Gün akiyor. Günesi tuttuk. Ne güzeldi gökyüzü. Venüs müydü o yildiz? Birdenbire çikiveren? Gün dogarmis gibiydi sanki ortalik. Daglar, basi dumanli, basli karli daglar bambaska bir renge büründü. Biraz soluk, biraz soguk.
Adalet Ağaoğlu ilk kütüphanesini anlatmis Milliyet Kitap ekine. Portakal sandiklarindanmis ilki. Simdi ise binlerce kitap var kütüphanesinde. 2000 yilinda Boğaziçi Kütüphanesi'ne 8000 kadar kitap bagislamis. Darisi diger yazar ve çizerlerimizin basina mi diyelim? Daha da ötesi, ben isterim ki halk kütüphaneleri adama dönsün, romanlar, öyküler, siirler alip okuyabilelim oralardan. Çok sey mi istiyorum ki?
*** Yeni haber ***
Mantarlı mucizeler'in Umut'u, ailesi ve Artebella'nin dogal mantarlariyla birlikte 5. ULUSLARARASI GURME ÜRÜNLERİ VE ALKOLLÜ İÇECEKLER FUARI'nda. Fuar 30 Mart – 01 Nisan arasında İstanbul Hilton Exhibition & Convention Center'da düzenleniyor. Ücretsiz fuar davetiyeleri için burayı tiklayiniz.
Üyesi oldugum bir gruba gelen kent efsaneleri (hani bize de yillardir gelen bir ölümcül katki maddeleri listesi vardir ya, bu listede aslinda en zararsiz olan –ki dogal bir madde, limonda da bulunan sitrik asit- E330’un ennn tehlikelisi oldugu ilan edilir. Iste bu liste 1970’lerde Fransa’da yayilma hayatina baslamistir ve bugün Fransizca bir ‘sehir efsaneleri’ kitabinda orjinal haliyle yer almaktadir. O zaman bir hastanenin adiyla fakslar araciligiyla yayilan liste, pek çok dilde, pek çok ülkede farklı yerlerde yapildigi iddiasiyla –bizdeki Hacettepe arastirma sonuçlaridir ama Hacettepe’de öyle bir arastirma yapilmamistir. Isin ilginç yani yillardir bikip usanmadan dönüp dolasip geri gelmeyi sürdürür!) notlarindan birinde yer alan Amerika kökenli bir notta gerçekten komik öyküler var. Mesela martilara alka seltzer verirseniz (ki bilen bilir, aksamdan kalma olanlarin pek basvurdugu bir asit gidericidir) midelerinin patlayacagi; yumurta sarisindaki kanli noktanin ölü bir embriyo kalintisi oldugu; Çin lokantalarindaki kizarmis pirinç pilavinin aslinda restoranda müsterilerden geri dönen pilavlarla yapildigi (ki bu pek de mantiksiz degil, bilenler bilecektir, artik pilavlar bizde de ertesi gün çorbaya veya kadinbudu köfteye dönüstürülür restoran ve yemekhanelerde!)… Hatta yillar önce kolayla ilgili olarak onun toksik maddeleri temizledigi, hatta Amerikan hava kuvvetleri tarafindan motorlari temizlemede kullanildigina dair bir not dolasirmis. Bu size tanidik geldi mi? Bize de zaman zaman gelir.
Iste bu eglendirici notu alinca ben de sizlerle paylasmadan edemedim. Hani bir daha size –kimbilir kaçinci kez- Hacettepe Üniversitesi arastirma sonuçlari gelirse pirim vermeyin, ama yine de katki maddelerinin tamamen de masum oldugunu zannetmeyin. Hiç masum degiller! Degiller de E330 (ki hemen her hazir gidada bulunur) en tehlikelisi falan degil! Sizin paylasmak istediginiz efsaneler var mi peki?
