16 Haziran 2010
Bu dünya
Saat 11:05. Burhaniye meydandaki termometre 39 dereceyi gösteriyor. Burhaniye değil Buhraniye demeli belki. Bugün Haziran'ın 16'sı. Ağustos'ta kaç dereceleri göreceğiz kimbilir. Bu yıl ilk gelişim merkeze. Uğranacak yerler belli. Gediz Mandıra'dan lor ve örgü peyniri alınacak, Hüseyin beyle hoşbeş edilecek. Sonra ara sokaktaki mini simit fırınına gidilecek. Onların çıtır simitlerini özlemişim. Güleryüzlü genç kadınlar durur hep. Girişe pırıl pırıl bir sineklik takmışlar. Köylü Manavı var bir ara sokakta. Hepsi kendi bahçemizden diyor, bir tek şu domatesler hariç. Ama salatalıklar yeni cins tohumlardan tadı tuzu yok. Almadım. Domates de almadım. Annemin tarla diye aldıkları berbat çünkü. Yol üstünde, seyyar tezgahta tazecik kıvırcıklar var. Kaça diyorum. Beş tanesi 1 lira diyor. Peki diyorum. Başlıyor doldurmaya ona uzattığım poşeti. Dur ne yapıyorsun yeter diyorum. Diyor benim bahçeden zaten, yersiniz bol bol doğrayıp. Ama diyorum fazla, sonra ziyan oluyor, üzülüyorum. Çıkarıyorum fazladan verdiklerini. Daha sevgili pazarcılarım Fatma'yla Burhan'ı göremedim. Önümüzdeki pazartesiyi beklemek durumundayım. Belki bana köy unu da getirirler, ekmeğimi onunla mayalarım. Beksan'dan aldığı ekmek annemin, güya "tam un"dan, köy ekmeği. Neresi tam un, neresi köy ekmeği? İlaçlamışlar bütün siteyi, sanki su pompalar gibi, ne biçim bir zehir bilmiyorum ki. Ağaçta dutlar olmuş, elleyemiyorum korkumdan. Ne garip bir zamanda yaşıyoruz diye düşünüyorum 39 derecede yanarak yürürken. Sivrisineklerden kurtulmak için kendimizi zehirliyoruz. Onlar değil de biz fazlalıkmışız gibi geliyor bu dünyaya. Yaşamak istemiyorum buralarda. Bu zamanlar bana ters geliyor, yabancılaşıyorum bu düzene gitgide. Uzaklaşmak, bir manastıra kapanmak, ya da bir dağ başını mesken bellemek. Yapabilir miyim acaba öyle bir şey?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
36 yorum:
kaldı mı öyle bir dağ başı. yeni moda organik ürün pazarlarını bile benzettik kendimize. organik tarım yapılan bir fransız köyünü seyrettim geçtiğimiz gün, sonra bizim organik tarım yapılan köylerimizi. gübre yok diyor. ama tohum yeni nesil. ne anladım ki o zaman. ya da yan tarlada ilacın gübrenin hemen her türlüsü. bulursan öyle bir köy, dağ, ya da manastır haberdar et lütfen.
sevgiler...
Dilerim vardır Evren. Var olduğuna inanmak istiyorum...
Doğallığı yok ettikçe yaşayası gelmiyor insanın o "doğal" ortamlarda,ne desen haklısın Tijencim...
gediz mandırasının peynirlerinden cunda dönüşü dia sa marketten almıştım, daha önce şaraba katık ettiğimiz çok güzel olunca dönüşte yüklenmiştik peynirleri, ayvalık dönüşü dia sa ya uğrarsa yolu düşenler hem peynir reyonuna bakan bey gayet ilgili ve bilgili yardımcı oluyor hem de tertemiz güzel bir market dia sa ayvalık, ülen reklam gibi oldu ama değil vallaha:) ayvalık tost ekmeği bile almıştım oradan, tavsiye ederim
manastır ne yaaaaaaaaa tijen, hayatın içinde olacaksın kadın kadına geçmez be yav;))))))
Ama Handan Burhaniye Gediz'le Ayvalık Gediz aynı şey değil! Benim dediğim Burhaniye'deki Gediz Mandırası, ürünleri sadece kendi mağazalarında satılıyor. (Aman ne bileyim, katlanamıyorum ben gördüklerime, duyguklarıma, yaşadıklarıma, gitsem daha mı iyi diye düşünmeden edemiyorum zaman zaman...)
