
Ustalık nedir sahi? Gerçekten. Ben tanımlamalar konusunda pek başarılı değilimdir. Gördüğüm, tattığım, deneyimlediğim şeyleri anlatabilirim. Dolayısıyla size soruyorum, ustalık denen şey nedir? Merak ediyorum gelecek tanımları bir yandan, bir yandan da baharlı aromasıyla terenin girdiği yemyeşil salatamı kaşıklıyorum. Tabii yazıyorum da. Üç işi aynı anda yapıyorum, yapıyormuş gibi duruyorum. Düşünüyor, yazıyor, yiyorum. Ne feci! Oysa yemek yemek başlı başına bir iş. Tek başına ilgiyi hak ediyor. Marul var, roka var, tere var, maydanozla dereotu var, semizotu var, susam, çam fıstığı, ceviz içi var, Konya Ereğli tulumu var, limonu, Tariş'in sızma zeytinyağı, kaya tuzu var içinde. İnsan ona şarkı bile besteler! Şimdi karşımda böyle bir güzellik dururken başka işlere de el atmış olmam pek hoş değil. Kabul ediyorum.
Gelgelelim Tevfik ustayı anlatmadan da edemiyorum. Size ondan daha önce de bahsetmiştim. Bana göre ustalığın tanımıdır o. Dün sabah ani bir kararla, anne kahvaltıya Tevfik ustaya gitmeye ne dersin dedim. Yine bir bahane buldu, evde kaldı. Peki dedim, sen yalnız edeceksin kahvaltını. Ben gidiyorum. Her zamanki sevgi dolu gülüşüyle karşıladı Tevfik usta. Oturanları tanımıyordum. Bazen öyle olur ki hep daha önce gördüklerim gelir. Hoş beş ettik, hal hatır sorduk, hiç alakam olmamasına rağmen onu Fenerbahçe'nin şampiyonluğu için kutladım, Antalya'nın küme düşmesine üzüldüğümü söyledim. O da başladı anlatmaya. Sonra neli olsun börek dedi. Her zamankinden dedim. Peynir, maydanoz, karabiber. Ama tuz koyma, geçen seferki çok tuzlu gelmişti. Tamam dedi, hamuru merdaneyle şöyle bir açtı, eline alıp havaya atıp tutarak büyüttü, mermer tezgahına aldı, alttan üstten katladı, harcını koydu, yanlardan da katlayıp tepsiye attı. Doğruca fırına. Yardımcısı da çayımı verdi, sağolsun. Tevfik ustayı çalışırken izlemek benim meditasyonlarımdan biri. Huzur veriyor bana onun o tiktaktiktak çalışması. Arada biri giriyor, ooo abilerin gülü gel otur şöyle diyor, işine devam ediyor. Biri böreğini bitirip hesabı ödemeye giderken hadi abem güle güle diyor. Seviyorum orada olmayı. Sanki orası da benim evimmiş, sanki ara sıra görünmesem özleniyormuşum gibi geliyor.

Özleniyorum da galiba. Ben özlüyorum en azından. Tevfik ustayı, Barlas babayı, oranın havasını, böreklerin tadını, dükkanın işleyiş şeklini... Sonra fırından benim börek çıkıyor. Tevfik usta götürüp tezgahta börek bıçağıyla dilimleyip veriyor. Çayım tazeleniyor, çatal kime gerek, elimi temizleyip başlıyorum yemeye. Sonra börek bitiyor. Gitme vakti. Her zamanki gibi hesap konusunda tartışacağımızı bildiğim için gizlice tabağın altına koyuyorum börekle çay parasını. Yerimden kalktığımda diyor ki oraya uğramak yok ama bak tamam mı? Tamam diyorum, uğramayacağım. Ellerine sağlık Tevfik usta, sonbahara görüşmek üzere. (Şu bizim bloglararası yarışma devam ediyor arkadaşlar. Adayların sayısı hızla arttığı için isim veremiyorum ama tanıyın tanımayın, rastladığınız tüm yerli sitelere oy atın derim, ben atıyorum. Detaylar aşağıdaki yazının tepesinde. Şu ana kadar oy veren ve bundan sonra verecek herkese teşekkürler.)