,Gelelim diger meselelere. Hani su meshur kitabim Atlıkarıncada bir tur daha’dan bir seyler daha paylasayim istedim:
Törensel yemekler
“Asramda en basit yemek bile bir törendi. Ögleyin saat yarimda, bazi kediler ve vejetaryen köpekler çetesi dahil olmak üzere bütün asram halki yemekhaneye yöneliyor, büyük çayirdan giris kapisina kadar uzanan bir kuyruk olusturuyordu. (…) Sicak dumanlarin tüttügü kazanlardan yemek dagitan nöbetçi sisalar (ögrenciler) bir yandan da sarki söylüyorlardi. Her biri, yemek dolu tabagi iki eliyle uzatip tesekkür ederken sarkiya da eslik ediyordu.” Yazar, Hindistan’da bir asramda geçirdigi üç ayini aktardigi bölümde söylüyor bunlari. (Yine ayni kitaptan, Atlıkarıncada Bir Tur Daha) Kitabin en önemli bölümlerinden biri degil bu. Seçimim sizi sasirtmis olabilir. Oysa sasirtmamali. Sofranin, yemegin ne kadar kutsal oldugunu bilen ve her lokmaya deger veren, yere düsen ekmek lokmasini öpüp alnina koyan insanlarin torunlariyiz biz. Oysa bu kutsallik hayatimizdan nasil da uzaklasti. Italya’da dogup büyüyen ve fakir bir aileden gelen Tiziano da çocuklugundaki günleri animsiyor ve sözlerini söyle sürdürüyor: “Sofrada yiyecek bir seyin olmasi, hele hele Bati’da o kadar siradan bir durumdur ki. Birilerine tesekkür etmeye degecek kadar sasirtici bulunmaz. Ve böylece de yeni yenir; hatta bir yandan televizyon seyrederek ya da bardaga dayanmis bir gazeteyi okuyarak yenir; makine gibi tikinilir. Bu size bir seyi animsatti mi?
Günün güzelleri
Sizin böyle ince, böyle düsünceli, böyle olaganüstü arkadaslariniz var mi? Vardir elbet. Onlarin degerini bilin, yanaklarina kocaman birer öpücük kondurun. Hikaye söyle: Candan’a gittigimde evin her tarafina yayilmis fotografli sabunlar gördüm. Candan’in evinin fotograflari sabunlarin üzerinde. Sasirdiniz degil mi? Bir de Candan’la Mine serada resmi var ki pek hos. Mine’cigim çok yaratici bir kadin ya, fotografli sabunlar üretmis. Tam yemelik! Ben de Mine’ye yazdim eve güzellik kattiklarini. (Ama vallahi kiskandim falan demedim) Sonra dün bir paket geldi. Sürprizlerin en güzeliydi. Yaraticiligini katlamis Mine ve bakin resimdeki güzelleri yapmis. Ölürüm ben sana Mine! Aklima geldi, böyle ne biçim hediyeler olur. Hatta nikah sekeri yerine… dogumgünü ya da kutlamalara gelen konuklara armagan etmek için… Varsa böyle bir durum, basvuracaginiz yeri biliyorsunuz: Mine Flora. Oooo sitede daha ne cin fikirler, ne incelikler, ne zerafet var. Sagol güzel arkadasim. Ellerin hiiiiç dert görmesin.
Yeni ayin dergileri
Dergiler çikmaya basladi tezgahlara. Ilk elime geçen –daha dogrusu satin aldigim- Sofra oldu. Her ay yemek dergisi alan biri degilim ama otlarla ilgili dosyayi görünce dayanamayip aldim. Bir de sevgili arkadasim Nazlı Pişkin’in yazılarını çok severek okudugum için almak istedim. Ot dosyasini arkadan okumaya basladim (dergileri hep tersten okumaya baslarim, yani arka sayfadan) ve aa bir sürü tanidik bilgi var. Meger ellerine Yurdumun Yenilebilir Otları kitabi geçmis, benim Bir Ot Masalı da önceden var. Ikisinden de bilgiler almislar ama galiba en çok Bir Ot Masalı’ndan yararlanmislar. Otlari nasil ve nerelerden almali/toplamali, nasil islemeli, neler yapmali, hangi ot hangisine yakisir gibi bilgiler kesinlikle Bir Ot Masalı’ndan. Ayrica her bir ota dair yararli bilgiler… Ece Aksoy’u bilirsiniz, meshur Ece. Otlariyla ünlüdür. Otlu tarifler vermis. Bir hanimin daha tarifleri var. Onu tanimiyorum.