Senin gibi düşünenlerden biri de benim Tijen..
Dün İstanbul 33 dereceydi (benim gördüğüm) Yanacağız yine bu yaz..
Sevgili Tijen, dusun, gitmek istedigin yer bir ege kasabasi.. Cok kisi "ah kacsam da bir ege kasabasina siginsam" diye hayal kurarken ustelik...
Manastiri bilmem ama, suyu, topragi, havasi temiz bir yer kalmis midir acaba? Varsa da ozlenmez mi hic yasanilan yerler...?
ah Tijen, Burhaniye dedin, Ayse'yi bitirdin... Madem oyle, benim yerime Sen Baklava'ya gidiyorsun (hani nalburlarin orada, kosedeki), peynirli borek ve dondurma yiyorsun benim icin....
hangi site bu arada? D ile baslayan mi? Hani benzinlikten girince...
ya bu dunya duzenini kabul etmek kolay mi sabah yerel gazetede kirgiz,ozbek savasini aglayan kadinlari gorudm ustune bende agladim ne buyul acilar cekiyorlar yavrulari elinde reva mi bu zavalli insanlara ya! Ben kactim koyume ama yetmiyor bir dag basina gitmek lazim gercekten. Sivrisinekle mucadele de ilac hicbir ise yaramiyor, limonotu, okaliptus yagi uzaklastiryor hatta bir saksi feslegen.Umutsuz olmak icin cok neden var gene dogaya siginmali ancak ordan beslenebiliyoruz...
Sevgili Mehtap,
Bir geldim ki yan komşumuz bütün rüzgarımızı, ışığımızı ve bir tarafa doğru manzaramızı kesen pergoleler yaptırmış. Kapkaranlık, koyu kahve. Öte yandaki komşu bangır bangır açar televizyonunu. Kimsenin umuru değil. Daha sayılacak onlarca şey var. Evet, burası Ege'nin güya sakin bir kasabası ama burada da rahat yok ki insana.
ah tijenim
NE UMDUK NE BULDUK
olmuş :(((
dutlara acaip üzüldüm :(
ve HER ŞEYE de :((
Beraber kapanabilir miyiz lütfen? :)) Şaka bir yana, moral bozmamak gerek. Değişim hep oluyor işte, kimi zaman bizi memnun edecek, kimi zaman da bezdirecek şekilde.. Ben de yaşam alanımdaki duyarsız insanlardan çok sıkıntı çektim bir dönem. Değişen bir şey yok, artık ben bunlardan çok da rahatsız olmaz hale geldim. Umursamazlık değil ama bir şekilde tolerans. Tabi kedoşum Yumak'ın katkısı büyük. O kadar dikkatimi dağıtıyor ki, can sıkıcı durumlar yerine onun çapkın pozlarını ve hiperaktivite maceralarını seyrediyorum:)) Sana da acilen dikkat dağıtıcı bir güzellik dilerim! sevgi ve selamlar herkese
Aman yerim ben o kırmızıyı..
Ayşe'ciğim,
Geçen yaz sayende pazartesi sabah ritüeli geliştirmiştim. Erkenden gidiyordum Burhaniye'ye, Şen Baklava'dan sıcacık peynirli böreğimi alıp çınaraltında çayla yiyor sonra gidiyordum pazara. Dondurmalarından o kadar etkilenmedim ama, sıradan geldi. Böreklerine laf söyletmem tabii! Gel birlikte yiyelim...
Delfina'cığım,
Bazen ümidimi yitiriyorum insanlığın geleceğine dair.
