız neyiz :D

neyse bu konuda azcık susayım en iyisi :)))

öpüyorum seni ablacım..

Hülya dedi ki...

Meseleye bir taraftan baktığımızda,hele de çalışan kadınlar için o kadar pratik şeyler var ki market raflarında...
Bazen özeniyorum onlara şunu şunu alsam oh 2 dakikada yemek hazır..
Diğer yandan korkuyoruz herşeyden..şu zararlı mı bunun içinde ne var sürekli paketleri inceler oldum.

Bir örnek vereceğim (hatta bu konuda bilgisi olan varsa lütfen yazsın "ton balığı" zararlı mı?) gazetelerde ton balığı yemeyi öneren uzmanlar var,bazı yayınlarda da zararlı diyor...
Gel de çık işin içinden..
Sonuç;
Gidip bir dağ köyünde yaşamak temiz havada kendi yetiştirdiklerimle beslenmek istiyorum!

zengile dedi ki...

merhabalar. İsteklerimizin önüne hiç düşünmeden hemen o OLMAZ denen ceberrut seti çekiveriyoruz. Oysa birde tersten düşünsek o olamaz imkansız dediğimiz ve özlediğimiz şeylerin bir kısmı gerçekleşecek bizde mutlu olacağız kimbilir? Mutlu insan mutlu çevre pozitif enerji gülen yüzler İnanın bugünkü karmaşık ve kaos ilişkilerimizi ve dünyamızı yaratmaktan daha kolaydir.Karmaşık değil net düşünün ve GÜLÜMSEYİN.Bugün akşam pazar ekinde yine çok sevdiğim bir yemek kültürü araştırma emekçisi bir başka sevdiğimiz dosta iltifatlarda bulunmuş güzel biryazı.Sağlıcakla kalın

Tijen dedi ki...

Bu ne gizemli bir yorum Zengile dost!
*
Hülya'cığım, en güzeli galiba kendi yiyeceğini kendin yetiştirmek. Tabii kaçımız bu kadar emeği vermeye hazırız o ayrı hikaye.
*
Gökçe'ciğim,
Keyfin yerine geldi galiba? Dilerim öyledir!

gülriz dedi ki...

Şöyle bir dolaba baktım da peynir markalı,süt markalı, yoğurt markalı, ekmek bile markalı... Eskiden anneannemin evinin yanında bir sütçü teyze vardı, sabah oldu mu herkes süt bidonunu alıp giderdi sütçü teyzeye, gönül rahatlığıyla alırdı sütünü, emindi çünkü içinde katkı maddesi olmadığından. Şimdi bazen bizim sokaktan da geçiyor sütçü, saat 12-13 gibi. Hala anlamıyorum sabah sütü yaz kış kesilmeden o saatlere kadar nasıl duruyor??????????

ebrulitatlar dedi ki...

Valla bende çocuklarıma herşeyin doğalını ve organiğini yedirmek istiyorum her anne gibi. Oğlum küçük olduğu içinde en çok süte ve yumurtaya ihtiyacım oluyor ama sürekli bulamıyorumki. Bulduklarımda kısa bir süre idare ediyor. İstanbul'da tavuk ve inek besleyende kalmamış! Bahçeli bir evimde yokki sebzemi yetiştireyim. Apartmanda ne yapılabilirki. Artık köylerde yaşayan babaanne, anneanne falanda yok oradan gelsin. Elimizden geldiğince gittiğimiz tatil bölgelerinden getirebildiğimiz kadar doğal ürünleri getirip tüketmeye çalışıyoruz. Örn.zeytinyağımı. Gerisinide güvenilir sandığım markalardan alıyorum. Dolabımdada markalı sütüm, markalı tereyağ taklidi yapan yağım, markalı çikolatalarım, geriside dün pazardan aldığım sebzelerim var.
Son olarak, bende herkes gibi bu şehirden gitmek istiyorum. Küçük bir köye yerleşip kendi yetiştirdiklerimi yemek istiyorum. Tabi bu hayalimi gerçekleştirebilecek sağlıkta kalabilirsek. İnşallah geç olmaz!
Sevgiler Tijen ablacım..

Zeynep dedi ki...

Tijen doğru söylüyorsun dolabımızda bir çok marka ürün var belki ama ne kadar doğal ve sağlıklılar belli değil.O eskiden annelerimizin yaptığı doğal ürünlerden yiyecekleri şimdi bulmak çok zor.
Sevgilerimle

Eya dedi ki...

Gümümüz şartlarında ne derece bu tür üretimlerden kendimizi sıyırabiliriz bilemiyorum ama ben kendimce en azından azıcık da olsa mutfağimda uygulamaya çalışıyorum.günlük süt tüketmek, asla ve asla hazır çorba kullanmamak (tarhanayı tercih ederim) gibi...balkonumda en azından nane,maydanoz ve taze soğan yetiştirebildiğim için sükrediyorum,inanırmısınız o soğan asla midemi kaynatmıyor ? Ama tabii yine bu şehir hayatlarında geçip gidiyor günler...sevgiler Tijenciğim

zehra

Adsız dedi ki...