Sonra Metro-Gastro’nun Mart-Nisan sayisi ulasti. Nilhan’in Bursa dosyasi, safranin içler acisi öyküsü (Safranbolu’da soyu tükenmeye yüz tutan safran için yapilanlar), Mehmet Ali Kılıçbay’dan ‘Tanrıların yemeği: Çikolata’, kapsamli bir Ege dosyasi, Aylin’in Macar mutfagi yazisi, benim bahar öyküm. Fatma’cigim diyordu ki dergi çikinca haber ver. Çünkü Divriği’nin eski günlerde kalmis sahre (ya da sahra) geleneginden de bahsetmistim yazida. Kaynagim da tabii ki Fatma Pekşen. Baska kim olabilir ki? Çikti dergi Fatma’cigim, bayilerde de gördüm.
Lezzet ise henüz gelmemis. Onu bekliyorum simdi. Oradaki yazi EMITT Turizm fuari izlenimlerine dair. Baska kimler neler yazmis, çiktiginda okuyacagiz. Bir de Buğday dergisini bekliyorum heyecanla. Yillardir büyük bir özveriyle –zararina da olsa- dergiyi çikaran ekibe de (Oya, Güneşin, Lalehan, Mine ve tüm ekip) buradan selam gönderiyorum! Kolay gelsin arkadaslar.
(Yukaridaki resmi –en yukaridaki- bugün çektim. Bizim Karaalioglu parkinda koskocaman bir heykel vardir. Baba ogul sevgisini anlatan bir heykel bu bana göre. Her görüsümde içimi titretir nedense. Bugün arkasinda daglarla pek güzel poz verdi. Çiçekli masanin resmi ise benim deli arkadasim Dilara’nin asçiligini yaptigi Cezayir Restoran’dan. Son resimdeki ise Buğday evi’nden bir köse.)
29 Mart 2006
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
15 yorum:
Cezayir Restoran Antalya'da değil sanırım değil mi?
yok meral, istanbul'da. fransiz sokagina dönüstürülen cezayir sokaginin yan tarafinda (yani galatasaray'da, ya da beyoglu'nda diyelim)
tijen
sabunlara bayıldım. gerçekten çok hoş bir hediye olmuş :) Hemen girdim siteye güzel şeyler var gerçekten de.
olmaz mi şule'cigim? sadece benim için yapilmiş bir hediye bu. özelligi de burada zaten. insana kendini en özel hissettirenler ailesi ve dostlaridir ve ben bütün bu dostlarima sahip oldugum için çok ama çok şansli hissediyorum kendimi.
tijen
sagolasin bilgi için betül'cügüm!
bir kütüphaneden kitap alip okumayali epey oldu. boston'da hep mahalle kütüphanesinden alip okurdum kitaplari. burada ise en son istanbuL'da taksim'deki atatürk kütüphanesine gittim ama arastirma için..
eh benzer seyler düsünüp benzer seyler yasayabiliyoruz, bu da benzer düsünceler tasidigimizi göstermiyor mu?
tijen
Sevgili Tijen bugün birşeyler almak için markete gittim, pek yaşlı bir teyze elindeki salata sosu şişesini bana göstererek son kullanma tarihini göremediğini bakıp bakamayacağımı sordu...Ben de hemen bulup okudum kendisine ama ikinci soru beni çok şaşıttı, içindekiler bölümünde E330 bulunup bulunmadığını sordu, olduğunu öğrenince satın almadı, şimdi yazını okuyunca anlam verebildim hareketine :)
Bu arada, güzel helva tarifini uyguladığım şekliyle paylaşmak istedim blogumda sana teşekkürlerimle birlikte, sevgiler...
Sevgili Tijen,
Bende bağımlılık yaratan güzel yazılarından bugünkünde gerçekten çok önemli bie konuya değinmişsin. Hacettepe üniversitesi ile ilgili mail ara ara hepimize yıllardır geliyor. Altında adı olan doktoru üniversitenin web sitesine girip araştırınca zaten bu isimde bir doktor ya da öğretim görevlisinin olmadığı ortaya çıkıyor. Özellikle gıdalarla ilgili gelen maillerde belli bir markaya işaret edip işte filanca marka şu kötü katkıyı kullanıyor filanca marka sağlığa zararlı şu yüzden diye bir yazı okuyunca direk siliyorum.
Halk kütüphaneleri konusu çok doğru.Aslında ne kadar da kolay başarılabilir örgütlenilse... Okumadığımız kitaplar ya da küçük para yardımlarıyla ne kitaplar sağlanabilir bu kütüphanelere.