*
Gül'cüğüm,
Benzer şeyler düşünüyor olmamız ne güzel!
*
Yanacağız ki ne yanacağız Funda. Herhalde buna da bağışıklık geliştireceğiz???
*
Bilmiyorum ki Beste nereye gidiyor insanlık. İnsandan yana umudum kırılıyor her haberde.
Ben şimdi ne söylesem hep anti bir söylem olarak anlaşılacak. En iyisimi bir merhaba diyeyim bari.
Annem yarin ziyarete geliyor hem de kilo kilo cesit cesit kiraz ile.
Kabahat bizde ülkece kaliteli yaşamayı öğrenemedik, kalite demek dünya para dökmek değil ki..
kalite ve sağlıklı yaşamı kendi kendimize yok ettik. Böceği öldürerek, sineği azdırıyoruz, sineği öldürerek böceğin genini değiştiriyoruz. 4 bir yanımız zehir içinde,evde, işte, bahçede, parkta...Bugün haberlerde bizim burada kene vakası bulmuşlar, düşünün artık, sahile karşı parkta huzur içinde dolaşamıyacagız. Cadde'de yürürken bu aksam, aynı senin söylediğin gibi pompalıyorlardı zehiri fosur fosur..
ufffff bu çocuklar nasıl yaşayacak bilemiyorum, hadi hayırlısı..
Hoyratça yok ettiğimiz eskiyi arar olduk şimdi. Eski evlerimizi konuştuk eşimle duvarları kalın yazın bile yatarken üzerimizi örttüğümüz o zaman klima mı vardı sadece sıcaklar şimdimiydi. Ne yaptık yeni malzemeler diye incecik tuğlalarla evlerimizi yaptık.Sonra gelsin klimalar çevreyi berbat ettik ne yazıkki. Bugün İzmir 40 dereceyi buldu gecenin bu saatinde bile hava sıcak ve ben klima çalıştırmak zorundayım..
Tijen gitme bir yere :)
Mrb,tebriginiz için çok tesekkür ediyorum sevgili arkadasim,kiraz dalinda ne de güzel görünüyor:))
Tijenciğim,
Merkeze insan kendini koyunca, Dışarda kalan herşey insanlar, hayvanlar bitkiler ve kalan herşeyi gereksiz görüyor.Hal böyle olunca aslında doğada çokda gerekli olan onca sineği öldürüp,bitkileri kendimize benzetip(gerçekten uzak, yapmacık,sun'î)İnsanlarıda düşman görüyoruz.Onun hakları beklentileri varmış kimin umurunda.
Bulursak herkese haber verelimde top yekün gidelim buralardan....Bakir saf kırlara vadilere..........Aslında kaldı ise yeryüzünde böyle yerler gitmeyelim bırakalımda oralar temiz kalsın.
Sevgiler*
Sevgili Tijen hanım, sizi de bizim kafdağına alalım:) Biz de bir sitede oturuyorduk, paylaşılan ortamlarda komşuların düşüncesizce davranışları insanı çok kızdırıp, hayal kırıklığına uğratıyor. En zoru da komşu oldukları için ne kadar düşüncesizce davrandıklarını dile bile getirememek. Hoş söylense de dinleyen olmuyor.
Bir gün anlayacaklar, benim hala umudum var (belki de artık nadiren haber dinlediğim ve gazete okuduğum içindir).
Siz yine de güle güle, keyifle geçirin yazınızı, o dut olmazsa başkaları vardır.
Sevgiler
Jale
Bir yanda sıcak, bir yanda sel. Dünyanın son demlerini yakaldık teranesi de züğürt tesellisi zaten. Kaçış? Zor, çok zor!