Bloğunuza bayıldım..Elimden geldiğince takip etmeye çalışacağım...sevgiyle kalın...

lalecik dedi ki...

Tijen hanım teşekkür ederim temennileriniz için.
Marka yemeklere gelince; elbette güvenli olsun diye bende dışarıda çoğu kez marka yemekleri tercih ederim ama dolabıma çok fazla sokmam. Çevremde herkese anlatmaya çalışıyorum, özellikle çocuklu arkadaşlarıma, umarım herkes birgün bu konuda bilinçlenir.
Sevgiler.

SOFRAM dedi ki...

Tijen'ciğim çok önemli konuya değinmişsin canım.Daha geçenlerde konuşuyorduk eşimle, Samsun'da yaşamanın en büyük avantajı galiba her iki yanımızın ova olması dolasıyla pazardan tazecik sebzeleri hem de çok ucuza alabilmek. Sütçümün kapıma kadar getirdiği bol kaymaklı sütten yoğurt mayalayıp üzerindeki kaymaktan tereyağı yapabilmek.Reklamlardaki kandırmacalara kesinlikle inanmıyorum,mümkün olduğunca hazır gıda almayıp evde yapmaya çalışıyoruz,hazır çorba kesinlikle kullanmıyorum,tarhanamızı da evde yaparız, evde yapılan mis gib çorbanın yerini tutarmı hiç.Salçalarımız, zeytinimiz markalı değil hepsi ev yapımı, hatta paket baharat hiç kullanmam hepsini çekirdek olarak alır kendim evde makinede çekerek kullanırım, hem tertemiz hem de daha aromalı. Bunlar bir çırpıda aklıma geliverenler Tijen'ciğim,en başta sağlığımız için yiyeceklerimize dikkat etmeliyiz.
Sevgilerimle...

Tijen dedi ki...

Fatma'cığım,
İş yiyeceklere gelince sizin oralarda yaşamak büyük şans. Hele de ekolojik pazarınız da kurulunca!
*
Sevgili Lale,
Gönülden dilenmiştir.
*
Teşekkürler Rumma!
*
Zehra zaten var mı tarhana gibisi? Onun bile poşetlisini (yani o bizim cebimizi düşünen markaların poşetlerinde!) alıyor kadınlar ya pes artık!
*
Öyle tabii Zeynep, eskiye dönüş zor.
*
Ah Ebru, keşke.
*
Gülriz,
Ben ekmeğimi evde pişiriyorum. Yoğurdumu da evde mayalıyorum. Tabii arada hazır yoğurt giriyor, en azından mayalık. Ama artık evdeki yoğurdun tadına alıştım, hazırlar bir garip geliyor nedense.

ebrulitatlar dedi ki...

Tijen ablacım demek istediğim margarin değildi. Tereyağ taklidi yapan sözde tereyağ demek istemiştim. Margarin kullanmıyorum zaten. Sevgiler..

Neslihan dedi ki...

Tijencim hep düşündüğümüz ama pek farklı bir adım atamadığımız bir konu seçmişsin (sanırım elimizden gelmiyor), maalesef bizim dolapta da süt, yoğurt, meyve suyu markalı, ama elimden geldiğince gidip geldiğimiz yerlerden, doğal ve mevsiminde yiyecekler almaya çalışıyorum, Çanakkale'den her dönüşte bolca aldığım domatesler, annemin bahçesine gittiğimde getirdiğim sebzeler, dönüş yolunda uğradığımız peynirciden aldığım peynir, tereyağ gibi. Daha fazlasını da yapmak istiyorum senin gibi kendi yoğurdumu yapmak planlarım arasında, fırsat buldukça da ekmeğimizi kendim yapıyorum, sanırım bu işleri daha sıkı tutmalıyız
Sevgilerimle

Adsız dedi ki...

ahhhh gurbetlik bu yuzden bir kez daha zor iste

Ceylan dedi ki...