Mine Hanımın sayfası da çok cici gerçekten...
Sevgilerimle
Begüm
betül'cügüm ben de sasirmistim, iyi ki açiklamissin. genelde haluk siler yazdigi yorumlari (baskasi da var mi bilmiyorum!) seninkinin silindigini görünce yanitimin anlamsiz kaçacagini farkettim.
*
sevgili safran,
ne garip degil mi? o liste pek çok arkadasimin buzdolabinda asiliydi. içindeki pek çok bilgi dogru gerçi ama en olmadik yerden vurmuslardi. bu da kent efsanelerini çikaranlari eglendiriyor olmali! yillar önce ben de inaniyordum bu nota ve arastirmadan tu kaka diyebilmistim, simdi dilim döndügünce bu hatayi düzeltmeye çalisiyor ve o liste dolastikça yollayanlari uyarmaya çalisiyorum ama ben bir okyanustaki su damlasi kadarim, gücüm okyanusa yetmez.
*
begüm'cügüm kesinlikle haklisin! kütüphane olayi içimde bir yaradir. herkesin evinin kütüphanesinde yüzlerce, binlerce kitap sadece 1-2 kisi okusun diye öööyle beklemektedir. ne kötü degil mi? bu zamanin paradokslarindan biri sanirim.
tijen
Blog sayfanin müptelasi oldum. Bu arada birsey sormak isiyorum. Sofra dergini Almanyada bulamiyorum. Aslinda cok da takip etmek istiyorum. Acaba nasil sahip olacagim hakkinda derginin bir yerinde bir bilgi var mi?
Yanitlarsaniz sevinirim.
Sevgiler Sonia...
askolsun mine'ye!
hiç haber vermedi iyi mi?
bak çok kizdim simdi..
ama onun adina da çok sevindim.
sen iyi misin çigdem'cigim?
*
sonia,
yeniden bulustugumuza çok sevindim. hosgeldin. sofra dergisinin abone hizmetleri için bilgiler söyle:
abone@merkezdergi.com.tr veya tel. (212) 411 22 22 faks (212) 354 33 22, telefon haftaiçi 09:00-18:00 saatleri arasinda yanitlaniyormus. sanirim aradigin bilgileri buralardan bulabilirsin.
tijen
mine'cigim,
kusura bakma canim sonradan düşündüm de ben televizyona çıkacağım zaman kimselere haber verebiliyor muyum ki? insanın aklına gelmiyor zaten o anda.. olsun çıktın ve bitti ya? umarım çok güzel insanlarla buluşturur seni bu program! güzelliğin hiç eksilmesin arkadaşım.
tijen
Sevgili Tijen,ortak tanıdıklar çıkıyor yavaş yavaş.Mine Hn.birkaç yıl önce bizim bahçeyi
düzenlemişti.Kendisini çok sevmiş,ama tlf.unu
kaybetmiştim.Sayende ona ulaştım.Konuştuk.
Hafta sonunda Eskişehire gidiyorum.Dönüşte onu
ziyaret edeceğim.O sabunları öğrenmek istiyorum.Bu arada Atlı Karıncada Bir Tur Daha'yı okuyacağım.Mine Hanıma ve sana sevgiler.
sevgili münevver,
çok sevindim mine'yle yeniden karsilasmaniza vesile olduguma.
eskisehir'e benden selam söyle! ne de olsa hayatimin ilk 18 yili orada geçti.
kitabi begenecegini zannediyorum..
tijen
Tijen merhabalar, o fuarda gözlerim seni aradı, haftaya sanırım ekolojik ürünler fuarı da var, gerçi biz katılımcı değiliz ama bu gourmexe son anda gittik ve senin de olmanı diledim hep, keşke görüşebilseydik yine, gakat chef'sin standında metronun kitapları vardı, kulaklarını çınlattık mı bilemiyorum Mustafa bey ile (Gülhan hn.ın eşi) Sevgilerle canım
Selam Tijen'cim... Şu E330 meselesinde ben o Haccettepe araştırmasına kafayı takıp her aldığım ürünün etiketini çözmeye çalışanlardanım. İçime su serptin. Bu arada Ege'den döndük. Küçük Evin Mutfağına davetlisin. Ege'den son haberleri yazıyorum. Sevgiler
Yorum Gönder