Antalya 48 dereceymiş izmir 43 bu sene dediğin gibi burhan içinde geçecek bir yaz olacağa benzer Tijencim .Çilekler afiyet olsun canım
hep içim açılırdı yazılarınızı okuyunca bugünse çok üzüldüm.küçük bir sahil kasabasında yaşamak hepimizin hayali,belki de tek çöüzm yiyeceklerimizi kendimiz yetiştirmek,domates,salatalık ve biberi mesela.tamam yetiştirelim,peki tohum?kaldı mı eski tohumlar?tohumların çoğu hibrit ve ithal.siz yine de umudunuzu yitirmeyin.kaçmak zamanı değil,savaşmak zamanıdır.
Bir paragrafta bir öykü okumuş gibi oldum.. O sıcağı ben de hissettim adeta. Bazen insanlar bu dünyaya fazlaymış gibi geliyor değil mi.. Ama dağ başı da insanı ıssız yapar iyice.. Gene her şey insanla güzel. Bu ikilem de bizi ömür boyu takip eder durur işte..
Bazen bana da geliyor böyle düşünceler, hatta İstanbul'da yaşamaya başladığımdan beri daha sık gelir oldu. Beni olumlu düşünmeye zorlayan eşim olmasa halim nice olurdu şimdilerde bilemiyorum. İyi şeyler düşün ablacım, iyi olacak herşey.. Bir minik kedi de sen edinsen? Alıp götürüyor stres sinir ne varsa:)
Tijencim benim de düşüncelerime tercüman olmuşsun aslında..Her gün eksoz gazları, gürültü kirliliği, gitgide materyalist hale gelen insanlar, neşesiz suratlar, doğallığından hiç emin olamadığımız meyve-sebzeler..beni de bunaltıyor zaman zaman..Ama kaçıp gitmek de mümkün olamıyor işte.
Ben de kendi çapımda yaratmaya çalışıyorum mutluluğumu. Mesela işyeri ve yazlığın bahçelerinde ufak köşeler yaratıp meyve-sebze yetiştiriyoruz ailecek. Dalından o mahsülleri toplamak gibisi yok. Eğer bahçe imkanım olmasaydı mutlaka bir hobi bahçesi kiralar yine toprakla uğraşırdım:).
Sevgiler..
aslı
Ünver merhaba,
Zencefille ne yaparım diye sormuşsun. Zencefilli limonata yapabilirsin, çaya ufak bir parça doğrayabilirsin (demlerken), kurabiye veya keklere rendeleyebilirsin. Ben bir de soğukalgınlıklarında çay yaparım. Bol zencefili limon kabuklarıyla kaynatırık 5 dk kadar, sonra süzer, içine limon suyu ve bal koyarım. Bilmem yardımcı olabildim mi? Afiyet olsun!
hadi gel Sümelaya gidelim en iyisi... Dünya ya ne kadar yabancılaşıyoruz her geçen gün ilaçlar , savaşlar, ölümler göz yaşı :( elimizi neye atsak zehir , kötülük...
http://www.freespiritspheres.com/
yolun birgun kanada'ya duserse diye yolladim bu linki :-))))))) yalniz degilsin!
Ne güzelmiş Başak!
Keşke düşse yollar oraya da ben de kalsam o ağaç evlerden birinde. Yani oralara da gitmeye gerek yok ki, Türkiye'de de bir sürü güzel insan ve huzurlu yer bulurum eminim ama şu anda ve etrafımda huzursuzluk var bi arpa boyu (nerden baktığımla ilgili tabii).
Maalesef Tijencim dogal diye satilan veya organik adi altinda satilan ürünler maalesefki kontrolu sIk olan Almanya da bile organik olamiyor.
Son okudugum bir yazida bir cok organik ürünlerde asiri derecede kimya bulundugunu görünce sasirip kaldim.
Ne yapacaksin.Kasis yok ki....
bende geçici bir süre 3 yşaındaki oğğlumla doğa harikası bir yerde kalıyorum.bu kadar dinginlikten sonra istanbulun tarfiğine gürültüsüne nasıl alışacağım bilmiyorum.düşünüyorum istanbulda kendimize nasıl daha sade bir hayat çıkarabiliriz diye?
Yorum Gönder