Tijen`cim, elbette bu devirde en tazesini, en dogalini bulup da yiyebiliyorsaniz ne guzel. Ancak herkes sizin kadar sansli olmayabilir. Bu durumda `markalara` guvenmek hic de kotu bir opsiyon degil. Uluslararasi sirketleri bu kadar kotulemek biraz haksizlik oluyor. Ben is hayatimi boyle sirketlerde gecirdim ve evet elbette sirketler kar etmek icin varlar. Ancak ozellikle de uluslararasi olanlar ayni zamanda tuketicileri -iste tam da bu kar etme hedefi icin - dusunmek zorundalar. Zira zarar gormus bir musteri bir daha sizi almayacaktir, er ya da gec sizi terkedecektir. Bu sirketlerde uretimde, kalitede oyle kati kurallar var ki, bulundugumuz ulkenin yasal duzenlemelerinden bile daha kuralci, daha tuketiciyi koruyan kurallara sahip. Buyuk sirketler uzun vadede varolmak icin varlar ve bunu da ancak tuketicyi uzun vadede mutlu ederek, sagliklarini koruyarak yapabilirler. Ancak tabii ki kumesten cikan yumurtanin, evde tazecik domateslerle pisen bir corbanin yerini almak degildir hedefleri. Yani bence olmamalidir! Hayatinizda pratiklige, kolayliga ihtiyaciniz oldugunda yaninizda olmaktir hedefi. Sadece bu sebepler bile sirketlere yeterli satis getirir zaten. Bu yuzden tazeye, dogala bir tehdit gibi gormeyin, hayatiniza biraz renk, biraz pratiklik katma olarak gorun. Temel gidada ise dogalini yapamayan-bulamayan icin markali sut, yogurt, tereyag, vs sart, bunu soylemene cok sevindim Tijen. Sorumsuz ureticiler yok mu, coook tabii ki. Iste tam da bu yuzden markayi secmeliyiz, sadece marka oldugu icin degil belli bir kalite garantisi oldugu icin (ki tabii ki bunlar da insanlar tarafindan uretildiginden hata payi hala az da olsa var). BU arada reklam harcamalari akli basinda hizbir sirkette zaten dusundugunuz meblaglarda olmuyor (pazarlamada calisan biri olarak hep bunun sıkıntısını bile cekeriz, paramiz yetmez bize).
Herseyin dengelesi, olculusu saglikli olandir. Eger benim gibi calisan 2 cocuklu bir anne iseniz pratiklige ihtiyaciniz oluyordur. Bunu da ogunler icine katacaginiz baska dogal urunlerle dengelemeniz mumkun.
Cok uzattim ozur dilerim ama bu sektore yillarini vermis biri olarak bir de bu taraftan duyun istedim.
Umarim isteyen herkes (yani mesela ben) bir gun hayalindeki sehirden uzak dogal ve huzurlu hayata bir sekilde kavusur ! O zamana kadar idare edecegiz artik!
Sevgiler !

Tijen dedi ki...

Ceylan merhaba,
Teşekkürler uzun uzun yazdığın için. ELbette farklı görüş ve bakış açılarını dinlemek, mantıklı hareket etmek gerek. Ve elbette, markalardan bahsederken temel gıda maddelerinin markalı ürünler olmasının aslında daha iyi olduğunu da belirtmek gerek. Söyleşisi yapılan Anne Lappe tam olarak hangi marka ve ürünleri kastetti bilmiyorum ama pek çok "çokuluslu" firmanın (ille de buzdolabımıza giren ürünleri üretenlerden bahsetmiyorum elbet) öncelikli amacının kar olduğunu da çoğumuz biliyoruz. Yani bir McDonalds'ın, bir CocaCola veya Pepsi'nin, içinde pek çok katkı maddesi olan yiyecekleri üreten firmaların öncelikli amacının insan sağlığını korumak olduğunu söyleyebilir miyiz?

ginger dedi ki...

Uzun zamandır pazardan tereyağ ve süt alıyordum.Yoğurdumuda kendim yapıyordum.Gerisi zaten pazardan , yaşadığımız yer şehir taklidi yapan kasaba.Tarım daha bitmemiş her şey doğala yakın en azından.Ama bir doktor arkadaşım süt ve süt ürünlerini pazardan almamam gerektiğini,bir çok hastalığa yakalanabileceğimi söyledi.Artık korkumdan sadece süt ve süt ürünlerini pazardan alamıyorum.Oysaki keçi peyniri pastorize edilmişi ile aynı lezzette değil yada çökelek ama napalım :(

Mutfak Havlusu dedi ki...

bizim semtimizde yıllardır tanınan bilinen bir yoğurtçumuz var sütte satar yoğurtta hatta yoğurdu o kadar güzel ki buralardan uzağa taşınanlar ya haftada bir gelir alır alır yada yolu düşerse 4-5 kilo yoğurt alır,bu sebeple yoğurdumuz ve sütümüz oradan annem hazır yoğurt hiç sevmiyor kalıp gibi tadı yok tuzu yok diyor:)
ki Tijen ablacım annem haklı o aldığı yerin yoğurdunun lezzetiyle diğerleri kıyaslanamaz bile.

eee hala pazar alışverişi marketlere rağmen!

zeytinyağımızda marmara adasından annemin arkadaşının zeytinliğinden:)
elimizden geldiğince birşeyler yapmaya çalışıyoruz,sana katılıyorum yazdıklarının son kelimesine kadar çok haklısın..